Monday, January 27, 2014

Nazım'ın Annesi Celile Hikmet İle Yahya Kemal'in Aşkı


Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul'un diline destan bir kadındı. İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı. 1900 yılında bu dillere destan güzellik, Osmanlı'nın meşhur valilerinden Nazım Paşa'nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi.Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı.


1916'ya gelindiğinde Celile Hanım'la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı. O günlerde Yahya Kemal, Bahriye'de okuyan genç Nazım Hikmet'in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı. Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım'ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı.

Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu. O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi. Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile'nin yeğeni Oktay Rıfat'ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının şahit oldukları bir aşktı o.

Heybeliada'da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi. Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi. Yahya Kemal hafta sonları "Genç Nazım Hikmet'e Türkçe ile şiir dersleri" verirken, İstanbul'un en güzel kadınlarından olan, ressam Celile Hanım'la yakınlaştı.


Nazım'a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı. Bir süre sonra bu ilişki Nazım'ın ve Necip Fazıl'ın öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu. Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi. Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı. Hocası olan Yahya Kemal'e şöyle dedi: "Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk. Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek  isterim" Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı. Necip Fazıl "Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden" sözleri nedeniyle "Kodes" adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda...

Ne varki Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya Kemal'in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu. Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti. Necip Fazıl'dan sonra bir gün Yahya Kemal'in siyah pardösüsünün cebine bir not bıraktı. Kâğıtta Yahya Kemal'e hitaben şöyle yazıyordu: "Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz" Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu. Bir süre Celile Hanım'ın evine gelmedi. Genç Nazım'la karşılaşmaktan çekindi. Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün İstanbul'un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka "evet" demişti...Artık evlenmek istiyordu...

Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu...Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı: "1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum...Bu kadın yazın adada otururdu... Ben de orada idim...Deli divane olmuştum...Sonbahar'da Nişantaşı'ndaki evini düzenlemek için İstanbul'a inerdi... 1916 Sonbaharı'nda yine İstanbul'a iniyordu...Ben müthiş muzdariptim... Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar...O gidinceye kadar Ada dopdolu idi...Gider gitmez benim için boşalıverirdi. Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul'a dönecek lafı çıktı...Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul'a geldiğinde geceler düzenler, İstanbul'un bütün güzel kadınlarını çağırırdı... Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu...Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim... Gitmeyeceğine yemin etmişti. Bir gece Ada Oteli'nde otururken, yandaki iki kişinin 'Berlin Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul'daki bütün güzel kadınlar davetli' lafını ettiklerini duydum...Müthiş bir acıyla yerimden kalktım...İskeleye doğru gittim... Son vapur çoktan kalkmıştı...Sert bir lodos esiyordu... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla Maltepe'ye geçmeye karar verdim...Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı...çok para verince biri ikna oldu...Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı...Denizde çalkalanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı...Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum...Sırıksıklam Maltepe'ye gelebildik...Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım...Yoktu...Bunun üzerine Maltepe'den Bostancı'ya yürümeye karar verdim...Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım...Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim..." "Kan ter içinde Bostancı'ya geldim...Vakit hayli geçti...Karakola gittim. 'Bana bir araba bulunuz hastam var' dedim...Aradılar taradılar birini buldular..Yine bir sürü para verdim...Arabayla yola koyuldum...Kadıköy, oradan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!.. Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. 'Benimki evde mi' diye sordum?

Adam halime bakıp şaşırdı: 'Evde, bu akşam çıkmadı!' dedi, 'Ne diyorsun diye bağırdım?' Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini araştırttım... Sözüne inanamıyordum. 'Çık bir bak! Evde mi?' diye adamı zorladım...Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş...Geldi haber verdi... Sanki dünyalar benim oldu...Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim...Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk..."

Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu...Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım Hikmet'ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..

O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal'e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
"Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim...
Gelmedin mahzun oldum...
Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi...
Çok çok göreceğim geldi...
Beni niye aramadın...
Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi...
Ben o günden beri yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum...
Evimiz için çalışıyorum..."

Hiçbir zaman o evlilik olmadı. Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten.

Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden. Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu. Sosyalistti. Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu. Celile artık yaşlanmıştı. O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu. Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü'nde açlık grevine başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği.Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal Galata köprüsü'nden geçiyordu.

Büyük aşkını gördü. Ama yanına gitmedi. Bir zamanlar "Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum" diyen genç Nazım Hikmet'in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celile'ye destek imzasını vermedi...Hızla uzaklaştı oradan.


Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı Yahya Kemal'in... Şöyle yazıyordu: "Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir... Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim..." Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris'e giderken, Sirkeci Garı'nda vermişti Yahya Kemal'e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği...

Yahya Kemal'in Sessiz Gemi'si "hep ölüme yazılmış bir şiir olarak" bilinir...Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi...Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri...Yahya Kemal'in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile'sinin Ada'dan gemiyle İstanbul'a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır. Ölümdür elbette Sessiz Gemi'nin konusu. Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile'nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal'den esintiler içerir...


  
SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan...
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...
Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu...
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...

Yahya Kemal


Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880,Selanik-1956,Ankara),
İlk Türk kadın ressamlardandır. Nazım Hikmet’in annesi; Oktay Rıfat’ın teyzesidir. Babasının görevi nedeniyle bulundukları Selanik’te, 1880 yılında dünyaya geldi. Babası dilci ve eğitimci Hasan Enver Paşa; annesi ise Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa'nın (Karl Detroit) kızı olan Leyla Hanım'dır. Evde özel öğrenim görerek yetiştirildi. Babasının Sultan Abdülhamit’in yaveri olduğu sırada saray ressamı Fausto Zonaro’dan resim dersleri alma fırsatı buldu. Pastel renklerin hakim olduğu resimler yaptı ve daha çok dost ve akrabalarını resmetti. Gençlik yıllarında Celile Enver adı ile (babasının adı ile) tanındı.

1900 yılında Şair Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi ve Celile Hikmet adını aldı. Hikmet Bey, Selanik’te Hariciye Nezareti’nde memur idi. İleride Türk şiirinin önemli isimlerinden birisi olacak ilk çocukları Nazım, 1901’de Selanik’te dünyaya geldi. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 1917’de Hikmet Bey’den ayrıldı. İlk eşi Hikmet Bey’den ayrılmak üzere olduğu sırada tanıştığı ünlü şair Yahya Kemal ile büyük bir aşk yaşadı; ancak bu ilişki arzu ettiği gibi evlilikle sonuçlanmadı. Yahya Kemal ile ayrılıklarının üzüntüsü ile İstanbul’dan ayrılıp Paris’e gitti ve orada resimle ilgilendi. İstanbul’a döndükten sonra karma sergilere katıldı; kişisel sergiler açtı; dönemin en aktif kadın ressamları arasında yer aldı. İbrahim Bey adında bir kaymakamla kısa süren bir evlilik yaptı. Soyadı Kanunu’ndan sonra “Uğuraldım” soyadını aldı.

Oğlu Nazım’ın hapis cezasına çarptırılması nedeniyle Galata Köprüsü üzerinde oğlunun serbest bırakılması için tüm İstanbul’da ses getiren pankartlı eylem yaptı ve cumhurbaşkanı Atatürk’e oğlu için adalet isteyen mektuplar yazdı. Hapis hayatının on ikinci yılına giren oğlunun 1950’de başladığı açlık grevine destek vermek için kendisi de açlık grevine başladı. Son yıllarında gözlerini kaybeden sanatçı, 1956’da Ankara’da yaşamını yitirdi.




