Friday, August 29, 2014

Art Nouveau ve Louis C. Tiffany


Tiffany değince çoğumuzun aklına önce Amerika’nın en meşhur mücevher mağazası, sonrasında ise  Holywood yapımı Audrey Hepburn’in başrolünü oynadığı Tiffany’de Kahvaltı filmi gelir. Oysa bunların hepsinden daha önemlisi, art nouveau’ya 20. yüzyılın başında damgasını vuran, dahi sanatçı Louis Tiffany’dir. Tiffany&Company mücevhercilik şirketinin varisi Louis Tiffany hayata ressam olarak başlar. Cam ile tanışınca bambaşka bir yaratıcılığa ve verimliliğe ulaşır. Art nouveau’nın (Yeni sanat) önemli sanatçılarından olur. ABD kiliselerini onun vitrayları süsler. Lamba tasarımı ile genişlettiği sanat alanına iç dekorasyonu da katar. Muhteşem Gatsby’ye benzer bir hayat sürüp son dönemlerinde art deco’ya yenilen art nouveau’nın tükenişine şahit olur. Talihsizliği ölümünün Büyük Buhran yıllarına denk gelmesidir. Pek çok eseri, ekonomik krizin yaşandığı ve art nouveau’nın artık önemini kalmadığı yıllarda yok pahasına satılır ya da imha edilir.   
Benvenuto Cellini’nin eserleri solda I.Francis için tuzluk 1540, sağda Medusa’nın kafası ile Perseus

Louis Comfort TIFFANY (1848-1933), yalnızca cam işçiliği alanında değil modern zamanların, hatta belki de bütün zamanların en büyük yaratıcılarından olduğu için değil, bizleri şimdiye dek en az anlaşılmış zanaat olan cam yapımının gizli ve gizemli dünyasına götürdüğü için de önemli bir sanatçıdır. İnce kalitede cam ürünler yapmak yaratıcı beceri, bilim ve tesadüflerin olağanüstü bir karışımıdır. İnsanoğlu 5,000 yıldan beri cam yapmasına karşın, ancak son zamanlarda yaptığı şeyin kimyasını çözebilmiştir. Bu sürecin bazı bölümlerinde kestiremezliğin payı hala büyüktür.

Tiffany’nin yaşamı ve sonrası sanata modaya dair tuhaf bir öykü oluşturur. Bir şekilde yetmiş yıl önce Tiffany’nin yaptıklarını toplanmış olsaydı bugün toplam değeri milyarlarla ölçülürdü. Bugün bu ürünlere muazzam miktarda paralar ödenmesinin nedeni, Tiffany’nin oluşumuna katkı verdiği art nouveau’nun bir nesil boyunca kuytularda kalmış olması ve ürünlerinin çok büyük bir kısmının, genellikle de kasten imha edilmesidir. İçinde sanatının en güzel örneklerini barındırdığı Tiffany’e ait iki ev de yok olmuştur. Modern tarz ürünlerin hiçbirinin yaşamı bu kadar kısa sürmemiş, Tiffany’nin ürünleri bu alanda çalışan bütün tasarımcılarınkinden daha fazla zarar görmüştür.

Elbette, kırılgan ve hassas bir iş olan cam yapımı, zaman ve şanstan, tüm diğer nesnelerden daha fazla etkilenir. Bir tek zor zamanlarda eritilen altın ve gümüş bunun dışında kalır. Bu nedenle Floransalı Benvenuto Cellini’nin ürünlerinden de günümüze kalan birkaç eserden biri Fransa Kralı I.Francis için tasarladığı altın bir tuzluktur. Tiffany’nin cam işlerinin yalnızca %10’unun günümüze kaldığı tahmin edilmektedir. Eşsiz parçaların çoğu sonsuza kadar kaybolmuştur.

Camın zaman içerisindeki gelişimi

Camın bulunuşuyla ilgili olarak anlatılan hikayede, soda yüklü bir ticaret gemisi mürettebatı, geceyi geçirmek için demirledikleri sahilde, ateş için ocak oluşturacak taş ararlar. Sahilde kumdan başka bir şey bulamayınca gemideki soda külçelerini ocak taşı olarak kullanırlar. Ateş, soda külçelerini ve kumu ısıttığında cam dediğimiz, akışkan bir sıvı ortaya çıkar. Mürettebat ertesi gün yaktıkları ateşin külleri arasında parlak saydam cam parçaları bulurlar. Cam keşfedilmiştir.

Gerçekte cam doğada hazır olarak bulunmaktadır. Obsidiyen adı verilen siyah renkli malzeme gerçekte doğal camdır. Bu malzeme camın özelliklerini taşıdığı için çeşitli dönemlerde değişik yöntemlerle biçimlendirilerek kesici bir araç olarak kullanılmıştır. İlk cam örnekleri balta, bıçak ya da mızrak ucu olarak görülebilir. İlk camcılık örnekleri MÖ 3000’lerde  kumun bol bulunduğu Mezopotamya'da ortaya çıkmıştır. Cam üretimi MÖ 1500 yılında Mısırlılar ve Fenikeliler tarafından gerçekleştirilmiştir.  İlk cam üretim tarifi MÖ 650 yıllarına aittir ve Asur kütüphanelerinde bulunmuştur.

Başlangıçta cam üretimi yavaş ve pahalıydı çok az kişinin  sahip olabildiği lüks objelerdi. MÖ 250 yılında Suriyeli ve Mısırlı zanaatkarlar tarafından bulunan, üfleyerek cam üretme tekniği devrimsel bir etki yarattı. 
Aynı dönemlerde camı kalıplara dökmek fikri de gelişmiştir. Üfleme yöntemi ile camın pek çok biçimlere sokulabilmesi sağlandığından geniş bir kullanıcı kesimine ulaşılmış ve cam sanatı MÖ 1 yüzyıldan itibaren hızlı bir ilerleme göstermiştir. O devirlerde Roma'da pencerelerde cam kullanılmaya başlanmıştır. Roma imparatorluğunun yayılması ile cam üretimi Balkanlar’a, Almanya'ya, İspanya'ya hatta İngiltere'ye ulaşmıştır.

Üfleme çubuğu, cam üretimini ucuzlattı, üretim süresini kısalttı ve cam herkezin sahip olabileceği bir meta haline geldi. Camdan önce takı boncukları gibi küçük objeler, sonra vazolar, değerli sıvıları, kokuları ve ilaçları saklamak  için kaplar üretilmiştir. 
Helenistik dönemden Antik Yunan cam anfora

Cam sanatı, Roma İmparatorluğu döneminde Batı Avrupa ve Akdeniz’de ticareti en fazla yapılan ürünlerden birisi oldu. Romalılar, İskenderiye’de MS 100 yılında bugün kullandığımız camı keşfettiklerinde,  camı mimarı amaçla da kullanmaya başladılar. Avrupa’da cam endüstrisi Haçlı seferleri döneminin (1096-1270) sonunda Venedik’te kuruldu. 1291 yılında Angelo Barovier geliştirdiği cihaz ile Venedik Murano adasında ‘cristallo’ adı verilen renksiz camı yarattı. Venedikte cam üretimi başladığında cam ocaklarının yangına neden olabilme riskine karşılık, cam üreticileri 1291 yılında Murano adasına yerleştirildiler. Kısa zamanda Murano camları çok popüler olunca cam ustalarının adayı terketmeleri yasaklandı ve cam üretim sırlarını açıklayanlar ölümle cezalandırıldı. Cam sanatının gelişmesinde en önemli merkez Venedik Murano olmuştur. Venedik usulü cam üretimi 15. ve 16. yüzyıllarda tüm Avrupa'ya özellikle de Almanya'ya yayılmıştır. Bohemya camı ya da kristali 13. yüzyıldan beri üretiliyordu. Kuzey Bohemya’nın Lusatian dağlarında en eski cam ocakları 1250 yılına tarihleniyor. En iyi ürünlerini 1685-1750 tarihleri arasında Barok sitilde verdiler.

Almanya ve kuzey Avrupa ülkelerinde 1400’lerin sonunda, İngiltere’de 1500’lerde cam üretimi önemli hale geldi. İngiliz cam üreticisi George Ravenscroft’un1674 yılında kurşun oksit ekleyerek kurşunlu(lead) kristal camı üretmesi çok önemli bir gelişmeydi. Flint Camı, kristal ya da kurşunlu kristal olarak da bilinir, parlak, saydam ve ışığı kırma gücü yüksek, ağır ve dayanıklı cam türüdür. Büyük çapta cam şişe üretimi için teknoloji ise endüstri devriminin geç dönemlerinde gelişti. Michael Owens`in 1903 yılında icat ettiği otomatik şişe üfleme makinası saate 2,500 şişe üretebiliyordu. 
Crystal Palace Londra

Camın yapı elemanı olarak bina çatılarında ya da ön cephelerinde kullanımının önemli örneklerinden birisi Londra’da 1851 yılında fuar alanı olarak inşa edilen Crystal Palace’dır. 1950`lerin sonlarında Sir Alastair Pilkington düz cam üretimi için bugün camların %90’ının üretildiği float(düz) cam üretim tekniğini geliştirdi. Cam endüstrisinin bu günkü anlamda gelişmesinde 19. ve 20. yüzyıllardaki bilimsel ve teknik gelişmelerin büyük rolü olmuştur.

