- MÖ 7. yüzyılda kurulmuş zengin Romalıların yazlık evlerinin olduğu İtalya'nın en popüler tatil beldesiydi.
- MS 24 Ağustos 79’da Vezüv yanardağının patlamasıyla 2 gün içerisinde kentte hayat durdu, neredeyse tüm yaşayanları taşa dönüştü. Yaklaşık 2 bin yıl toprak altında kaldılar. Tesadüf eseri bulundular, arkeolojik kazılar 300 yıldır sürüyor.
- Dağdan açığa çıkan enerji miktarı Hiroşimaya’ya atılan atom bombasının 100 bin katına eşitti.
- Çılgın Romalıların kenti Pompeii’deki yaşam mı daha sapkındı, Ortadoğu'nun lanetlenmiş günahkar kentleri Sodom ve Gomora mı? MS 1. yüzyıl döneminde Romalıların yaşantıları hakkında tüm bilgimizi bu antik kente borçluyuz.
- Kent her yıl yaklaşık 2.5 milyon turistin ziyaret ettiği bir UNESCO Dünya Mirası.
1. NAPOLİ
Napoli güney İtalya'nin Campania bölgesinde, İtalya'nın nüfus itibariyle, Roma ve Milano'dan sonra üçüncü büyük şehri. İtalya tarihinde 2.800 yıllık geçmişi ve 1285-1816 döneminde özerk bir devlet olan Napoli Krallığına başkentlik yapması nedeniyle büyük öneme sahip.
Napoli ve geri planda
Vezüv yanardağı.
Yaklaşık 3 milyon kişinin
yaşadığı Napoli şehri geçmişte büyük felakete neden olan Vezüv yanardağına
sadece 32 km uzaklıkta. Aktif faaliyetlerini tamamen sonlandırmadığı bilinen
dağ şehri tehdit etmeye devam ediyor.
Castel Nuova, ilk kez
1279’da yapılmış bir ortaçağ kalesidir.
Napoli Kralının adını
taşıyan Galleria Umberto I alışveriş merkezi, 1891
1.1 Pompeii’nin Tarihçesi
MÖ 7. yüzyıl civarlarında Oscanlar1 tarafından bir
ticaret şehri olarak kurulan Pompeii’nin güvenli limanı yıllarca Yunanlılar ve
Fenikeliler tarafından kullanılmıştı. Şehir MÖ 6. yüzyılda Etrüskler tarafından ele geçirildi. MÖ 525 ile MÖ 474 yılları
arasında, Cumae kentinde yaşayan Yunanlılar
tarafından işgal edilince, Sicilya’daki Syracuse şehrinin müttefiki haline geldi. Etrüsklerden baskısından kurtulmuş ama yeniden Yunanlıların egemenliğine girmişlerdi.
Vezüv dağı
MÖ 5. yüzyılda diğer tüm Campania
şehirleri gibi Pompeii’de Samnites’lerin2
işgaline uğradı. Samnitesliler şehri
büyüttü ve kendi mimari anlayışlarını şehre uyguladılar. 4. yüzyılda Samniteslere
başkaldıran Pompeii şehri, dil özgürlüğünü ve yönetim bağımsızlığını korumak
koşuluyla Roma’nın kontroluna girdi. İkinci Pön savaşları sırasında şehir Roma
Cumhuriyeti’ne bağlıydı. Daha sonra diğer Campania şehirleriyle birlikte
Roma’ya karşı başkaldırdı ama MÖ 89’de Roma Generali Lucius Cornelius Sulla(MÖ 138-MÖ78)
tarafından işgal edildikten sonra Roma
Cumhuriyetinin resmi vilayeti haline geldi. Bu dönemden sonra Pompeii şehri,
büyük çoğunluğu İmparator Augustus(MÖ 63-MS 19) döneminde olmak üzere ciddi bir
altyapı gelişmesi yaşadı. Bunlar arasında anfitiyatroyu, kapalı yüzme havuzunu,
çeşmelere su sağlayan iki su irsaliye hattını, halkın kullanımı için en az dört
hamamı, çok sayıda özel villayı ve dükkanları saymak mümkündür.