Monday, January 20, 2014

Dünyanın En Büyük Mucidi - Nikola Tesla

Nikola Tesla. Bilim tarihinin elektrik ve elektronik alanında, 20. yüzyılda gerçekleştirlen tüm buluşların altındaki tek isim olan Tesla'nın üzerindeki giz perdesi ölümünün üzerinden 70 yıl geçtikten sonra yavaş yavaş kalkmaya başladı. Tesla'nın üzerine FBI tarafından çekilen giz perdesinin altında 20.yy bilim tarihinin, sonuçları çok ağır olacak hesaplaşmaları yatıyor. Birincisi elektiriği hayatımıza sokan Micheal Faraday değil, Nikola Tesla'dır. Faraday'ın tek yaptığı kaleme aldığı önemli bir yapıt olan Elektrik Üzerine Araştırmalar adlı eserinde elektrik ve manyetizma arasındaki ilişkilerin deneylerini göstermiş olmasıdır. Elektriği başta ampul olmak üzere yaşantımıza sokan, radyoyu, radarı. florasanlı ampulü, bilgisayarı, faks makinasını, ve daha aklınıza gelebilen bütün elektrikli ve elektronik aletleri geliştiren Tesla olmuştur. General Electiric, Westinghouse, Marconi and Morgan gibi ABD endüstrisinin dev tekelleri Tesla'nın bu buluşları üzerine şekillenmiş, fakat kendisi hayatı boyunca hiçbir kurumsal ilişkiye girmemiştir. İkincisi, ABD'nin bu dev tekelleri General Electiric'in direktifleriyle Tesla'yı sümen altı etme kararı almışlardır. Neden? Çünkü Tesla parasız ve doğayı kirletmeyen bir elektrik üretiminin mümkün olduğunu açıklamıştır. Bu açıklaması başta General Electiric olmak üzere tüm ABD tekellerini paniğe düşürmüş ve bütün kapılar yüzüne kapatılmıştır. Beş kuruş parasız ve borç içinde New York'ta bir otel odasında ölümü derin anlamlar içermektedir.

8 Ocak 1943 gecesinin yoğun trafiği
Tesla'nın 5 Ocak ile 8 Ocak 1943 tarihleri arasında Hotel New Yorker'daki odasında tek başına kalp yetmezliğinden öldüğü tahmin edilmekte. Tesla'nın otel görevlilerine rahatsız edilmek istemediğini söylemesi ve günlerce odasından dışarı çıkmaması bir alışkanlık haline geldiğinden ölümünün üzerinden 2-3 gün geçmesine karşın kimse öldüğünü farketmez. 8 Ocak gecesi diğer tüm Yugoslav mültecileri gibi FBI gözetimimnde olan Tesla'nın mülteci yiğeni Sava Kosanovich, yanında iki bilim editörü George Clerck ve Kenneth Sweezey ile birlikte Tesla'nın odasına girer. Otelin 3 yöneticisi ve Yugoslav Büyükelçiliğinden bir temsilci şahitliğinde Kosanovich, Tesla'nın vasiyetini arar. Kosanovich Tesla'nın yazılarını ve deney aletlerini toparlar. Toplanan bu eşyalar bugün Belgrad'daki Tesla Müzesinde sergilenmektedir.Aynı gece Pentagon'dan Albay Erskine FBI'ı arayarak harekete geçirir ve Tesla'nın öldüğünü haber verir. FBI yetkilileri, Yabancılar Dairesi Komiseri Fitzgerald ile birlikte, otel odasına girerler ve Tesla'nın tüm eşyaları iki büyük kamyona yüklenir. Tesla'nın tüm araştırma kağıtları ve makaleleri, Manhattan Storage and Warehouse Co. adlı New York'taki bir depo şirketine gönderilir. Bu depoyu Tesla 1934 yılından beri kullanmaktadır. FBI kayıtlarında Tesla'nın makalelerinin 50 kutu içerisinde depolandığı belirtilmekte. Yabancılar Dairesi, ABD Deniz Kuvvetleri İstihbarat Servisini arayarak, Tesla'nın tüm makalelerinin ve araştırma kağıtlarının mikrofilme çekilmesini emreder. 8 Ocak gecesinin bu yoğun trafiği içinde FBI'a yeni bir bilgi ulaşır:Tesla 1932 yılında Grosvenor Clinton Hotel'in emanetine depozitini ödeyerek bir kutu bırakmıştır. ABD devlet başkanlığı bilim danışmanlığı FBI'a bu kutunun içindeki dökümanların derhal alınması talimatı gönderir. Kutunun içinde Tesla'nın kablosuz enerji aktarımı projesi, yeni bir torpido silahının planları ve çalışma modeli ile Tesla'nın "Ölüm Işını" adını verdiği yüksek dalga frekans silahının projesi vardır. FBI'ın toparladığı tüm belgeler ve projeler, ABD Başkanının emriyle FBI tarafından TOP SECRET olarak mühürlenir ve projelerin kamuda tartışılması yasaklanır. Tüm bunlar bir gece içerisinde, 8 Ocak 1943'de gerçekleşir.

FBI kayıtlarında, Tesla'nın ölmeden önce 5 Ocak günü Pentagon'dan Albay Erskine'ı aradığı ve "teleforce" adını verdiği mikrodalga silahını Pentagon'a vermek istediği, fakat Albay Erskine'in telefondakinin bir deli olduğunu düşünerek, Tesla'yı ciddiye almadığı iddia ediliyor. 5 Ocak günü Tesla'yı hatırlamayan Albay Erskine 8 Ocak gecesi, Yugoslav büyükelçiliğinin Tesla'nın otel odasına girdiğini haber alır almaz FBI'ı ve Deniz Kuvvetlerini nasıl harekete geçirebilmiştir? Bu sorunun yanıtı FBI kayıtlarında bulunmamaktadır. Birincisi Nikola Tesla adı Amerikan kamuoyunda o günlerde yakından bilinen sansasyonel bir içeriğe sahipti. İkincisi Tesla'nın araştırmaları Pentagon tarafından yakından izleniyor ve Tesla FBI tarafından sürekli takip ediliyordu. Üçüncüsü Tesla öldüğünde yaşamını Yugoslav Hükümetinin kendisine bağladığı maaşla idare ediyordu ve Yugoslav Büyükelçiliği ile yakın temastaydı. Dolayısıyla Tesla'nın Pentagon'u aradığı iddiasının temeli çok zayıf kalıyor. FBI'ın tüm kaygısı Teslanın çalışmalarının Sovyet Kızılordusu'nun eline geçmesi olasılığıydı; ki bu araştırmaların önemli bir kısmının Sovyetlerin eline geçmiş olduğu da, Sovyet bilim tarihinin gelişimi içerisinde görülebiliyor. Tesla'nın tüm kaygısı Alman faşizminin durdurulması gereğiydi ve bilimsel çalışmalarını bu yüzden silah tasarımına yöneltmişti. Tesla'nın mikrodalga silah tasarımı ile deprem ve tsunami silahı uzun yıllar söylence olarak kaldı. Uluslararası bilim çevreleri genelde bunun bir palavra olduğunu iddia etmelerine karşın söylenceler doğruydu.