Cam üretim süreci

Cam, kum ile silikon dioksit ya da silis(en çok deniz kumunda bulunur) ile yapılır. İşlenebilmesi için de bazı katkı maddeleri eklenir. En yaygın karışımı %75 silis, %15 soda ve %10 kireçten oluşur. Tam bir tanıma sokulamadığı için bilim adamları camı bir madde olarak tanımayı reddediyor. Camı, maddenin sıvı halden katı hale kristal oluşturmadan geçişi olarak açıklarlar. Camın, birçok malzemeden üretilebildiğini, birçok maddeden rengini alabildiğini ve dünyanın pek çok yerinde yaygın bir şekilde sayısız şekillerde işlenebildiğini görürüz. Bu nedenle dahi bir cam yapımcısının kendi cam ürününü yaratması mümkündür. Zaten ‘favril’ buluşuyla ortaya çıkan Louis Tiffany’nin yaptığı da bu olmuştur.  

Yeni cam türleri oluşturmanın temelde sıcak ve soğuk olmak üzere iki çalışma yöntemi vardır. Sıcak işlemler, daha çok demirciliği andırır; cama ya da demire henüz sıvı ve akışkanken şekil verilir. Soğuk çalışma mücehver yapımında kullanılan yöntemdir ve daha çok heykeltraşlık ve oymacılık karışımı bir tekniğe yakındır.

Cam için gerekli maddeleri eritmek ve kararlı bir hale getirip cama dönüştürmek için ısı gerekir.  Isı ne kadar yüksekse madde o kadar sıvılaşır. Cam işleme yöntemleri sayısızdır.
  • Balon oluşturmak için kullanılan şişirme yönteminde el ve beden hareketlerinde sürekli döngü olmak zorundadır. Eskilerin cam üfleme sanatının özünü oluşturan da budur.
  • Sıcak cam damlaları üzerine motif basmak, şekil, tarih, isim koymak için statik basınçlama veya iki metal yüzey arasına koyup sıkıştırma tekniği kullanılır.
  • Karmaşık nesnelerin üretimi için cam kalıpları geliştirilmiştir.
  • Çelik teknolojisinde olduğu gibi düz cam da, arasından sürekli erimiş cam geçirilen silindirler yardımıyla üretilir.
  • Bir de dakikada 3,000 kez dönerek merkezkaç kuvvetinin kullanıldığı döndürme yönetimi vardır. Bu yöntemde sıvı cam merkezkaç kuvvetiyle kalıba doğru itilir. Sanatçılar tarafından tasarlanan parçaları üretmek için harika bir yöntemdir.
  • Döküm işleminde ise temel olarak özgün kalıp kuma dökülüp çıkartılır, böylece kumda kalıbın boşluğu kalır; kepçe yardımıyla sıcak cam, fırından doğrudan bu boşluğun içine dökülür. Cam heykel üretmek için bu çok iyi bir yöntemdir. Döküm sırasında sıvı cam kütlesi ne kadar akışkan tutulabilirse, o kadar temiz bir görünümü olur. Bu nedenle temiz bir cam elde etmek(özellikle optik cam) için gereken en önemli özellik camın akışkanlığıdır ve bunun içinde sürekli karıştırılması gerekir. Cam ne kadar temiz ise o kadar güçlü olur. Eğer sürekli karıştırılmazsa, striyasyon(çizgi çizgi görünüm) oluşur; bu da camı çirkinleştirdiği gibi dayanıksız da kılar.
  • Katı camların yeniden ısıtıldığı bir ikincil yöntemde, çok iyi bir el becerisiyle cam çubuk ve tüpler çeşitli şekillere sokularak lamba üretimi gerçekleşir.
1959’da Pilkington, erimiş camı yine erimiş kalay yatağında yüzdürerek parlak ve düz cam elde ettiği yassı işlemi keşfetmiştir.  Son 25 yıl içinde muazzam dayanaklılığa sahip camlar inşaat malzemesi olarak kullanılarak, son derece aydınlık mekanlar yaratıldı; çok daha hafif havadar yeni tren istasyonları ve havaalanları yapıldı.

Camın dekoratif amaçlı kullanımına ilişkin önemli bir teknik: Vitray

Tarihte vitray uygulamalarının başlangıcı geriye antik çağlara kadar gider. Mısırlılar ve Romalılar küçük renkli camlı objeler üretiyorlardı. Vitray, dördüncü yüzyılda Hiristiyanlar görkemli kiliseler yapmaya başladıklarında, bir sanata dönüştü. Bilinen en eski çoklu renkli ve parçalı cam kullanılan pencere İngiltere’de Jarrow’da 686 yılında inşa edilen St. Paul Manastırı’dır. Louis Tiffany, Paris’e yaptığı bir gezide Chartres Katedralini ziyaret etti. Katedralin muhteşem, renkli camlarının etkisinde kaldı. Dönüşünde hayatın her alanını kapsayacak şekilde, renkli camlar üzerine denemeler yaptı. Louis Tiffany aynı zamanda parça camların kenarlarını bakır folyo ile kaplayarak lehimlemiş, o güne kadar kurşun oluklar içine yerleştirilen camın dünyasına yeni bir soluk katmıştır.
Fransa Kralı VIII.Louis’ın eşi Kastilyalı Blanche’in yardımlarıyla yaptırılmış Paris yakınlarındaki Chartres Katedrali. Kuzey duvarda, etrafı Hiristiyan Babaları ve Peygamberlerce çevrilmiş Bakire Meryem’i Cennetin Kraliçesi olarak gösteren vitray tasviri.

13. ve 14. yüzyılda Gotik dönemde vitraylar anıtsal Katedral tasarımlarının esas unsurları oldular ve yaygınlaştılar.   1400’lerin ortalarında Büyük Rönesans sanatıyla birlikte resimdeki yeni realizm akımı geleneksel vitrayların gerilemesine neden oldu. Gotik tarzın kalın çizgileri ve kuvvetli figürleri yavaş yavaş kaybolurken, vitray mimari yapı elemanı olmaktan çıktı. Sanatçılar cam üzerinde resimler  yapmaya başladılar.

16. yüzyıla kadar vitray, Katolik yapı sanatı ile özdeşleşmişti. 1600’lerde İngiltere Kralı VIII.Henry, Papalık yönetiminden ayrılınca İngiltere kiliselerindeki birçok değerli vitray kırıldı ve parçalandı. Dini nedenlerin dışında Barok dönemde iç dekorasyonda duvar resimleri ve detaylı iç dekorasyon öne çıkınca daha temiz cam üretimine gereksinim olmuş, bu yönelim de vitray kullanımını geriletmişti.  Geç 17. yüzyıl sanatçıları yeniden Gotik mimariye dönünce vitraylar yeniden kullanılır oldu. Bu kez pencereler Gotik tarzdaydı ama pencere sanatı eski ve yeninin karşımıydı. 19. yüzyılda  cam sanatçıları La Farge ve Tiffany opalescent vitray camı ürettiler. Gökkuşağı görünümündeki bu cama ‘Opalescent’ (ışıkları renk renk yansıtan) adı verildi.
Tiffany’nin değişik dekoratif cam işleme tekniklerini uyguladığı bir örnek

Tiffany’nin geliştirdiği vitray tekniğinde tasarlanan desen bir karton üzerine çizilir. Renk kodları yazılarak her parça numaralandırılır. Karton üzerindeki desen bir eskiz kağıdına aktarılır. Kartondaki her parça için karton parçaların büyüklüğünde istenilen renkte cam parçaları kesilir ve kenarları temizlenir. Cam parçalarının kenarları ince bakır folyolara sarılarak eskiz kağıdı üzerinde birleştirilir. Bakır folya çubuklar lehimlenerek vitray sabitlenir.