Liman şehri olduğu için şehirde
ticaret önemliydi ama şehrin gerisindeki volkanik Vezüv dağının geçmiş
püskürtmeleriyle zenginleşmiş toprağı tarım içinde çok verimliydi. Vezüv dağı
eteklerinde Pompeii halkı üzüm, zeytin, narinciye yetiştiriyor, şarap
üretiyordu. Zengin Romalıların tercih ettiği popüler yerleşim yerlerinden
birisiydi. Akdeniz’in meltemini alan bu sevimli kent, Roma’nın tüm zengin,
aristokrat ve nüfuzlu insanlarını kendine çekmişti. Şehirde yaklaşık 20 bin
kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Çoğu zengin Romalıların Pompeii’de yazlık
evleri vardı ve sıcak yaz aylarını burada geçirirlerdi.
Pompeii şehrinin önemli
yerlerinden birisi iş ilişkilerinin gerçekleştirildiği merkezdeki Forum’du.
Ayrıca Venüs, Jupiter, ve Apollo’ya adanmış tapınaklar mevcuttu. Kemerlerle
şehre getirilmiş su, çeşmelerden ve hamamlarda halkın kullanımına sunulurdu.
Zenginler suyu kendi evlerine kadar getirmişti. Pompeii halkı eğlenceye
düşkündü. Gladyatör dövüşlerinin izlendiği 10 bin kişilik Anfitiyatroları
vardı. Ayrıca tiyatro oyunlarının sahnelendiği, dini törenlerin gerçekleştirildiği
ve müzik konserlerinin yapıldığı tiyatro sahneleri vardı.
Forum, tapınaklar, tiyatrolar,
amfitiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar,
meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, kumarhaneler, batakhaneler,
hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile farkedilebiliyor.
Pompeii kentinin MÖ
1. yüzyıldaki temsili resmi
Pompei’yi, 8 kapılı büyük bir
duvar çeviriyordu. Şehrin ortasındaki forumda, her hafta ayrı bir eğlence
düzenleniyor, düzenlenen eğlenceler, kimi zaman bir kölenin köleyle veya bir
aslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. Vahşetin her türlüsü her hafta
Pompeililere sergileniyor, Pompei’nin en önemli binaları bu yüzden bu meydana
bakıyordu. Bu binalar; 2 tiyatro binası, gladyatör alanı, hamamlar ve
tapınaklardır. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre zenginlik ve debdebenin
akıl almaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne gayri ahlaki bir duruma
giriyor ve şehrin her köşesinde fuhuş evleri boy gösteriyordu.
1.2 Taşlaşan Şehir Pompeii
Pompeii, Vezüv dağı eteklerinde, Campania
bölgesinde, Napoli yakınlarında antik bir Roma şehriydi. Pompeii ve Herculaneum
kentleriyle onları çevreleyen villalar MS 79 yılındaki Vezüv dağının
patlamasıyla 6-7 metre külün altında kaldılar.
Hala dünyanın en
tehlikeli volkanlarından biri olarak kabul edilen Vezüv, 1944’den beri
püskürmedi. Uzmanlar yeni bir büyük patlamanın her an olabileceğini düşünüyor.
MS 24 Ağustos 79’da Vezüv
yanardağından yükselen dumanlar birkaç saat içinde kenti mezarlığa dönüştürdü.
Yaklaşık 16 bin insan yok oldu. İnsanlar, lavların içinde kavrulup iki bin yıl
boyunca taşlaşmış olarak kaldılar. Vezüv yanardağındaki püskürme 2 gün sürdü. Bilim
adamları dağdan saniyede 1,5 milyon ton
kül ve taşın etrafa saçıldığını tahmin ediyorlar. Kül bulutunun 20 mil
yükseldiği sanılıyor.Pompei bu 2 günün sonunda 6-7 metre derine gömülmüştü.
Ve sonunda da kenti baştan başa
kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların bedenleriyle yüzyüze
geliniyor. Burada tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz.
Etnograf Prof. Carlo Giardano, 79 yılının 24 Ağustos günü saat 13′te Pompei de
olup bitenleri şöyle anlatıyor:“O gün
öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat
içinde bütün Pompei’yi kaplamıştı. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik
dönemine girdi. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında
oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir
manzara altında olmasından ileri gelmiştir.”