Tesla'nın patentleri piyasaya çıkıyor
18 Ekim 1993 yılında ABD Savunma Bakanlığı, kısa adıyla HAARP olarak bilinen projenin 'High Frequency Active Auroral Reseach Program'ın Gakona-Alaska tesislerinde başlatıldığını açıkladı. Raythenon Corporotion tarafa geçirilen proje, Alaska Massachusettes, Stanford, Penn State, Tulsa, Clemson, Maryland, Cornell ve UCLA olmak üzere ABD'nin 9 üniversitesi ve MIT'nin ortaklığı ile uygulamaya kondu. HAARP projesinin patentleri (ABD Patent Dairesi'nde 4.686.605, 4.712.158 ve 5.038.664 no'lu kayıtlarıyla) Bernard Eastlund tarafından alındı. Her üç patentin ilk kayıtları Tesla'nın adına kayıtlı ve Tesla bu patentleri Colorado teslerinden sonra almıştı.Bernard Eastlund, bu üç patentin geliştirilmesi ile kayıtlara geçti. Patentlerin içeriği ise şu: 4.686.605: Dünya atmosferi ve iyonosferinin ve/veya magnetosferinin değiştirilmesinin metodu. 4.712.158: Seçilmiş bir bölge üzerinde süni elektron siklonu oluşturma metodu. 5.038.664: Dünya üzerinde rölativik partiküller oluşturma metodu. Söz konusu son patent Tesla'nın ölüm ışını adını ve düşman kuvvetlerinin elektronik sistemini felç ederek elektronik bir duvar oluşturan sistemdir. Gerek Körfez Savaşı'nda ve gerekse de Yugoslavya'nın bombanalanmasında kullanılmıştır. Tesla'nın sürekli tartışılan deprem ve Tsunami silahının üzerindeki sır perdesi de 1999 yılının eylül ayında, Yeni Zellanda Savunma Bakanlığının açıklamasıyla kalktı. Yapılan resmi açıklamada 1943 ve 1944 yıllarında ABD'li bilim insanlarının Yeni Zellanda'ya bağlı takım adalarda tsunami silahını denedikleri ve seçilen kıyı parçalarının deniz altında oluşturulan deprem dalgasının yarattığı dev dalgalarla başarılı bir şekilde vurulduğu belirtildi. Yine 1997 yılında Rus Uzay İstasyonu MIR'den yapılan açıklamada, Tesla'nın Colorado deneylerinin doğru olduğu ve şimşeklerin atmosferdeki belli katmanlarda ve düzenli bir şekilde gerçekleştiği belirtildi.

Radyoyu Tesla icat etti, asistanı Marconi patentini aldı.
Kuşkusuz Teslanın yaşamındaki ironik yan, buluşlarının patentlerinin hep başkaları tarafından alınmış olmasıdır. Bu patent mücadelelerinden bir tanesi Marconi ile radyo'nun keşfi üzerine olmuş ve Tesla'nın ölümünden 6 ay sonra ABD Yüksek Adalet Mahkemesi, radyoyu ilk bulan kişinin Marconi değil Tesla olduğunu mahkeme kayıtlarına geçirmişti.

Dönemin ABD devlet başkanı Wallace, FBI ve ABD Deniz Kuvvetleri tarafından hayatı TOP SECRET olarak damgalanan Tesla, hayatı boyunca kimseyle yakın bir ilişki kurmadı. Doğu ve Batı Avrupa dillerinin tümüne yazılı ve sözlü olarak hakimdi. Muazzam denebilecek bir kültür birikimine sahipti. Hayatı boyunca hiçbir şirket ya da kurum ile sürekli bir ilişki kurmadı. Hiçbir kurumsal yapı inşa etmedi. Belgrad'daki Tesla Müzesi ölümünden çok sonra Yugoslavya Hükümeti tarafından kuruldu. Buluşlarının patentlerini alma becerisini gösteremediği için, çalışmalarının üzerinden daima başkaları büyük başarılar kazandılar. uluslararası bilim toplantılarını, söz sırası kendisine geldiğinde yarıda bırakıp bahçedeki güvercinleri beslemeyi tercih etti. Çocukluğundan beri doğayı gözleme tutkusu içerisinde oldu. Nerede nasıl davranacağını ve nasıl konuşulacağını hiçbir zaman bilemedi. Hayatı boyunca kendi dünyasının içinde yaşadı. Tüm bu özellikleriyle Tesla belki de gelmiş geçmiş en ünlü otistiklerden birisiydi. Fakat kesin olan bir şey var ki, 20. yüzyıl teknik uygarlığı tek başına onun beyninin içerisinde gerçekleşti.

Şimşeğin çocuğu
1856'da 10 Temmuz'u 11 Temmuz'a bağlayan gece Hırvatistan'ın küçük bir köyü olan Similyan'da doğdu. Doğduğu gece müthiş kasırgalı ve şimşekli bir geceydi. Tesla doğduğunda çıkan muazzam şimşeklerden korkan ebesi, annesi Djuka'ya "Bu çocuk olsa olsa şimşeğin çocuğu olabilir." demişti. Tesla'nın annesinin güncesindeki bu satırlar, ilginç bir şekilde Tesla'nın yaşamını belirleyecek ve Tesla'nın günce defterlerinden edindiğimiz bilgiye göre 3 yaşından itibaren "elektrik" ve "şimşek" denen şeyi merak edecekti. 80'li yaşlarında kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söyler Tesla; "80 yıldır kendime her gün bu elektriğin ne olduğunu soruyorum. Halen ne olduğunu bulamadım."

Nikola Tesla aile içindeki adıyla Niko, dört kardeşin en küçüğüydü. Kendisinden 7 yaş büyük abisi Dane, Tesla 5 yaşındayken attan düşerek ölmüştü. Anılarında erkek kardeşinin ölümünün, kendinde travmatik bir etki bıraktığını ve ailenin tek erkek çocuğu olarak kendini çalışmaya adadığını belirtir. İlkokula başladığında matematikteki üstün yeteneği öğretmeni tarafından farkedildi. Mekaniğe karşı yoğun bir ilgisi vardı. Yaptığı ilk alet 6 yaşındayken gerçekleştirdiği kurbağa yakalama düzeneği idi.

"Bir gün bu motoru yapacağım"
Tesla'nın bilimsel kişiliği Hırvatistan'ın Carlstad kasabasında eğitim gördüğü Gymnasium ve Prag Üniversitesi, Graz Politeknik Mühendislik Fakültesi'nde şekillendi. Yine anılarında Gymnasium'daki öğretmeni Profesör Poeschl'in hayatındaki önemine vurgu yapar. Poeschl elektrikteki son gelişmeleri, dinamoları, elektrik motorlarını Paris'e gidip satın alarak okuluna getiren ve bu aletleri sökerek çalışma mekanizmalarını öğrencilerine anlatan gerçek bir bilim insanıdır. Poeschl öğrencisi Tesla'nın günde birkaç saat uyuyarak sürdürdüğü yoğun çalışma temposunu ve elektriğe olan merakını fark etti ve Tesla'nın Prag Üniversitesi'ne gitmesini destekledi. Tesla'nın Prof. Poeschl ile tartışması da okul kayıtlarına geçmiştir. Tesla Faraday'ın elektrik jeneratörünün yetersiz olduğunu ve bu jeneratörün ileri geri hareketin dışında, dairesel bir dönme hareketiyle bir elektrik motoruna dönüşebileceğini belirtir. Poeschl bunun imkansız olduğunu söyler. Fakat Tesla itiraz eder ve bir gün bu motoru yapacağını belirtir.