Charles Lewis Tiffany – Tiffany&Co. kuruluyor

Louis Tiffany’nin babası, 1812 doğumlu Charles Lewis Tiffany, 1837 yılında New York’ta bir kırtasiye ve aksesuar dükkanı açmıştı. İş konusunda olağanüstü bir zekaya sahipti. Mallarını kusursuz bir zevkle seçerdi. Gelişmekte olan ABD serveti ile Avrupa el sanatları ve eski çağların güzel sanatları arasında bağlantı kurarak işini büyütüp, geliştirmek gibi bir iş stratejisi vardı. Basit ev yapımı ürünlerinin ardından İngiltere ve Almanya’dan ithal ürünlere; İsviçre saatleri, Fransız mücevherleri, züccaciyelik porselenler ve bronz İtalyan heykellerinin satışına geçmesi onun girişimciliğinin eseriydi.
Lüks malların ithalinden elde ettiği karı daha sonra kendi atölyelerinin yatırımında, Amerikalı ustaların eğitimi ve istihdamı için kullanmıştır. 1848’de kendi mücevherlerini yapmaya başlamış ve 1860’lara gelindiğinde, Amerika’da alanının en büyük işletmesini, Paris’te de çok işlek bir şubesine sahip olmuştu. 1851’de gümüş işçiliği işine girmiş ve çok geçmeden piyasayı egemenliği altına almıştır. 1860’ların başındaki İç Savaş sırasında, Kuzey Birlik ordularına destek olmak için kılıç, kep nişanları, düğmeler ve rütbe işaretleri üretti. Buradan elde ettiği muazzam karı, barış olur olmaz kurduğu lüks mallar işinde kullandı. Amerika’nın zengin tabakasının büyük kısmı artık onun müşterisiydi.

Tiffany’nin ürettiği William Cullen Bryant altın, gümüş karışımı vazosu 14 kg ağırlığında ve 86x36x29 cm boyutlarındaydı. Antik Yunan formundaki vazo şair ve gazete editörü William Cullen Bryant’un (1794–1878) sekseninci  yaşgününde Kasım 1874’de arkadaşları tarafından ısmarlandı. Üretici Tiffany&Company, tasarımcısı James Horton Whitehouse idi. Vazo 1876 yılında hazırlandı ve ertesi yıl Bryant tarafından New York Metropolitan Müzesine bağışlandı. Müzenin gümüş koleksiyonun ilk parçası oldu.
Tiffany sanatçısı Paulding Farnham tarafından tasarlanıp mücevher, altın ve gümüş işçiliğinin bir ürünü olan ve Edward Dean Adams adına sergilenen altın vazo, bundan daha da büyük bir servet ediyordu. İnciler, kristal taşlar, ametist, turmalin ve spesartit ile bezenmişti. 10.9 kg ağırlıkta 49.4 x 33 x 23.5 cm. boyutlarındaydı. Amerikan Cotton Oil şirketini finansal çöküşten kurtarıp, 1891 yılında yönetim kurulu başkanlığından emekli olan Edward Dean Adams’a bir teşekkür olarak sunulmuştu. 1900 yılında Paris Fuarı’nda sergilendikten sonra Edward Dean Adams tarafından 1904’de Metropolitan Müzesine bağışlandı.

1871’de Tiffany’nin tasarımcısı Edward Chandler, Audubon takımını yarattı. Bu Amerika Kuşları isimli kitaplardan alınan kuş motiflerinin kullanıldığı bir gümüş sofra takımıydı. Yaklaşık 143 yıl sonra Tiffany’ler bunları hala üretip satmaktadır. Zengin Amerikalıları muazzam boyutlardaki gümüşlerini sergilemeye teşvik eden Tiffany, 1,000 ayarlık saf gümüşten 925 ayar gümüş üreten ilk Amerikalı gümüşçü olarak Nevada’daki gümüş patlamasından  en çok yararlanan kişi olmuştur. (Mark Twain bunu çok çarpıcı bir biçimde hikayeleştirmiştir)

Fransa İmparatoru  III.Napolyon ve İmparatoriçesi Eugenie

Tiffany, Nevada, California, New Mexico ve Arizona’dan gümüş, altın, değerli ve yarı değerli taşları çok büyük miktarlarda temin ederek, en saygın Avrupa sergilerinde kendisine birincilik ödülleri getiren tümüyle Amerikan olan sanat ürünleri yaptı. Ayrıca, Avrupa’daki siyasi istikrarsızlıktan da faydalanarak iktidardan düşen kraliyet ailelerinden ve aristokratik ailelerden mücevherler satın aldı. Böylece 1848’de ona bağlı simsarlar Paris, Viyana, Berlin ve İtalya’dan mücevher koleksiyonlarını ucuza satın alıp, Paris’te III.Napolyon’un yeni sarayına, özellikle İmparatoriçe Eugenie’ye müthiş karlarla sattılar. Daha sonra 1870’te III.Napolyon’da iktidardan düşüp kaçınca, bu ganimetlerin çoğunu düşük fiyattan yeniden satın aldılar. Tiffany’nin özgün ürünlerini Avrupa soyluları da satın alıyordu. 1900 yılında gelindiğinde, yani ölümünden iki yıl önce, Tiffany İngiltere Kraliçesi Victoria dahil 23 kraliyet ailesine ve Amerika’nın yaldızlı çağındaki 100 milyoner Amerikalıya mücevher ve gümüş satmaktaydı.
128 kırat sarı elmas 1878 yılında bulundu ve o zamandan beri Tiffany mükiyetinde.

Tiffany&Company bir Amerikan lüks mücevher şirket olarak Charles Lewis Tiffany ve John B. Young tarafından New York şehrinde 1837’de kuruldu. 1853 de Charles Tiffany şirkette kontrolü ele alınca mücevhercilik üzerine yoğunlaştı. 1902’de, Charles Lewis Tiffany’nin ölümünden sonra oğlu Louis Comfort Tiffany şirketin baş tasarımcısı ve yönetim kurulu başkanı oldu. Kasım 1978’de Tiffany&Co. Avon Products şirketine satıldı. Ağustos 1984’de bu kez Avon şirketi, Tiffany&Co’yu bir yatırım grubuna sattı. 1987 de hisselerinin geri kalan bölümü de kamuya açıldı.

Louis Comfort Tiffany’nin iş hayatındaki ilk yılları

Louis Comfort (18.2.1848-17.1.1933), Tiffany and Company şirketinin kurucusu Charles Lewis Tiffany ile Harriet Olivia Avery Young’un oğluydu. Önce Pennsylvania  ve New Jersey’de Askeri Akademi’lerde eğitim gördü. İlgisi sanat üzerineydi o nedenle sonradan New York ve Paris’te sanat ve tasarımcılık dersleri aldı. Louis Comfort Tiffany, işadamı olmaktan ziyade ressamdı. Önce George Innes’in atölyesinde, sonra Paris’te oryantalist peyzaj ressamı Leon Bailly’den resim dersleri aldı. Genç Tiffany, William Morris’in eserlerinden, atölyesinden ve el sanatları akımının erken aşamalarında sanatçı ve elişi ustalarının birlikte çalışma tarzlarından da çok etkilenmişti. William Morris, tekstil tasarımcısı, vitray sanatçısı, iç dekoratör, şair, yazar ve sıkı bir sosyal aktivist idi.

Louis 1875’den sonra cam üretimi ile ilgilenmeye başladı. 1878 yılına kadar Brooklyn’deki birçok camev için çalıştı. 1879’da birkaç arkadaşı ile birlikte Louis Comfort Tiffany and Associated American Artists şirketini kurdu. Tiffany bütün hayatı boyunca ressam ve önemli bir yaratıcı oldu. Ama doğası gereği aynı zamanda örgütleyici, lider ve işadamı, cömertçe para harcayan ve elbette koleksiyon yapan ama aynı zamanda parayı çok dikkatli kullanan biriydi. Faturalarını mutlaka posta iadesi eşliğinde gönderiridi ki bu o zamanlarda çok ender görülen bir alışkanlıktı. Her zaman uygun bir iş yaratır, halkın nabzını tutar, bunlarla da kalmaz, insanların zevkini geliştirirdi. Ressamların şirketlerle işbirliğine girmesi fikrini Morris’ten almıştı. İlk olarak 1877-1878 yıllarında John La Farge ve Augustus Saint-Gaudens ile birlikte Amerikan Ressamlar Derneği’ni kurarak Amerikan resminin kalitesini arttırmayı ve etkin bir şekilde pazarlanmalarını amaçlamıştı. Daha sonra 1879’da, yine Morris’in izinden giderek, Louis C.Tiffany iç mimarlık firmasını kurdu. 
New York Irvington’daki evlerinde Louis’in kızkardeşi Annie Olivia Huson nehrine bakarken
Louis Tiffany yağlıboya