Sonra ardı ardına Pompei üzerine
kızgın küller yağmaya başladı. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü.
Birkaç saat içinde güzel ve canlı Pompei, büyük bir mezarlığa dönüştü. 16 bin insan
bir anda yok oldu. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah bir kar
gibi yağmaya devam etti. O andan itibaren de Pompei, iyice sessizliğe gömüldü.
Kazılardan anlaşıldığı kadarıyla Pompei, ardı ardına gelen küçük patlamaları
ciddiye almamıştı. Yaklaşık iki bin yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar
resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan toprak altında kaldılar.
Arkeologlar antik kenti keşfettiklerinde bir fırında son gün pişmiş ekmeği bile
taşlaşmış olarak buldular.
Pompei’liler taş olarak çıkarıldıkları vakit ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular. Kimi başını ellerinin arasına alarak çaresiz bir şekilde oturmuş, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken lavların arasında kalmışlardı. Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktadır. Tarihçilere göre, Pompei’de yaşayan Yahudi köleler, Pompei’nin durumunu görüp Sodom ve Gomorayı hatırlatmak için bu yazıyı yazmışlardı. Sodom ve Gomora, Eski Ahit'in Tekvin Kitabı'nda sözü edilen, sapkınlıkların bolca yaşandığı, günahkar kentlerdi. İsrail'de, Lut Gölü'nün güneydoğusundaki El-Lisan Yarımadasının güneyinde sığ suların altında kaldıkları tahmin edilmektedir.
Pompeii’de yaşayan Romalılar için şehir Napoli körfezine yüksekten bakan bir tatil kentiydi. Bugün antik kent her sene yaklaşık 2.5 milyon turistin ziyaret ettiği bir UNESCO Dünya Mirası.
Pompei şehrinin kamusal hayatı, kuzey güney doğrultusunda yer alan dikdörtgen düzendeki Forum’da geçerdi. Forum’un çevresi kamusal binalar ile çevriliydi. Meydanın br ucunda Jupiter(Tanrıların babası) Tapınağı vardı. Burası Jupiter ile birlikte Juno ve Minerva’ya tapınılan en önemli inanç merkeziydi. Tapınak MÖ 2. yüzyılda Samnite çağında yapılmış ve sonradan Romalılar tarafından Pompei’nin Capitolium’una dönüştürülmüştü. İtalyan stilinde bir mimariye sahipti. Tapınağın iki kenarındaki kemerler İmparatorluk ailesinin anısına dikilmişti. Meydanın batı yakasında geçmişi MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan Apollo Tapınağı mevcuttu. Forumun güneyinde ise kamusal yönetim binaları mevcuttu. En önemlileri meclisin toplandığı Senato binasıydı
2.1.4 Eumachia binası
2.1.6 Basilica
Yamaçları meşhur politikacıların
villalarıyla süslü olan Vezüv; bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki
kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir
hali yoktu. Oysa Vezüv daha önceleri de püskürmüştü. Bu püskürmeyi Yunan
coğrafyacısı Strabon kraterleri incelemek suretiyle keşfetmiş, ancak bundan eserlerinde
bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü
insanların gözü, para ve zevkten başka birşey görmüyordu. MS 62’de meydana
gelen ve şehri tamamıyla yıkan bir depremde bu feleketin habercisi
sayılabilirdi. Ama depremler o kadar sık oluyordu ki artık Pompei halkı bunları
önemsememeye başlamıştı.
MS 79’da, Vezüv’den dumanlar
yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk, limana doğru kaçmaya
çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzerine kentten uzaklaşmaya
başladılar. Sarsıntılar başlayınca 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı.
Halk paniğe kapıldı, küçük teknelerle Sarno nehrinde ilerlemeye çalıştılar ama
malesef önleri kabaran deniz sularıyla kesildi. Dev dalgalar, bindikleri
gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki
kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu. Zaten bu arada gökten iri kum taneleri
büyüklüğünde çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen ardından da gaz
yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı. Bu sonuncular yere değer değmez
patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebeb oluyordu. Gökyüzü karamış
olduğundan şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları, rastgele
sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan Vezüv’e doğru koşanlar
bile vardı. Kurtuluşu evde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden
havadaki oksijenin karbon gazı hale dönüşmesi yüzünden boğuluyorlardı; ya da
evlerinin volkandan fırlayan taşların ağırlığına dayanamayıp çökmesi
neticesinde yok oluyorlardı. Yarılmış topraktan çıkan ağır ve zehirli gazlar da
bir başka ölüm sebebiydi.