Alternatif akım motoru ve depresyon
Babasının ölümü Tesla'nın omuzlarına, annesinin ve kardeşlerinin bakım sorumluluğunu yükler. Budapeşte'de babasının yakın arkadaşı Puskas bir telefon şirketi çalıştırmaktadır. Budapeşte'ye taşınarak Puskas'ın yanında çalışmaya başlar. Tesla'nın kafasındaki tek problem alternatif akım motorunun çözümüdür. otobiyografisinde alternatif akım motorunun denklemlerini Budapeşte Parkı'nda Goethe'nin Faust eserini okurken ve günbatımını seyrederken çözdüğünü belirtir. Problemin çözümü sırasında ağır bir depresyon geçirir, kendi tarifiyle masaya konan bir sineğin çıkardığı ses bile beyninin içinde büyük yankılar uyandırmaktadır. Alternatif akım motoru elektrikte bir devrimdir. Kendisinden önce birçok mühendisin beceremediği manyetik alanda alternatif akım üretimini sağlamıştır. Tesla birden fazla akım kullanarak motorun şaftını döndürmüştür. Daha da önemlisi Tesla alternatif akımlı motorunu icat ederken akımın kabloya ihtiyaç dumaksızın manyetik alanda ilerleyebildiğini keşfetmiştir. Bobine gelen elektrik ilk hareketi vermekete ve daha sonra motorun hareketli parçaları kabloya ihtiyaç duymaksızın hareket edebilmektedir. Depresyon dönemi geçtikten sonra Tesla alternatif akımlı motorlarun detaylarını tamamlar. Jeneratörler, motorlar ve transformatörler tasarlar. İki akımlı motoru, üç akımlı motora geliştirerek yeni buluşu çokfazlı motorun detayları üzerinde çalışmaya başlar.

"Mümkünlük" sınırlarını sürekli zorladı
Tesla müthiş bir matematikçiydi. Aynı zamanda küçük yaşlkardan itibaren tutkulu bir doğa gözlemcisiydi. Çocukluğu çılgınca akan nehir sularına kendini atıp, suyun gücünü incelemekle geçmiş ve bu tutkusu yüzünden birkaç kez ölümün eşiğinden dönmüştü. Bu özellikleri ve aldığı iyi eğitim Edison gibi bilim insanları ile Tesla arasındaki ayrım çizgisini belirliyordu. Otobiyografisinde hiçbir zaman Edison gibi deneme yanılma yöntemiyle çalışmadığını, problemi matematik olarak kafasında çözmeden hiçbir deney yapmadığını belirtir. İlginçtir ki, denediği hiçbir aletini ikinci kez denemeye ve geliştirmeye gerek duymadı. Ürettiği makinalar daima tüm detaylarıyla matematik olarak çözümledikten sonra istisnasız çalıştı.

Alternatif akımlı motoru Budapeşte'de Faust okuyup, günbatımını seyrederken çözdüğünü belirtmiştik. Tesla bilimin, sanat faaliyetlerinin bir uzantısı olduğuna ve bir bilimci ile bir sanatçı arasında hiçbir fark olmadığına inanıyordu. Döneminin romantik geleneğini takip ediyordu. Eğer tarif edebilme çabamızı zorlarsak, Tesla'nın romantik sanat geleneğinin bir dehası olduğunu belirtebiliriz. Beki de bu yüzden hayatı boyunca hiçbir zaman buluşları üzerinden nasıl para kazanabileceği gibi bir soruyu kendine sormadı. Bu özelliği de Edison ile arasında ki en büyük farktı. Edison daima "mümkün olabilecek buluşlar" üzerinde başkalarının fikirleri üzerinden büyük paralar kazanırken, Tesla mümkünlük sınırını asla bilmedi ve matematik problemleri ile daima zamanının "mümkünlük" sınırlarını zorladı ve o sınırları darmadağın etti.

ABD'deki ilk adımlar
"Geride bıraktıklarım her anlamda sanatsal ve büyüleyiciydi. Ve bulduğum makinalaşmış, kaba ve cazibesi olmayan bir şeydi. Amerika dedikleri bu muydu?" (1884) ABD'ye adım attığında Tesla'nın günlük defterine düştüğü satırlar böyleydi. Avrupa kültürünü ve sanatını olabilecek en yüksek düzeyde özümsemiş Tesla, ABD'ye adım attığında beş parasızdı. Cüzdanı, valizi ve tren bileti Paris'te çalınmış, kuvvetli hafızası sayesinde hatırladığı bilet numarasını söyleyerek, Calais Limanı'ndan gemiye binebilmişti. Atlantik'i üzerindeki elbiseleri değiştirmeden geçmek zorunda kaldı. Atlantik yolculuğunu banyo yapmadan ve elbiselerini değiştirmeden yapmak zorunda kalması, hayatında derin bir iz bıraktı. Bir daha asla elini bir kez kuruladığı havluyu ikinci kez kullanmadı. Temizlik hastalığına tutuldu. New York'a indiğinde cebinde sadece İngiliz arkadaşı Charles Batchellor'un Edison'a kendisi için yazdığı referans mektubu vardı. Cüzdanı çalınmış olduğundan mektubu da gümrük görevlilerine kimlik olarak gösterip gümrükten geçti. Prag, Paris, Budapeşte ve Berlin'den sonra New York gözüne inanılmaz derecede çirkin gözüktü. 1917 yılında Amerikan Elektrik Mühendisleri Enstitüsü kendisine verdiği Edison Altın Şeref Madalyası'nı aldığı törende Tesla New York'ta attığı ilk adımları şöyle anlatmıştı: "İlk birkaç adımda kaybolmuştum bile. Yolumun üzerinde bir atölyede, bir elektrik ustasını önündeki dinamoyu tamir etmeye çalışırken gördüm ve kafamı uzatıp yardıma ihtiyacı olup olmdığını sordum. "Avrupa yapımı olan dinamoyu çözemeyen usta, Tesla'nın yardım önerisini kabul etmiş ve Tesla ceketini çıkarıp, akşamüstüne doğru dinamonun tamirini bitirmişti. Usta Tesla'ya iş önerdi, fakat Tesla kibarca öneriyi reddedip çıkmak üzereyken eline tutuşturulan 20 dolar ile şaşkınlığa düştü. O geceki otel ve yemek parası çıkmıştı.

Edison'la karşılaşma ve hayal kırıklığı



Ertesi gün 5th Avenue'daki Edison Şirketi'nin önündeydi. Tesla anılarında Edison'u gördüğünde hayal kırıklığına uğradığını, hayalinde canlandırdığı Edison tiplemesinin yerine, pazar günü kilise ayinine giden bir çiftçiye giden birini bulduğunu söyler. Tesla Edison'a alteratif akım motor projesini anlattığında, Edison Tesla'ya yeni elektrik teorileri ile ilgilenmediğini, pratik becerisi yüksek bir mühendis aradığını söyler. O günlerde Edison yeni bir sipariş almıştır, gemi mühendisi Louis Nixon'un transatlantik yolcu gemisinin aydınlatma sistemini kurmakla meşguldür. SS Oregon adlı yolcu gemisi zamanının en büyük ve modern yolcu gemisidir ve ilk defa gemilerde kullanılan gaz lambaları yerine elektrikle aydınlatma sistemleri kurulacaktır. Teknik bir arıza çıkmıştır ve ve gemiye yerleştirilen iki jeneratörün dinamoları çalıştırlamadığı için gemi hareket edememektedir. Jeneratörlerin gemiden tamir için dışarı çıkarılması imkansızdır. Tesla, Edison'a Paris'teki Continental Edison Şirketi'nde çalışırken bu tip dinamoları tamir ettiğini söyleyerek işi alır. Dinamoların ana bobinleri yanmıştır. Tesla sabaha karşı iki jeneratörü de çalışır hale getirir. ABD'deki hayatı SS Oregon gemisinin jeneratörlerini tamir ederek başlar. Edison, karşısına birdenbire çıkan bu Sırp mühendisin becerisi karşısında hayrete düşmüştür.