İç Mimarinin Yükselişi ve Tiffany

1800’lerin başlarına kadar iç dekorasyon tamamıyle ev sahibinin zevki ve görüşü ile sınırlıydı. Bu konuda profesyonel destek alma anlayışı, iç mimarinin bir meslek olarak ortaya çıkışı Amerika’da 1850’lerde oluştu. İç mimari şirketleri zenginlerin evlerini ve işyerlerinin iç dekorasyonlarını yapmaya başladılar.
1876 yılında Londra’da İngiliz armatör Frederick Richards Leyland evinin yemek odasında bir değişiklik yapma isteğiyle bu odanın dekorasyonunu Anglo Japon tarzında deneyimli İngiliz mimar Thomas Jeckyll’e verdi.  ‘Peacock Room’ olarak tarihe kazınan bu odanın dekorasyonunun bitimine yakın Jeckyll rahatsızlanınca dekorasyonu James McNeill Whistler üstlendi ve tamamladı. Sanat koleksiyocusu Charles Lang Freer, 1904 yılında odanın tüm eşyalarını Leyland’ın varislerinden satın aldı ve Detroit’deki kendi evine yerleştirdi. Freer’in ölümünden sonra ise oda 1923’de Washington DC’de Freer Sanat Galerisinde sergilenmeye başlandı. Tavuzkuşu Odası projesi bilinen önemli ilk iç dekorasyon çalışmasıydı. Sanat için yaşam mesajlı ünlü Amerika turnesini gerçekleştiren Oscar Wilde’ın sayesinde iç mimari iyice popüler oldu.  ‘Life imitates art far more than art imitates Life’  Oscar Wilde.
1882’de Beyaz Saray’a yerleştirilen Tiffany cam vitray paneller

1881’de Tiffany, bugün hala mevcut olan Hartford’taki  Mark Twain evinin iç dekorasyonunu yaptı. Yeni şirketinin en önemli işi 1882 yılında Amerikan Başkanı Chester Alan Arthur için Beyaz Saray’da yaptığı dekorasyondu. Arthur, 26 vagon dolusu eski ıvır zıvır dediği eşyalardan kurtulmak için Tiffany’nin ekibini getirtmişti. 10 sene sonnra 1902 yılında Başkan Roosevelt renovasyonunda Tiffany’nin vitray cam paneller kaldırıldı, diğer eşyaları da değiştirildi. Tiffany’nin firmasının bir diğer önemli tasarımı da New York City’deki Yedinci Alay Teçhizat Deposu’ndaki Kıdemliler Odası’idi.
Verrocchio tarafından yapılan iki heykel, solda Venedik Donanma Amirali Bartolomeo Colleoni’nin atlı heykeli 1488 Venedik, sağda David heykeli 1473 Floransa

Tiffany’nin öncelikle bir ressam ve yaratıcı mı yoksa yaratıcılığı kolaylaştıran, yani, vizyonu ve örgütleme yeteneğiyle başkalarının yaratmasını ve üretmesini kolaylaştıran bir kişi mi olduğu, bu kavramların nasıl tanımlandığına bağlıdır. Kesinlikle o her ikisiydi ama hangisine öncelik veriyordu? İnsan aynı soruyu Floransa’daki en büyük atölyeye sahip olup, vakti geldiğinde büyük birer usta olan Leonardo da Vince gibi isimleri yetiştiren ve son derece iyi bir ressam ve heykeltıraş olan Verochio için de sorabilir. Pugin, William Morris ve Tiffany gibi isimler hem tasarımcı hem de açık piyasada rekabet eden, büyük projeleri alabilmek için çok sayıda usta istihdam eden iş sahipleri olarak İtalyan Rönesansı’ndaki atölyelerin modern eşdeğerlerini işletiyordu. Fakat Tiffany’nin dünya çapında iş yapan ve Amerika’nın tarım ekonomisi olmaktan çıkıp dünyanın büyük sanayi ülkesi olmaya başladığı yıllarda ortaya çıkan babadan kalma Tiffany&Company adlı çok karlı ve büyük bir işletmesi daha vardı.

Tiffany cam üretiminde büyük oynamaya karar veriyor

Tiffany 1886 ve 1889’da, hala Beyaz Saray’ın dekorasyonunu yaptığı sırada resim ortaklığından vazgeçip, Tiffany Glass Company of Brookly ve Tiffany Glass Company of New York adlı kendi işyerlerini açtı. Babası ölüp işleri devir alınca 1902’de bu firmaları özgün Tiffany&Company’ye katarak işletmeye devam etti.

Tiffany 1892’de sanat amaçlı muazzam miktarda cam üretmek için Long Island, Corona’da Tiffany Glass and Decorating Company’i kurmuştu. Bilinçli ya da bilinçsiz de olsa hedefi, William Morris’in biçim ve yöntemleri ile özellikle Belçika ve Fransa’daki yeni tarzdaki el sanatları akımını birleştirmekti. Bu aynı zamanda Tiffany’nin kendi sanatsal ideolojisini de temsil ediyordu; yani, sanat biçimlerinin tümü doğrudan doğruya doğadan evrilmeliydi. Sözgelimi ağaçlar, çiçekler, taşlar, kuşlar, hayvanlar ve günbatımı ve ay ışığı gibi olgular. Bu tarz aslında İngiliz kökenliydi ama 1895’te girişimci Samuel Bing tarafından Paris’te açılan mağazadan sonra, l’art nouveau’nun adı konmuştu. Zaten o sıralarda bile bu tarz on beş yıldır var olan bir tarzdı ve Tiffany de bu zamanın tam ortasındaydı. Fakat yaratıcılığı kolaylaştırıcı biri olarak Tiffany’nin bambaşka bir marka olduğunu şu ifadelerle anımsatan da Bing olmuştu:’Tiffany bir endüstrinin farklı dalları arasında kusursuz bir köprü kurmanın tek yolu olduğunu anlamıştı: büyük bir fabrika ve gereken her tekniği temsil eden bir ordu dolusu el sanatları ustasını bir çatı altında toplayacak kocaman bir merkez atölye kurmak... bu ustaların her biri, kendilerini de ortak fikir akımlarının altında birleşmiş bir grup sanatçının kılavuzluğunda, özenle tasarlanmış konseptlere şekil vermeye çalışan kişilerdi.’ 

Madonna ve çocuk İsa - Louis Comfort Tiffany 1890

Böylece Tiffany sanayi çağında Rönesans atölyelerini güncelliyordu ama bu kez bu atölyeler bronz, mermer veya resme değil, cam üzerine odaklanıyordu. Ne var ki cam yapımına ilk aşkı olan peysaj ressamlığından sonra geçmişti. Manzaralara daha önce kimsenin veremediği bir ışıkla can katmayı isterdi. İngiliz ressam Joseph Mallord William Turner göz kamaştırıcı renklerle bezeli manzara resimleriyle tanınır. Çoğunlukla kır ve deniz manzaraları yapan Turner başlangıçta doğayı olduğu gibi tuvale geçiriyordu. Olgunluk yıllarında nesnelerin doğal görünümleriyle daha az ilgilenmeye başladı. Tablolarında canlı renkler ve bir ışık havuzunda titreşiyormuş duygusu veren görünümler yer almaya başladı. Daha sonra bu akım yaygınlaşıp olgunlaşacak ve Empresyonizm (izlenimcilik) adını alacaktı. Tiffany Paris’teyken, Turner’ın son dönem çalışmalarını izlemiş ve ışık oyunlarının nesnelerin doğal görünümlerinin önüne geçmesi fikrini beğenmişti. O da sürekli cam üstüne ya da cam çalışarak bunu başarmaya çalıştı. 
İlkbahar - John La Fage 1902 Philadelphia Sanat Müzesi

Tiffany, William Morris tarafından üretilen renkli camlardan (vitray) çok etkilenmişti. Gerçekten de bu vitraylar, muazzam talebe rağmen Amerika’da üretilen tüm ürünler karşısında sınırsız bir üstünlüğe sahipti. 1870’lerde Birleşik Devletler’de yaklaşık 4,000 kilise yapılmış, hepsine de vitray koymak gerekmişti. Tiffany ilk olarak kendisiyle aynı fikirlere sahip olan John La Farge ile çalışmıştı. Ama sonra yavaş yavaş birbirlerinin rakibi, en sonunda da düşmanı oldular. 
Papa Chrysanthemum - 1894 Paris, Musée d'Orsay 
tasarım: Henri de Toulouse Lautrec, üretim: Louis Tiffany

Hibiscus (amber çiçeği) ve papağanlar - Favril cam vitray  - Louis Comfort Tiffany  - 1910

Tiffany’nin renkli pencere camına yaklaşımı iki ana fikre dayanıyordu. Birincisi, boyalı ya da renkli camı sevmiyor, motif ve resimlerin camın dökümü esnasında verilen kendi yapısına girmiş renklerle bezenmesi gerektiğine inanıyordu. Cam yapımının kimyasına girdiğinde istenen her renkte cam üretebileceğini gördü ve kendi cam paletini üreterek, tam da istediği gibi Ortaçağ’ın en iyi camlarını aratmayacak renk saflığına ve yoğunluğuna sahip camlar yapmaya başladı. İkincil olarak, vitrayların yalnızca kiliselerde değil, evlerde de kullanılabilmesi gerektiğine inanıyordu. Baştan beri cam üretiminde yeni endüstriyel yöntemler uygulayıp, çizimlerini ve renk seçmini tekrarlamak için kurşun oluk kullanarak çok sayıda kilise için, üzerinde boyalı hiçbir detay olmayan camlar yapıyordu. 