Budapeşte'deki telefon firması kapandıktan sora Tesla patronuyla birlikte Paris'e gelmiş ve orada Edison'un Paris şirketinde çalışırken Batchellor ile tanışmıştı. Batchellor'ın teşvikiyle ABD'ye gelen Tesla, bir şeyin farkında değildi. Edison imparatorluğu doğrudan akımlı elektrik jeneratörlerinin patenti üzerine kurulmuştu. Bu birçok sorun yaratsa da işleri yolunda gidiyordu Edison'un. Ne var ki Batchellor altından kalkmak zorunda oldukları büyük çaplı aydınlatma sistemlerinde birden fazla doğrudan akımlı dinamoyu birbirine bağlama probleminin çözümü için Paris'te tanıştığı bu genç Sırp mühendisinin dehasına güvenmişti ve Tesla'yı bu yüzden ABD'ye gitmesi için teşvik etmişti. Tesla bu gerçekle kısa bir süre sonra yüzleşti.

Edison Tesla'nın alternatif akımlı motor üretimi için paraya gereksinimi oduğunu anladığında, kendisine Chicago'daki Haverly Tiyatrosu'nun 647 ampulünün aydınlatma sistemi için doğrudan akımlı jeneratörlerin senkronizasyon tasarımı için 50 bin dolar önerdi. Tesla geliştirdiği regülatör sistemi ile jeneratörleri birbirine senkronik bir şekilde bağladı. Edison'un tasarımına eklediği ek bir fırça tasarımı ile jeneratörler düzenli bir şekilde çalışıyordu. Edison Tesla'nın patentini kendi adına aldı. Ve Tesla'ya söz verdiği 50 bin doları vermedi ve üstelik kaba bir şekilde kendisini tersledi. Tesla birdenbire günde 18 saat, haftada 7 gün Edison'a çalıştığını ve üstelik Edison'un ticari atılımın temelini attığını fark etti.İşin gerçeği Edison tam anlamıyla bir kör cahildi. Hırvatistan'ı Avrupa'nın ortasında yabanıl bir orman zannediyordu. Bir keresinde Tesla'ya insan eti yiyip yemediklerini bile soracak kadar dünya kültüründen habersizdi. Tesla, Edison'un kendisine söz verdiği parayı vermemesi üzerine istifa etti.

Edison ile arasındaki fark
Tesla'nın ayrılmasından sonra Edison, Tesla'nın tasarımları sayesinde Amerikan elektrik Endüstrisini ele geçirdi. Tesla alternatif akımlı motorunu Amerikan şirketlerine kabul ettirmeye çalışırken, halen bir gerçeğin farkında değildi. ABD endüstrisi doğrudan akımlı elektrik üzerine kurulmuştu ve Edison da parayı buradan kazandığı için kurulu sistemi değiştirmek istemiyordu. Tesla alternatif akımlı elektrik sistemini kurabilmek için, tüm sistemi değiştirmek zorudaydı ve bunun için de alternatif akım endüstrisi şirketine ihtiyacı vardı. Bu ise muazzam bir kapital anlamına geliyordu. Edison'un sistemi 115 volt üzerinden çalışıyordu. Bu ise günümüzde kullandığımız yüksek voltajın ihtiyacını karşılayamayacak bir sistemdi ve üstelik her yarım mil mesafede bir enerji istasyonuna ihtiyacı vardı. Bu zenginler açısından problem yaratmıyordu. Onlar ihtiyaçları olan elektrik istasyonunu kurduruyorlardı. Edison'un iş yaptığı toplumsal kesim de bu zenginlerden oluşuyordu. Tesla ise toplumdaki herkes için evlere kadar giren bir elektrik üretiminin hayalini kuruyordu. Ohm Kanunu'nu yaratıcı bir şekilde kullanarak alternatif akımlı enerji üretiminde voltajı düşürüp, yükseltebileceğini farketmişti. Kentlerin aydınlatılması için düşündüğü bugün kullandığımız ampül tasarımı ile de ilgilenen olmadı.

Pentagon'un emrine girmedi
Genel olarak bakıldığında Tesla'nın hayatı ve buluşları kapitalizmin bilimsel gelişmenin önünde nasıl bir engel oluşturduğunun açık bir örneğidir. 19. yüzyıl kapitalizminin sermaye sınıfı Tesla'nın buluşları ile ilgilenmedi. Zira sermayenin önde tuttuğu kar mantığı ile Tesla'nın geniş halk kitlelerine hizmet mantığı hayatı boyunca karşı karşıya geldi. Ölümünden sonra bile tüm buluşları kilit altında tututdu; silah sektörüne ve dev Amerikan tekelerine kaynak oluşturdu.

Tesla 2000'li yılların teknolojisini 1900'lerin başında teorik olarak oluşturmuştu. Üstelik halen "parasız elektrik" gibi buluşları hayatımıza girebilmiş değil. Bir an için hayal kurmayı deneyin ve 1900'lerin başlarında insanlığın bugün kullandığımız teknik ve teknolojik donanımla kuşanmış olduğunu düşünün. 100 yıl içerisinde bugün gelebildiğimiz noktayı düşünmeye çalışın. Yani kapitalizmin cenderesinden kurtulabilmiş bir bilimin isanlığa sunabileceği hizmetleri düşünün. Acıdır ki; bir zamanlar Etiyopya'nın İtalyan işgalinden kurtulması için Etiyopya halkına elektronik savunma sistemleri tasarlayan Tesla'nın buluşları üzerinden son yıllarda Irak ve ülkesi Yugoslavya katledildi.

Tesla en fazla naif olmakla suçlanabilir. Tipik bir 19. yüzyıl Avrupalı romantik olmakla suçlanabilir. Ama ölümünden 70 yıl geçtiken sonra Batılı yazarların FBI kayıtlarına inanarak, ölmeden önce mikrodalga silahını FBI'a vermek istediğini söylemeleri, deyim yerindeyse düpedüz terbiyesizliktir. Tesla mikrodalga silahını Yugoslavya'nın Nazi işgalinden kurtulması için tasarlamıştı. Ölümünden sonra otel odasına FBI'ın Yugoslavya Büyükelçiliği'nden sonra girebilmesi de, Tesla'nın vatanına olan derin sevgisinin kanıtından başka bir şey değildir. Bugün şu gerçeği itiraf etmek gerekiyor. Tesla FBI'la değil Yugoslav Hükümeti'yle doğrudan temasta oldu. İsteseydi rahatlıkla Pentagon'un emrine girebilirdi. Bunu seçmedi. Ve bu yüzden de sadece FBI'ın değil ABD ekonomisini elinde tutan tüm şirketlerin korkulu rüyası haline dönüştü.

Tesla, Edison'a karşı savaşı kazanıyor
Tesla kurtlar sofrasında mücadele vermenin yöntemini öğrenmişti. Arkadaşı A. K. Brown ile birlikte Tesla Electric Company'nin kuruluşunu gerçekleştirdi. Brown, Tesla'ya alternatif akım ile çalışan motorun tasarımının yeterli olmadığını ve sistemin tüm ek parçalarının jeneratörlerinin, transformatörlerinin de tasarlanması gerektiğini anlattı. Tesla tek fazlı, iki fazlı ve üç fazlı üç adet motor geliştirdi. 40'ın üzerinde jeneratör ve transformatör tasarladı. Sistemin uzun mesafelerde çalışması için yüksek voltaj aktarabilen ince kablo tasarımı ile sistemini tamamladı. Amerikan Patent Dairesi'nde sistemin tüm tasarımı Tesla'nın adına 30 ayrı patent ile patentlendi. Tesla kurduğu yeni sistemin tüm patent haklarına sahipti artık. 


George Westinghouse adında bir işadamı Tesla'nın yeni sistemi ile ilgilendi. Bugünkü Westinghouse imparatorluğu Tesla'nın buluşları üzerinden inşa edildi. Westinghouse firması alternatif akım sistemini günlük hayata sokan ilk şirket oldu. Tesla yaptığı anlaşma ile patent hakkından büyük paralar kazandı. Amerikan sosyetesinin gözde simalarından biri olmuştu. 



1 Mayıs 1893 yılında Amerika Chicago'da  gerçekleşen Dünya Fuarı'nın aydınlatma sisteminin ihalesini Westinghouse firması aldı. Bu tarihe kadar ki süreç, Edison'un Tesla ile mücadelesi ile geçmişti. Karşılıklı patent davaları açıldı. Sonunda Edison, şirketini satmak zorunda kaldı. Tesla'nın tasarımı olan 96.620 ampulle aydınlatılan Dünya Fuarı, Tesla'nın uluslarası gösterisi haline dönüştü. Tesla fuarda kadife bir zemin üzerinde elektrik enerjisiyle döndürdüğü metal yumurtası ve vücudundan geçirdiği yüksek voltaj enerjisi ile sistemin zararsızlığını ve üstün gücünü gösterdi. Edison, Tesla ile sürdürdüğü mücadeleyi kaybetmişti.

Tesla'nın beyin dalgalarına ilişkin araştırmaları hâlâ bir sır
Tesla 1 Mayıs 1893 Dünya Fuarı'na Yugoslavya'dan ve annesini henüz kaybetmişti. Londra ve Paris'te verdiği konferanslar ile uluslararası üne kavuşmuştu. Annesinin yanına ulaştığında, ölüm döşeğindeki annesi ile son konuşmaları Tesla'yı tüm hayatını sorgulama sürecine soktu. Annesini ölümünün ardından 6 hafta bilincini kaybetti. Bu 6 hafta içerisinde ilginç ilizyonlar gördü. Bilinçsiz olarak masa örtüsüne birtakım formüller ve elektrik düzenekleri karaladı. Bilincine yeniden kavuştuktan sonra şu satırları keleme aldı: Artık büyük bir düşünceye yoğunlaşmalıyım. Tanrı'dan gelen insan aklının gücüne. Beynimizin enerji üretimini doğanın enerjisi ile senkronize edersek tüm gezegenin geleceğini kurtarabiliriz."

Ve bugün halen bir sır olarak kalan Tesla'nın insan beyninin dalgaları üzerine çalışmaları böylece başladı. Westinghouse Tesla'nın buluşları üzerine imparatorluğunu kuradursun, Tesla bu kez çok daha büyük bir projenin içerisine adım atıyordu. İnsan beyninin dalgaları üzerine çalışmalarında, beynin Beta, Alfa ve Teta boyutlarını ölçtü. Bu dalga boylarının ölçümünü bugün modern tıbbın ölçümlerine çok yakın olarak tesbit etti. Normal bilinç düzeyindeki Beta durumundaki beynin EEG ölçümündeki dalga boyunu saniyede 14, dinlenme durumundaki Alfa boyutunu saniyede 7'nin altında ve uyku durumundaki beynin Teta boyutunu da saniyede 3 devir birim olarak saptadı. Tesla-Schuman Rzoransı olarak da bilinen dünyanın doğal dalga boyunu saniyede 10 olarak saptamıştı. Bugün kesin olarak bu ölçüm 7.8 olarak saptanmış durumda. Tesla ELF (çok düşük dalga boyu) 7.8 Hertz dalga boyuna ayarladığı elektrik enerjisini kendi üzerinde deneyerek, deney sonuçlarını kaydetti. Bu araştırmalar özellikle 60'lı yıllarda Sovyetler Birliği'ndeki çalışmalarda geliştirildi. Vücudumuzun enerji haritası çıkarıldı Tesla'nın başlattığı beyin ön lobu ile arka lobu arasındaki enerji değişiminin verileri ve araştırmaların hangi aşamaya geldiği bugün halen kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Bilebildiğimiz sadece Rus bilim insanlarının "telekinesis" olarak tanımladıkları çalışmalarda beynin normal Beta durumundayken, Alfa ve Teta boyutlarına geçilmesi durumundaki sonuçların gerek Tesla ve gerekse de Sovyet bilim insanları tarafından incelendiğidir.

Bu araştırmaların önemi şudur. Beynin Beta boyutundan, kişi uyanık durumdayken Alfa ve Teta boyutlarına sıçratılmasının sonuçları, "parapsikolji-paranormal faaliyetler" olarak adlandırılan alandan başka birşey değildir. Tesla araştırmaları bu alandaki incelemelerin insanlık tarihinde mistik olarak korunan örtüsü kaldırmış, ruh denen şeyin de biyoenerjimizden başka birşey olmadığı gösterilmiştir. Bu araştırmalar bilimin ulaştığı sınırlar bakımından fizikötesi olarak tanımlanan alanın fizik içerisinde tanımını mümkün kılmıştır.

Tesla'nın büyük ütopyası


Tesla'nın araştırmaları insan beyni ile sınırlı kalmadı. Adım adım küresel bir projeye doğru ilerlemeye başladı. Dünyamızın enerji potansiyeli ve insanın biyoenerjisinin Dünya'nın biyoenerjisi ile olan ilişkilerini incelemeye başladı. Colorado'da kurduğu gözlemevi ve laboratuvarında yaptığı araştırmaların sonucunda büyük bir ütopyaya ulaştı. Dünya'nın ve atmosferimizin sürekli olarak elektrik ile şarj edildiğini ve şimşeklerin atmosferde düzenli uzay aralıklarında gerçekleştiğini saptadı. Bu saptaması 1997 yılında Ruslar'ın MIR Uzay istasyonu tarafından doğrulandı. Tesla bu saptamasından hareketle, kablosuz enerji aktarımı ile sadece telgraf mesajlarının değil, sesin, görüntünün ve her türlü yazılı bilginin dünyanın istediğimiz yerine iletilebileceğini söyledi ve bu söylediklerini projeye dökmeye başladı.