Tiffany din temalı pencere camları üretmeye devam etti. Far Rockaway’deki ilk Presbiteryan Kilisesi’nde Russel Sage Anısına Pencere için yaptığı Bataklıktaki Ağaç (1905) şaheserlerinden biri oldu. 


1905 yılında Tiffany Stüdyo’ların yaptığı 58 cam panelden oluşan en büyük eserlerden birisi Baltimore’da Brown Memorial Presbyterian Kilisesi’ndedir

Bir diğeri de Minnesota, Duluth’daki Pilgrim Congregational (Hacı Cemaati) Kilisesindeki manzara pencereleriydi (1924). Kiliser için manzaralı cam işi yapmak, önceleri eleştirmenler tarafından kutsala saygısızlık olarak nitelendirilmiş olsa da, bugün sıradışı ve harikulade bir sanat biçimi olarak kabul edilip Metropolitan Müzesi’ndeki büyük Tiffany sergisinde gururla sergilenmektedir.


Tiffany’nin din dışı pencereleri doğal olarak daha cesurdu. Elbette bunları ilk yapan Tiffant değildi. İskoçya’da Charles Rennie Mackintosh, Belçika’da Victor Horta , Barcelona’da Antonio Gaudi ve Paris’te Hector Guimard’da bu pencerelerden yapıyordu. Fakat yalnızca Tiffany, doğadan kendisi kopyalayıp cesur manzara desenleri üretiyordu. Tiffany daha 1883 yılında, ABD Başkanı Chester Arthur’un Beyaz Saray’ı için yemek salonunu ana koridor ekseninden ayıran muazzam bir vitray perde yapmıştı.
1890 yılında, renkli pencere camındaki en büyük eseri sayılan dört simgesel manzaralı. Muazzam boyutlardaki Dört Mevsim’ini Paris ve Londra’da sergilemişti. Hareli ve yanardöner camlarla birlikte saydam renkli cam kullanarak elde ettiği etkiler büyüleyici görünüme sahipti, fakat bir iki tanesi hariç bu eserler tahrip olmuştur.
Desen çalışırken çiçekleri ve başta tavus kuşu olmak üzere kuşları tercih ederdi. Bugün Long Island’daki bir villada bulunan Tiffany’nin tavus kuşu paravanı Pompei tarzında inşa edilen bir New York evi için yapılmıştı(1912). 

Tiffany Lamba üretmeye başlıyor

Tiffany pencere çalışmalarının bir yan ürünü olarak lamba üretmeye başladı. Bu doğadan aldığı desenlerde görmek istediği yoğun ışık için attığı bir diğer hamleydi. Bu da el ele giden bir başka sanat ve endüstri örneği olmuştu. John D. Rockefeller, Standart Oil’i yaratıp muazzam ölçülerde ekonomik başarı kazanırken, gaz yağının fiyatını %90 aşağı çekmişti. Bu ev hanımları için büyük bir nimetti; hem sobayla ısınma hem de lamba ışığı ucuzlatmış, lamba imalatında büyük bir artış başlatmıştı. Bunu takiben, o yüzyılın sonuna doğru evlere elektriğin girmesiyle, gaz yağı ve gazla aydınlanmanın yerini kokusuz ve çok daha tehlikesiz bir ışık kaynağı almıştı. Tiffany’nin seri üretilen ürünlerden farklı olarak lüks lamba üretimi girişimi ise evlerin aydınlanma biçiminde olağandışı bir teknolojik değişimi vurgulamış oluyordu. Başlangıçta pencerelerinden kalan artık cam parçalarını kullanmak için lamba üretmişti.  Sonraları aklına bu fikir gelince, ürettiği lambalar imalatının kilit parçalarından biri haline geldi. Halk bu fikri, 1,000 farklı cam parçası içeren karmaşık lambaların tanesine 500 dolar ödeyecek kadar sevmişti. Tiffany ayrıca cam lambaların ve vazoların, iyi tasarlanır ve sıradışı bir işçilikle yapılırsa, evleri güzelleştirebileceğini anlamıştı. 

Tiffany’nin Solda Zinnia modeli sağda Wisteria modeli lambaları

Tüm lambalarında ilhamı doğadan almıştı. Bir Tiffany markası olan Wisteria lambası duvarda kırık kenarlı gölgeler oluşturan bir üründü. Muhteşem Zinnia zeki bir metal işçiliğinin sonucu olan ustaca bir parçaydı. 
Dragonfly (Yusufçuk) ürününde tabanı nilüfer şeklinde yapmıştı. Göl nilüferi en muhteşem lambasıydı, metal bir tabandan yükselen hareli camlardan oniki farklı ışık geliyordu. Bu lamba ile baharda bir meyva bahçesi gibi aydınlatan Elma çiçeği ve bu harikuleda ağacın kirli beyaz gölgelerini tıpatıp yayan Manolya en beğenilenler arasında birbirleriyle yarışıyordu.
  

Sonradan ürettiği tüm lambalar elektrikle çalışmak üzere tasarlanmıştı. Tiffany bu yeni güç kaynağının fevkalade ışık etkileri yaratacağını anlamıştı. Tiffany, Edison’la güç birliğine girmişti. Chicagolu dansçı Loie Fuller‘in muhteşem bir gösteri yaptığı Paris’teki Folies Bergeres, Tiffany’i büyülemişti. Fuller, sopalara bağlı uzun tüllerle, dönüşlerini ışıklandırmak için, elektrik ve cam ustalarından oluşan bir ekiple çalışan ilk kişiydi.

 Terasta anne kız - Henri de Toulouse Lautrec

Avrupa’da ne kadar ressam ve heykeltıraş varsa bu ışıklı etkiyi görmeye gelmişti. Bu ressamlardan biri de Toulouse Lautrec’ti. Bir Tououse Lautrec hayranı olan Tiffany onu ve Degas ile Whistler gibi diğer ressamları, Samuel Bing’in Paris’teki mağazasının vitrin ve perdelerini tasarlamak için kullandı. Fakat kural olarak Tiffany, bizzat kendi denetimi altında hazırlanan tasarımları veya kendi tasarımlarını tercih ediyordu. Şöyle yazmıştı: ‘Tanrı bize yetenek verdiyse bu başkalarının yeteneklerini kopyalamak için değil, kendi akıl ve hayal gücümüzü kullanmak için verdi.’ Sanatçının ekip halinde çalışırken bile bireyselliğini koruması gerçek güzelliğe giden yoldu.

Yeni bir cam Favrile üretiliyor

Tiffany cam teknolojisini gayet iyi biliyor ve çalışmalarında sürekli yenilikler yapıyorsa da hiçbir camı kendisi üflemedi, hatta döküm bile yapmadı. 1892’de İngiltere, Stourbridge‘den Beyaz Saray Cam İşçiliği’nin başında olan Arthur J.Nash’ı getirdi. Tiffany Fırınları adı altında yeni bir şubede Tiffany’nin keşfettiği bir kimyasalı, çok katmanlı yeni bir cam türünü üretmesini istiyordu. Bu, sedefli bir yüzeyde yanardöner, dokunulduğunda son derece lüks bir his veren bir cam türüydü. Bunu sıcak cama verilen gizli bir oksit bileşimiyle üretmişti; 1894’te patentini aldığı projesine ‘Favrile’ adını verdi (Favrile elle yapılmış anlamına gelen eski bir İngilizce terimi).

1880’li yılların başında Realizme bir tepki olarak sanatçılar, sanat için sanat şiarını edindiler. Romantik duyarlılığı en uçlara taşıyıp, abartarak, çürüme noktasına vardırdılar. Bu döneme bundan dolayı Decadence denildi. Yeni bir cam türü olan favril her türlü nesneyle kullanılabilme özelliğiyle, Batı Avrupa ve Amerika’daki Decadence hareketinin 19.yüzyıl sonundaki simgesi oldu. Decadence yanlılarının sanatsal yaklaşımları daha sonra Sembolizm'de daha sistemli ve oturmuş bir kimlikle yeniden ele alınacaktır.
Yine de favril aslında Tiffany’nin 1890’larda yarattığı muhteşem vazolara daha çok yakışıyordu. Bunlar arasında en çok dikkat çekenler Favrile’nin, büyü yapılmışcasına belli belirsiz bir titreşim yarattığı Tavus Kuşu Tüyü ile; antik çağlar ve art nouveau fikirlerini birleştiren Çifte Sukabağı yer alır.