Tesla'nın bu cümleleri sarfettiği yıl 1899 yılının mayıs ayıdır. 1899 yılında Tesla'nın laboratuvarında telgraf çoktan ilkel bir alete dönüşmüş ve Tesla televizyon, bilgisayar, cep telefonları, modem hatlar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Tesla, Century Magazine ile temasa geçerek Colorado çalışmalarını makaleye dökmek istediğini belirtti. Dergi editörleri Tesla'nın sansasyonel aydınlatma teknikleri üzerine bir yazı bekliyorlardı. Fakat Tesla'dan gelen yazının üst başlığı "İnsan enerjisinin yükselmesinin problemleri", alt başlığı da, "İnsan faaliyetlerinin ve çalışmalarının filozofik tartışması" idi. Makale degide yayımlandı. Tesla yazısında kablosuz enerji üretimi ile evrensel bir dünya sistemi kurulacağını, her türlü mesaj, görüntü ve filmin sınırsız bir şekilde dünyanın değişik ülkelerindeki insanları arasında iletilebileceğini uçağın geliştirilmesi ile ülkeler arasındaki sınırların kalkacağını ve insanların serbestçe yolculuk yapabileceğini ve en önemlisi, dünyanın depolanmış enerjisinden herkesin basit bir alıcıyla sınırsız yararlanabileceğini ve süreç içerisinde el emeğine olan ihtiyacın minimum düzeye ineceğini belirtiyordu. Tesla makalesinde insanlığın bu aşamadan sonra uzaydaki diğer gezegenlerle temasa geçeceğini bildiriyoru. Tesla makalesinde yer alan görüşlerini beş ayrı buluş üzerinde şekillendiriyordu. sırasıyla
  • Tesla bobini (Voltaj ayarı yapabilen bobin)
  •  Transmitter (Dünyanın elektriğinin şarjı ile rezorans olan aydınlatma alanları)
  • Kablosuz sistem
  • Bireyselliğin Sanatı (Bu Tesla'nın düzeneğinde her bireyin kendi dalga boyundaki alıcısının tasarımı idi. Her bireyin kendi istasyonu kendisine gösterilen mesajları alabilecekti. Bunu günümüzde kullanılan cep telefonu ve e-mail'in ilk prototipi olarak görebiliriz.)
  • Uzay Ötesi Dalgalar (Tesla gezegenimizin belli dalga boylarına tepki verdiğini tespit etmiş ve dünyayı sürekli vibrasyonda olan bir enerji topuna benzetmişti. Dünya'nın etrafında oluşturulacak enerji tarlası ile Dünya'nın enerjisi hiçbir kayba uğramadan değerlendirilebilecek ve böylece gezegenimizi kirletmeyen temiz ve parasız bir elektrik elde edilebilecekti).

 Kapitalizmin çarkına çomak sokunca
Sonuç ne oldu? Tesla'nın ütopyasında tek bir etken eksikti ekonomik etken. Tesla'nın açıklamaları Westinghouse firmasında alarm sinyallerine neden oldu. Tesla, Edison'un doğru akım endüstrisini yok etmiş, oluşturduğu alternatif akım sistemi ile yeni bir endüstri düzeneği kurmuş ve bu düzenek üzerinden Westinghouse ve General Electrics gibi dev tekeller türemiş, imparatorluklarını inşa etmişlerdi. Şimdi Tesla hepsini kablosuz enerji üretiminin yeni düzeneğiyle tehdit ediyor ve kendi kurduğu endüstriyi çöpe atıyordu. Westinghouse ve General Electrics patronları kuşkusuz Tesla'nın ne istediğini anlamıyorlardı. Tesla patent ücretleriyle lüks bir yaşam sürüyordu. 

Tesla'nın çabasını tek anlayabilen Samuel Clements (Mark Twain) oldu herhalde. Hayatında hiçbir zaman yakın dostluklar kurmamış olan Tesla ile Clements arasında, dostluk da 1910 yılında Clements'in ölümü ile sona erdi. Tesla ölümüne kadarki yılları, kablosuz sisteminin inşasını oluşturmak için çabaladı. Bu süreçte ihtiyacı olan parayı temin etmek için tüm patent haklarını sattı. Yugoslav Hükümeti imdadına yetişti. Günlük yaşamını sürdürebilecek bir maaş bağladı Tesla'ya. 

75. doğum gününde Einstein'ın rölativite teorisinin yetersiz olduğunu, dinamik yerçekimi teorisinin yakında kendisi tarafından kamuoyuna sunulacağını açıkladı. Konuşmasında ses, ısı, ışık, röntgen ve radyo dalgalarının yerçekimi ile ilişkisinden söz etti. Yerçekimi dalgalarından söz ettiği bu konuşması, 1982'li yıllarda tekrar hatırlandı. PSR 1913 + 16 olarak adlandırılan ve enerji kaybına neden olan "double neutron star"ın 1980'li yıllarda bulunmasıyla yerçekimi dalgalarının varlığı kanıtlandı. Tesla bunu nasıl keşfetmişti? Einstein'ın rölativite teorisine neden karşı çıktığı ve yerçekimi dalgalarının varlığını nasıl keşfettiğini hiç bir zaman açıklamadı. Küsmüştü.


(Bilim ve Ütopya)

                       

Monday, January 13, 2014

Mobil İletişimin Yaratıcısı Holywood Yıldızı Hedy Lamarr


Sanatçılık ve Yaratıcılık elele

Hollywood sanatçısı Lamarr, mobil iletişimin geliştirilmesinde önemli rol oynamıştı. Lamarr bu işi, Hitler ve Mussolini için silah sistemleri geliştiren ilk kocasının iş toplantılarına katılması sayesinde başarmış. ABD'ye kaçtıktan sonra, Alman denizaltılarına atılan torpillerin radyo frekanslarının kırılmasını önleyen bir sistem geliştirmiş, patentini de almıştı. Bu icat, bugün uydu haberleşmesinin temelini oluşturuyor.


Altı koca değiştiren, Ecstasy adlı ilk filminde çıplak yüzdüğü için Amerika ve Avrupa çapında sansasyon yaratan, filmi ABD’de yasaklanan, II.Dünya Savaşı sırasında Amerikalı askerlerin poster kızı olan Lamarr, torpillerin uzaktan kumandası için farklı frekanslardan işleyen bir iletişim sistemi geliştirmiş olsun! Ve bu sistem günümüzde cep telefonlarının dinlenmesini engellesin, uydu teknolojisinin, uzaktan kumanda mekanizmasının temelini oluştursun. İnanılır gibi değil.

Asıl adı, Hedy Lamarr değil, Eva Marie Kiesler. Zengin, seküler yahudi, bir bankacı ailenin kızı olarak Viyana'da dünyaya geliyor. Sanat eğitimi alıyor. Henüz 17 yaşındayken Almanya’da çevirdiği  ‎Ecstasy filmde çıplak yüzme sahnesiyle hemen dikkat çekiyor. İlk evliliğini Avusturya'nın önde gelen silah imalatçılarından Fritz Mandl ile yapıyor ve böylece diktatörler çevresine giriyor. Çünkü kıskanç eşi Mandl karısını hiç yanından ayırmıyor, iş toplantılarına bile götürüyor. ‘Ecstasy and Me’ başlığını taşıyan otobiyografisinde Lamarr, ‘Hitler elimi öperdi, Mussolini iskemlemi tutardı’ diye yazıyor.