Tiffany dokununca kadife hissi veren altın renkli muhteşem camlar gibi yeni tekniklerden faydalanıp bu temaya dayanan çeşitli vazolar tasarladı. Ender renkler ve dokular, cam daha sıcakken elde edilmeliydi, bu da fevkalade ustalık gerektiren bir işti. Masalarda kullanılan kağıt ağırlığı ve vazolar için daha da büyük bir özen gerekiyordu. Tiffany, yaprakların camın iç ve dış tabakası arasında sıkışıp kaldığı izlenimini veren bu ürünlerde, eskiden kullanılan teknikleri geliştirip güncelleştirmişti.

Tiffany, antik camlar, mozaik desenler, fayanslar üretmeye başlıyor

Bahçe ve çeşme - cam mozaik tablosu – Louis Tiffany 1905

Asla tatmin olmamasıyla gerçek bir yaratıcı olan Tiffany, hep yeni şeyler deniyor, kendisi ve yardımcıları için imkansız görevler buluyordu. 20. yüzyıla girilerken dünyanın en iyi 100 cam ustasını çalıştırıyor, onlara en yüksek ücretleri ödüyordu. Onları fikir üretmeye teşvik ediyor, bu fikirlerle ilgili kimya bölümünde araştırma yapıyor, Nash’ın deneyiminden faydalanıp piyasaya sürüyordu. Pazarlama konusunda kendine özgü inanılmaz bir yeteneğe sahipti. Kendi Tiffany mücevher mağazalarının kaynaklarını kullanarak, dökümlerinde özel metal etkileri üretmeye çalıştı ve bunları ender renklere sahip camlarla birleştirince, yalnızca doğaya dayanarak yapılan vazolar haline gelecek olan taşlı vazolar üretti. 

Yolculuklarından topladığı ya da müzelerde incelediği eski cam parçalar üzerinde sürekli çalışır, başlangıçta tesadüfen yakalanmış özellikleri bulmaya çalışır, sonra da bu özellikleri kimyasal incelemeden geçirip yapay olarak üretirdi.  O ve Nash’ın Kıbrıslı dedikleri, opak ve zarif çukurları olan muhteşem yeni bir cam kategorisini bulmaları da bu şekilde, Magosa kazılarında özgün formunda buldukları bir cam sayesinde olmuştu. Ayrıca Lava diye adlandırdığı pürüzlü yüzeyli, son derece zengin cam çeşidini de Vezüv yakınlarında bulduğu kalıntılardan esinlenerek yapmıştı.

Antik çağlar üzerine yaptığı incelemelerin onu götürdüğü yerlerden biri de modern banyolar için yaptığı zarif fayanslar oldu. Bu fayansları kendi tasarladığı yeni şömine tipinde de kullandı (kitap ve bibloların konabileceği raflarla bütünleşen şömine tipi). Tiffany, Pompei’de olduğu gibi, 2,000 yıldır toprak altında gömülü olan bu fayansların kimyasal değişikliklere uğrayarak parıldadığını görünce onları kendi fabrikasında da bu şekilde üretmeye başladı. Artık fayansları vazolarından daha çok satıyordu. 

Tiffany çanak çömlekle de uğraşarak sıradışı parçalar üretti. Bunların en güzelleri, dışarıdan çalışılan sarmaların tepede topladığı sarı renkteki Fern Frond vazosu ve lahana, mısır koçanı, püsküllü söğüt ağacı, enginar ve diğer yaygın bitki ve sebzelerin model alındığı kavanozlardır. Çömlek çamuru şekillendirme  çarkına atılır, topaklara şekil verilir, kopyalarının çıkması için alçıda kalıbı çıkartılır, elle tamamlanıp kömürlü fırında ısıtılırdı. Fildişi, bej, toprak kırmızısı ve ender kahverengiler ve yeşiller gibi görkemli renkler kullanılırdı ve her nesne yalnızca on kez üretilirdi. Özellikle 1898’den sonra, özel metal fırınlar kullanıp bir emaye bölümü kurduğunda, başta vazolar olmak üzere metal ürünlerde daha gözüpek tasarımlar yapmaya başladı. 1902’de turuncu dallar ve yeşil yapraklarla süslü sıradışı bir emaye bakır vazo yaptı. Sonuçta ışık geçirmeyen bir etki yaratılmıştı: ışık ışınları vazo üzerindeki yarı geçirgen emaye tabakalar arasından geçiyor, ayna varakı üzerinden geri yansıyor, son derece parlak ve hareli bir ışık etkisi veriyordu; bu etkiyi saydam emaye içine gömülmüş minik ve ince altın ve gümüş parçalar ve pullarla yakalamıştı. Herhalde şunlardan hangisinin daha muhteşem olduğunu söylemek güçtür: Tiffany’nin bütünüyle özgün konseptleri mi yoksa onları meydana getiren emayecinin ustalıkları mı? 

1911’de Meksika şehrinde  Palacio de Bellas Artes salonu için tasarlamış muazzam cam perde.

Tiffany evleri

1880’e kadar Louis Tiffany 26. caddedeki bir apartmanda, babası Charles’da 38. cadde yakınlarında Madison Avenue’de oturdu. Aile, 1882 yılında  McKim, Mead & White mimarlık firmasına 72. caddedeki bina işini verdiler. Arazi 867 Madison Caddesi’nde şimdi Ralph Lauren’in ana mağazasının bulunduğu Waldo Mansion’ın tam karşısındaydı. 1885’de, Louis Tiffany's ilk eşi Mary Woodbridge Goddard’ın ölümünün ertesi yıl tamamlanan bina 57 odalıydı. Rönesans İtalyan Sarayları gibi U şeklinde tasarlanan bina, Romanesk ve İngiliz mimarisinden de izler taşıyordu. Arkasında geniş bir bahçe vardı. Bina büyük ve dik bir çatıyla örtülmüştü. Aslında yapı üç apartmandan oluşuyordu. Birinci binanın bir ve ikinci katları baba Charles için hazırlanmıştı, ama o hiç burada oturmadı. İkinci apartmanın üçüncü katında Louis’nin bekar kızkardeşi oturuyordu. Üçüncü binanın dört ve beşinci katları ise Louis’in evi ve stüdyosuydu. 

1886 yılında tamamlanan Louis Comfort Tiffany evi solda ön cephesi, sağda bahçeye bakan cephesi. Madison Avenue 72. cadde

9 Kasım 1886, Louis Comfort Tiffany, Louise Wakeman Knox ile evlendi. Birlikteliklerinden bir oğlu ve üç kızı oldu. Çift 1905 yılında Oyster Bay’de alışılmamış derecede lüks Laurelton Hall yazlık evini yaptırdılar. Kışları 72. cadde de yazları Laurelton Hall’de geçirdiler. Louis Tiffany, 1933 de 72. caddedeki evinde öldü. Bina 1936 yılında yıkıldı ve yerine yüksek apartmanlar yapıldı.

Oyster Bay’de Cold Spring Limanı’na bakan uzun kıyıya sahip 580 hektarlık bir mülkü devralan Louis Tiffany arsadaki eski oteli yıktırarak Laurelton Hall’u yaptırdı. Koskocaman ve çelikten örülü bu malikane Amerika’nın belki de şimdiye kadar gördüğü en süslü evdi. Merkezindeki avludan geçen dere, bronzdan yapılma Japon ejderi şeklindeki büyük bir şadırvanı besliyordu. Kocaman bir Yunan anforasından fokur fokur sular geçiyor, anfora elektrikle renk değiştirdikçe göle düşen güneş ışıkları etkisi yaratıyordu. Malikanenin bir çan kulesi ve iki yanında en güzel yanardöner mavi fayansların kullanıldığı seramik mozaikli granit sütunların arasından geçilen bir girişi vardı. Ev yat limanına bakan bir tepede yer alıyordu ve yaldızlı çağın tüm diğer milyonerleri gibi Tiffany’de New York’daki bürosuna 84 odalı, 20 banyolu yatıyla gidiyordu. Evin çatısı bakırla kaplıydı ve binanın tümü, art nouveau ilkelerine uygun olarak sihirli mantar görünümündeydi. Evin baş tasarımcısı Tiffany’nin kendisi olsa da, çağın olağanüstü mimarlarından biri olan Gaudi’de katkıda bulunmuştu. Oturma odasında renkli camlardan yaptığı beş şaheseri yer alıyordu: ayrı panolara bölünmüş Dört Mevsim; 1894 Chicago Dünya Fuarı’nda ödül kazanan  Flamingoların Yemeği; Çiçekler, Balıklar ve Meyveler(1885); Patlıcanlar (1880) ve bu ev için özel olarak yapılmış olan Yıkananlar. Amerikan yerlileri tarafından yapılan eserlerden oluşan koleksiyonunun bulunduğu bir oda, Çin Odası, birkaç tane çay odası, müzik odası ve palmiye ağaçlarıyla süslü bir de limonluğu vardı.

Louis Tiffany'nin yemek odasının güney tarafındaki penceresi. Vitraylardaki desenler ile camın ötesindeki gerçek salkımlar içiçe geçmiş vaziyette. (Morse Müzesi fotoğraf koleksiyonundan)

Charles Lewis Tiffany çocuklarıyla birlikte (1888)

Laurelton Hall Amerika’nın adından en çok söz etttiren eviydi ama mutlu bir ev değildi. Tiffany, Roosevelt’in yanısıra, diğer komşularıyla da sürekli kavga ediyordu. Çok sevdiği ikinci karısı 1908’de öldü. Üç kızı Julia, Comfort ve Dorothy büyüyünce evi terk ettiler. 1914’te yalnız kalan Tiffany, evde kalan kadınlardan oluşan bir sevgili zinciri kurarak, çılgınca eğlenmeye başladı. 1911’de, kendi deyişiyle aydın beyefendilerden oluşan 150 bir grubu Laurelton Hall’a davet ederek, eski Yunan kızları gibi giyinen ve omuzlarında gerçek tavus kuşları taşıyan fahişelerin servis yaptığı bir tavus kuşu şöleni düzenledi. Orkestra Bach ve Beethoven çalıyordu.

Louis Tiffany için düşüş başlıyor

Tiffany’nin en iyi zamanları 1880’ler ve 1890’lar, 1900’lerin ilk yılları ve art nouveau döneminin doruklarında olduğu yıllardı. Sonra ard arda darbeler gelmeye başladı. 1902’de babası ölünce devasa mücevher işlerinin tüm sorumluluğu ona kaldı. Tiffany & Co.’nun hem baş tasarım direktörü hem de sahibi oldu. 

25. ABD Başkanı William McKinley’in suikaste kurban gitmesi üzerine 1901’de Theodore Roosevelt başkan oldu ve Beyaz Saray’a taşındı. Tiffany gibi Roosevelt’inde Long Island’daki Oyster Bay’de bir evi vardı ve Tiffany’nin hem amansız bir düşmanı hem de kıskanç bir komşuydu. Roosevelt, Tiffany’yi Paris’in Latin Mahallesi’nin gayrimeşru alışkanlıklarını New York’a getiren ahlaksız bir bohem olarak görürdü. Eski bir kovboy olan Roosevelt’e göre avladığı hayvanların resimleri Beyaz Sarayın dekorasyonu için yeterliydi. Art nouveau denilen şeyler saçma sapandı ve derhal atılmalıydı. Eski Başkan Chester Arthur ise Beyaz Saray’ı ‘kullanılmış ıvır zıvır dükkanı‘ gibi gördüğünü söyleyerek, Tiffany’ye ciddi paralar ödeyip dekore ettirmişti. Ama Roosevelt yapılan değişiklikler yüzünden Beyaz Saray’ın ‘geneleve döndüğünü’ söyleyerek adamlarına vitray perde dahil Tiffany objeleriyle ilgili şu emri verdi ‘Herşeyi tuzla buz edin’.


Roosevelt, Tiffany’nin büyük perde dahil bütün ürünlerini geri satın alma teklifini de reddetmişti. Tiffany’nin Beyaz Saray’a koyduğu herşey imha edildi. Bugün bu ürünler kalsaydı değerlerinin 500 milyon dolar olacağı tahmin edilmektedir.


Tiffany’i rahatsız eden başka gelişmeler de vardı. Pablo Picasso’nun öncelik ettiği Cubist’lerden nefret ederdi. 1913 yılında Armory Show, Paris’ten gelen içinde Futurism, Cubism ve Fauvism (Henri Matisse tarafından geliştirilen, parlak ve canlı renklerin kullanıldığı akım) içeren modern sanatı sergilerle Amerika’ya tanıtınca, özellikle yarım milyon kişi de bunu görmeye gidince, derinden sarsılmıştı.  O dönemde dek gerçekçi sanata alışmış Amerikan halkı için sergiler devrimsel nitelikteydi.

Tiffany buna tepki olarak kendisini tatlı hayata bıraktı. Parasını, evlerini süslemek ve bol bol eğlenmek için harcamaya başladı. 72. caddedeki evinde hakim olan tema eski Mısır’dı. Dekorasyonu ise Joseph Lindon Smith yapmıştı. Tiffany’nin akşam  partilerinde yemekleri New York’un en meşhur restaurantı Delmonico hazırlardı. Bu partilerde Oryantalizm aşığı Tiffany Türk kıyafetleri giyer, başına da sarık takardı. Armory Show’un tanıtttığı sanat yüzünden duyduğu acıyı hafifletmek için Madison Avenue sergi salonunda bir maskeli balo düzenledi. Sahnede en muhteşem favrile vazolarından bazıları harikulade spot ışıklarının altında sergileniyordu. New York Flarmoni Orkestrası tutulmuştu; kız arkadaşlarından dansçı Ruth St. Denis mini bir etekle, özel olarak Thomas Steinway tarafından yazılan müzik eşliğinde yerlilerin balta dansını yaptı. New York Times bunu ‘New York’un şimdiye dek gördüğü en savurgan kostüm şenliği’ diye duyurmuştu.

O sıralarda Tiffany, halkın zevkinin kendisinkinden çok uzaklaştığını hissediyordu; artık caz çağı ve F.Scott Fitzzgerald’ın Muhteşem Gatsby’de anlattığı sosyete ön plandaydı. 1916’da parşömen kağıdına basılı, Louis C.Tiffany’nin Eserleri adlı görkemli bir kitap çıkarttı. 502 kopya basılmış, 300 tanesi arkadaşlarına dağıtılmıştır. Metinler Charles de Kay’in Tiffany’yle yaptığı bir dizi söyleşiden oluşuyordu Aynı yıl Laurelton’da Güzellik Arayışı adını verdiği bir maskeli balo düzenledi. Baloda kullanılan kubbeli aydınlatma sistemi devrim yaratacak bir sistemdi. Güzellik rolündeki kız dahil 45 kişilik gösteri ekibi yeni teknolojinin küçük bir mucizesi olan yanardöner şişirme bir cam kürenin içinden çıkıyordu.  

Manzara - Louis Comfort Tiffany - 1905

Tiffany hala ülke dışından işler alabiliyordu. 1925’te kendisine ait 23 adet halı ve 15 lambasıyla Havana’daki Başkanlık konutunu dekore etti. Yine 1925’te, Metropolitan Müzesi’nin vizyonu geniş yöneticisi Robert de Forest, Tiffany’nin o muhteşem manzaralı vitrinini satın aldı; bu parça bugün de müzedeki serginin baş öğelerinden biridir. Artık Tiffany’nin sanatı kesin bir şekilde demode kalmıştı ve art nouveau’nun son kalıntılarını da silen art deco ile her yıl daha da gözden düşüyordu.

1920’lerin başında favrile üretim merkezini kapattı ve kalan ürünlerini de elden çıkardı. Kendisine bakması için tuttuğu kızıl saçlı İrlandalı kız Sarah Hamley hem hemşiresi hem de sevgilisiydi ve 17 Ocak 1933’te 84 yaşında öldü. Louis, iki kez evlenmiş ve sekiz çocuğu olmuştu. 

Tiffany penceresi - Troy Gallery New York

Tiffany 1905 yılında kendisine ait Long Island’daki 84 odalı Laurelton Hall’ün iç dekarasyonu için tüm yeteneklerini kullanmıştı. Hayatının son dönemlerinde mülk geniş arazisiyle birlikte Tiffany’nin kendi kurduğu  sanat öğrencileri vakfına devredildi. Ama bu da fazla yürümedi, 1949 yılında malikane ve içindeki harikulade parçalar yok pahasına müzayedelerde satıldı: bir adet büyük imzalı favrile ve çevresi yalnızca 20 dolara gitmişti. Bir zamanlar 20 milyon dolar eden malikane ve çevresi 10,000 dolara satılmıştı. Ev ise yıktırıldı.

Ölümünün ardından tarihte görülmüş en korkunç sanat kıyımlarından biri yaşandı. 1930’larda, Büyük Bunalım sırasında, Amerikalıların en son istediği şey, harikulade çiçeklerle bezeli de olsa Tiffany’nin ürünleriydi. 1938’de 72. caddedeki evi boşaltılıp yerle bir edildi. Evin içindeki eşyalar beş para etmiyordu. Aynı yıl Tiffany ‘nin deposundaki 20 adet büyük renkli cam vitrin de dahil, 1,000 değerli parça düşük fiyatlarla elden çıkarıldı. Satılmayan eşyalar çöpe atıldı. 