Eşiyle birlikte teknik toplantılara da katılıyor, hayli mühimmat bilgisi ediniyor. Hatta bu toplantılardan birinde torpillerin radyo sinyalleriyle yönlendirilmesi aklına geliyor, ancak radyo frekansının kolaylıkla tespit edilebileceği gerekçesiyle bu fikri suya düşüyor. Sonra da kocasına karşı ilgisini yitiriyor, Nazilere yapılan silah satışlarından da rahatsız oluyor. Bunun üzerine 1937'de, Mandl'ın seyahatte olduğu bir gün Eva Marie, hizmetçisinin kahvesine uyku ilacı karıştırıp, hizmetkarlardan birinin üniformasını giyiyor ve trene atladığı gibi Londra'nın yolunu tutuyor.

Heyd Lamarr Hollywood’da

Orada MGM film yapımcısı Louis B. Mayer’i ziyaret ediyor ve iş istiyor.  Mayer pek istekli davranmıyor ve ben zaten yarın New York’a dönüyorum zamanımız da yok diyor. Görüşme ofisinden çıkan Eva Marie hemen aynı gemiden kendisine de ABD bileti alıyor. İkili bir iki gün sonra gemide karşılaşıyorlar ve sonunda Eva Marie MGM ile haftada 500 dolarlık anlaşmayı imzalıyor. Eva Marie Amerika’ya gidince önce Alman isminden kurtulup Hedy Lamarr adını alıyor. Hollywood’de hemen bir filmde başrol rolü veriyorlar. Oyunu için metinleri istediğinde gerek yok siz sadece oturup gülümseyeceksiniz diğer  oyuncular gerekenleri yapacaklar yanıtını alıyor. O dönem güzel bir kadın ve etrafında oyunculardan oluşan film formatı öyle. Film çok başarı kazanıyor. Ardı ardına büyük prodüksüyonlar gerçekleştiriliyor. Hollywood'da Spencer Tracy ve Clark Gable gibi aktörlerle başrol paylaşıyor. Bu arada çok talihsiz bir karar alarak, ünlü Casablanca filmi için yapılan teklifi geri çeviriyor. Eleştirmenlere bakılırsa iyi de oluyor. Çünkü Hedy Lamarr o aşırı güzelliğine karşın son derece yeteneksiz bulunuyor.


Lamarr’ın özel hayatı çok başarısız. Altı kez hepside zengin erkeklerle evleniyor, iki de çocuğu oluyor. Eşleriyle mutlu olamadığı gibi çocuklarıyla da sağlıklı bir ilişki kuramıyor. Gençliğinin gitmesiyle birlikte gözden düşüyor, 40'lı yaşlarında parası tükeniyor. 1966'da 10 bin dolara bir rol kapıyor. Yaşlanan bir divayı canlandırması isteniyor. Derken Florida'da bir dükkandan bir çift terlik çalarken yakalanıyor. Açılan dava düşüyor ama, bu arada film teklifi de uçup gidiyor.

Oynadığı son büyük film 1949 yılında gişe rekorları kıran Samson ve Dalilah oluyor. Victor Mature'ün Samson rolünü oynadığı film ticari açıdan başarılı olsa da bir oyunculuk harikası olmadığı kesin. Yönetmen Cecil B. DeMille, film vizyona girmeden önce Groucho Marx'ı projeksiyon odasına çağırıp fikrini sorduğunda, ‘Bence bu film iş yapmaz’ diyor. DeMille ‘Neden?’ diye sorunca da şu yanıtı veriyor: ‘Çünkü roller ters olmuş. Victor Mature'ün memeleri, Hedy Lamarr'ınkilerden daha büyük.’

Yıldızla piyanist Hitler'e karşı

II.Dünya savaşı sırasında özellikle Atlantik Okyanusu üzerinde karşılıklı olarak sivil gemilere denizaltılardan torpil ile ciddi saldırılar oluyordu. Askeri teknoloji alanında çalışan mühendisler 1930'ların ortalarından beri torpillerin güdüm sistemiyle ilgili sorunu çözmeye çalışıyordu


O günlerde torpillerin hedefe isabet oranı çok düşüktü. Bir kez fırlatıldıktan sonra rotalarını korumak kolay olmuyordu. Hedefe tam isabet için çok fazla sayıda torpil atılması gerekiyordu bu da zaman ve maliyet kaybıydı. Torpilin radyo sinyalleriyle yönlendirilmesi mümkündü, ancak bu sefer de tek frekans üzerinden giden sinyalin karşı taraf tarafından yakalanması çok kolaydı.


1940 yılında Amerikalı senkronize piyano bestecisi George Antheil ile tanışması, uzaktan kumandalı torpil sisteminin geliştirilmesine büyük katkıda bulundu. Yahudi geçmişiyle Hedy Lamarr, Hitler'e karşı verilen savaşa katkıda bulunmak için yanıp tutuşuyordu. Müttefik denizaltılarının Hitler'in denizaltıları karşısında avantajlı konuma gelmesini istiyordu. Lamarr ve besteci George Antheil kafa kafaya vererek güdüm sistemi sorununu çözdü. Birlikte piyano çalarken Lamarr, çok sayıda frekans üzerinden işleyen bir güdüm sistemi fikrini ortaya attı. Daha önce Ballet Mecanique filmine, 16 piyano için farklı notalarla senkronize müzik yazan Antheil, bu deneyimden yola çıkarak, piyano üzerindeki tuşlara bağlı 88 frekanslık bir sistem geliştirdi. Sinyal tek bir frekans yerine, birinden diğerine atlayarak gidiyordu. Böylece sadece alıcı ile vericinin bildiği programın üzerindeki frekanslar arasında giden sinyalin kırılması mümkün olmuyordu. 


İkili, icatlarına 11 Ağustos 1942'de 2.292.387 sayılı patenti aldı. Lamarr bizzat gidip en üst askeri yetkililere buluşunu açıkladı ve uygulanmasını istedi, ama ona verilen yanıt çok dramatikti ‘Lütfen siz film çevirmeye devam edin, bu işleri de bize bırakın’ . Bu buluş II.Dünya Savaşı sırasında hiç kullanılmadı ve Lamarr ile Antheil patent hakkını 1957'de kaybettiler. ABD Deniz kuvvetleri 1962’de Küba'yı Sovyet gemilerine karşı kuşatması sırasında patenti kullanmak için gerekli hazırlığı yapmıştı fakat savaş çıkmayınca gene kullanılmamış oldu. Sonrasında patent tozlu raflarda unutulup gitti.

Mobil iletişimin temelini iki sanatçı atıyor

1990’ların başlarında uydu mesajlaşmasını ve mobil iletişimin korunması, şifrelenmesi için yöntem arayan araştırıcılar laboratuarlarda ve üniversitelerde geçerli bir yöntem bulamayınca eski patentleri araştırmaya başladılar ve Lamarr’ın patentiyle karşılaştılar. Önce uydu mesajlaşmasına uyguladılar. Hemen ardından cep telefonları gelince mobil iletişim için başka bir yöntem aranmadı bile. Benzer şekilde bluetooth için de. Bir film ve piyano sanatçısı artık herşeyimiz olan mobil iletişimin temel taşını oluşturmuştu. Lamarr, patentinin süresi dolduğu için icadından parasal bir kazanç sağlayamadı ama son yıllarında yeniden hatırlandı ve 19 Ocak 2000'de 85 yaşında öldü.