Sonbahar manzarası –Louis Comfort Tiffany - 1923

Moda, hem cilveli bir sevgili hem de acımasız bir efendidir. II.Dünya Savaşı ve sonrasında art nouveau’nun önce aşağılanıp sonra nefret edilme noktasına varışını ifade edebilmek şu anda mümkün değildir. Savaş yıllarında eserlerinin çoğu kasten imha edilmiştir. Ama bir tek önemli koleksiyon zarar görmeden kurtuldu. 1880’lerde İngiltere Lancashire, Accrington’dan Joseph Briggs, para kazanmak için Amerika’ya gelmişti. Briggs, Long Island’daki işlerde Tiffany’nin yanında çalışmıştı. Kariyer basamaklarını bir bir tırmanıp Tiffany&Company’nin genel müdürlüğüne kadar yükseldi. Yeni bir ürün yapımına geçildiğinde bir kopyasını da kendisine saklıyordu. Tiffany’nin ölümünden sonra emekliye ayrılan Briggs, Accrington’a dönerken koleksiyonunu da yanına almış, ölünce de hepsini oturduğu yöredeki müzeye bağışlamıştı. Altmışyedisi vazo, kırkbeşi fayanstan oluşan koleksiyonda 120 parça yer alır ve bu parçaların çoğu emsalsizdir. Savaştan sonra müzeye bu döküntülerden kurtulması için baskı yapılmış ama müze bunu reddetmişti. 1950’lere gelindiğinde bile koleksiyonun tamamına yalnızca 1200 dolar değer biçildi. Ama o sıralarda koleksiyoncular gözlerini yeniden art nouveau’ya çevirince müzayede fiyatları da artmaya başladı. Müzeye yeniden bu parçaları satıp daha doğru dürüst bir şeyler satın alması önerilse de müze yine reddetti. Şu anda bu koleksiyon, Metropolitan Müzesi’ndeki ve Florida’daki Winter Park Galeri’ndekilerden sonra dünyanın en büyük üçüncü koleksiyonudur. Winter Park Galerisi’nde de Tiffany’nin başlangıçta New York’ta bir Piskopos katedrali için yaptığı Bizans seramik şapeli ile birlikte 4,000’den fazla parçası yer alır.

Tiffany’nin yeniden dirilişi Robert Koch’un Louis C.Tiffany:Rebel in Glass (1964) adlı kitabıyla başlayıp Mario Amaya’nın Tiffany Glass (1967) adlı kitabıyla devam etti. Aynı anda Tiffany vazolarının ve özellikle lambalarının müzayede fiyatları da fırladı ve bu yükseliş hala devam etmektedir. 1935’ten 1955’e dek süren muazzam kıyım yüzünden bunlar çok yüksek fiyat biçilen ender parçalardı. 21.yüzyılın başlarında iyi parçaların tanesi 1 milyon doları geçiyordu. Bunlardan da önemlisi, muhteşem bir tasarım, yaratıcılık ve son derece büyük bir ustalıkla yapılan, bakınca asalet hissi uyandıran, dokununca heyecanlandıran, ışık verildiğinde elektriğin ilk çağına verilen eşsiz armağanı örnekleyen parçalara karşı yeniden duyulan saygıydı. Tiffany Amerikan el sanatlarının ilk kez ortaya çıkıp Avrupa ve Asya’daki yaratıcı medeniyetlerin yanında yer aldığı bir dönemde yaşamıştı. Gençliğinde harika ama aşırı gösterişli biri olarak nam salıp, yaşlılık döneminde kimsenin ilgi göstermeyip aşağıladığı ve neredeyse unuttuğu ama bugün Benvenuto Cellini, Grinling Gibbons, Thomas Chippendale ve Pauld de Lamerie gibi yaratıcı sanatçılarla birlikte anılan Tiffany, okyanusun öte tarafındaki el sanatı ustaları arasında en üst sıraya oturur. 
                       
Art Nouveau Nedir?

Art Nouveau stili 1890’larda Avrupalı ve Amerikalı bazı sanatçıların ağır ve gösterişli tarzı bırakıp, daha estetik eserlere yönelme eğilimi ile eşyalarda, resimde, mimaride ve giyimde, hatta duvar kağıtlarında karşımıza çıktı. 1910 yılına kadar etkili oldu. Yıldızı kısa sürede parladı, kısa sürede de söndü. Art Nouveau zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımıdır.  Sanat ticareti yapan Hamburg’lu, Art Nouveau’nın isim babası Bing, yenilikçi ve avangart sanatçıların ürettiklerini sergilemek için 1895 yılında Paris’te L’Art Nouveau adında bir salon açtı. Satışlar Bing’i yüreklendirdi. 1896 Şubat ayında yeni bir sergi daha açtı. Bu sergi de müthiş ilgi gördü. 

Bunun üzerine Bing bir atölye kurdu. Mobilya, halı, kumaş seramik mücevher tasarımları yaptırarak bunları hayata geçirdi. Ürettiklerini 1900 yılında Uluslararası Paris Sergisi’nde tanıttı. Birçok sanatçının eserlerini de bünyesine aldı ve burada tanıttı. Art Nouveau akımı tekstil, madeni eşyalar, mobilya ve mücevher, bina tasarımına da yansıdı. Art Nouveau eserler kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Ama dört yıl sonra ilgi balon gibi söndü. Bing’in işleri bozuldu ve 1905 yılında da öldü. Art Nouveau stili de kısa zamanda unutuldu. 
Casa Batllo, Antoni Gaudi

R.Laligue ve M.Ring mücevherde, Faberge gümüş işlerinde, Baccaret, Tiffany, E. Galle, H. Guimart, Charpentier, L. Majrelle mobilyada, Antoni Gaudí mimaride,  Christofle ve Galliamadini eşyalarda ön plana çıktı. Art Nouveau eserler genellikle dekoratif objeler, kullanım eşyaları ve mobilyalar olmak üzere üç bölümde ele alınıyor. Dekoratif olanlar ayna ve resim çerçeveleri, sofra ve çay takımları, aynalar, heykeller. Bu stilde ritmik olarak S şeklinde kıvrımlar var, çizgiler yumuşak. Natürel floral ve feminen hatlardan oluşuyor. Objelerde asimetriye sık rastlanıyor. Drapeli kadın figürleri bu stilin en belirgin özelliklerinden biri. Dalgalı formlarında kuğular, tavus kuşları, fantastik figürler, bitki figürleri özgün özellikleri. Art Nouveau’ı İstanbul’a 19.yüzyılda Mimar D’Aranco tanıttı.

Tiffany’de Kahvaltı

Başrollerini Audrey Hepburn ile George Peppard’ın oynadıkları 1961 yapımı Amerikan romantik komedi filmidir. Film Blake Edwards tarafından yönetilmiş ve yapımcılığını ise Paramount Pictures üstlenmiştir.
Piyasada tanınmaya çalışan yazar Paul Varjak (George Peppard), New York'ta eski bir apartman dairesine taşınır. Güzel ama tuhaf davranışları olan komşusu Holly Golightly (Audrey Hepburn) ilgisini çekmeye başlar. Holly taşradan gelmiştir, mutsuz bir çocukluğun ardından 14 yaşında evlendirilmiş, aktris olmak için Hollywood'a kaçmış, sonra da New York'a gelmiştir. Holly'nin çelişkili yaşam tarzı, sadece tek bir roman yazmış ve kendine güven sorunları olan Paul Varjak'ı hem şaşırtır hem de onda hayranlık uyandırır. Toplum içindeyken seksi, boşvermiş tavırlarıyla dışadönük bir kişilik yapısı sergileyen Holy, Varjak'la yalnız kaldığında savunmasız, yumuşak, tatlı, çocuksu ve vesveseli bir insan haline gelmektedir.

Hayatta tutunamamış iki kaybeden insanın dokunaklı aşk hikâyesinin anlatıldığı "Tiffany'de Kahvaltı", aslında yüzeydeki neşe ve havailiğin altında yatan derin bir mutsuzluğu örttüğü, karamsar bir öyküdür. Film adını New York'ta bulunan ünlü ve tarihi bir mücevher dükkanı olan Tiffany's den alır. Filmin kahramanı Holly ne zaman karamsarlığa kapılsa, günün hangi saatinde olursa olsun, soluğu bu mücevhercinin vitrininin önünde alır, ayaküstü kahvesini içip sandviçini yerken pırlantaları seyreder, hayallere dalar. Böylelikle depresyonundan kurtulmaya çalışır. Bu mağaza, temsil ettiği zenginlik ve dinginlikle Holly’e, daha önce uyuşturucuda bile bulamadığı,  sükûneti veren tek şey olmuştur.




Kaynakça
Johnson, Paul – Creators
Metropolitan Museum, New York City
The Charles Hosmer Morse Museum of American Art – Winter Park Florida 





No comments:

Post a Comment