Vezüv dağı Romalılar tarafından kahraman ve yarı tanrı Hercules’e adanmıştı. Hercules adını Yunan orijinlilerin kurduğu Herculaneum kentinden alıyordu. Yunan tanrılarından Zeus'un kahraman oğlu Heracles'in Romalı karşılığıydı.
Pompei’liler taş olarak çıkarıldıkları vakit ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular. Kimi başını ellerinin arasına alarak çaresiz bir şekilde oturmuş, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken lavların arasında kalmışlardı. Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktadır. Tarihçilere göre, Pompei’de yaşayan Yahudi köleler, Pompei’nin durumunu görüp Sodom ve Gomorayı hatırlatmak için bu yazıyı yazmışlardı. Sodom ve Gomora, Eski Ahit'in Tekvin Kitabı'nda sözü edilen, sapkınlıkların bolca yaşandığı, günahkar kentlerdi. İsrail'de, Lut Gölü'nün güneydoğusundaki El-Lisan Yarımadasının güneyinde sığ suların altında kaldıkları tahmin edilmektedir.
Vezüv dağı tarih boyunca birçok
kez lavlarını püskürmüştü. MS 79’daki büyük felaketten önce bilinen üç büyük
patlaması mevcuttu. MÖ 1800 yılındaki Avellino patlaması birçok bronz çağı
yerleşimini yok etmişti. MS 172 ile MS 1944 yılları arasında 25 ciddi patlama
üretti. Ama bunların hiçbiri Pompeii’yi yok eden kadar yıkıcı olmadı.
MS 79 Herculaneum
kentinde kayıkhanede ölümle tanışmış Romalılar.
1.3 Pompeii’de Depremler
Pompeii’nin bulunduğu bölge
deprem bölgesi. Geçmişte de sık sık depremler görülmüş. MS 62’deki büyük deprem
Pompeii’ye çok büyük hasar vermiş. Ama büyük kıyamet oluşuncaya kadar geçen 17
yıl içinde şehir yeniden restore edilmiş.
Pompeii şehri toprağa gömüldükten
sonra yüzyıllar içerisinde insanlar bu şehri unuttu. Şehir 1700’lere kadar
bulunamadı. Arkeologlar kazdıklarında
külün altında çoğu şeyin olduğu gibi korunmuş olduğunu gördüklerinde
şaşkınlıklarını gizleyemediler. Binalar, resimler, evler, işyerleri eğer kül
ile örtülmeseydi günümüze kadar ulaşamazdı. Bugün Romalıların haytalarına dair
bildiklerimizin büyük çoğunluğunu Pompeii’ye borçluyuz.
Ne tesadüf ki, felaket
Romalıların ateş tanrısı Vulcon’a adanmış dini festivalin ertesi gün
gerçekleşmişti. Dağdan açığa çıkan enerji miktarı Hiroşimaya’ya atılan atom
bombasının oluşturduğu enerjinin yaklaşık 100 bin katına eşitti. Sadece Pompeii
değil komşu Herculaneum şehride yok oldu.
1.4 Genç Pliny’nin Mektupları
Büyük kıyamet öncesi günleri genç
Pliny günlüğüne kaydetmişti. Pliny o günlerde birçok yer sarsıntısının olduğunu
yazıyor ama o dönemin Romalı bilim adamları depremlerle volkanik patlamaların
ilişkisini bilmiyorlardı. Hatta dağdan dumanlar yükseldiğini gördüklerinde bile
biraz şaşırmışlar ama ne olduğuna bir anlam verememişlerdi. Neyin gelmekte
olduğuna ilişkin hiçbir öngörüleri yoktu. Kaderlerine razı oldular.
Genç Pliny'nin Como'da S. Maria Maggiore Katedralindeki heykeli.
Olaydan birkaç sene sonra Pliny(61-113),
arkadaşı Tacitus'a, 24 Ağustos 79'da Pompei'yi yok eden, amcası Büyük Pliny ve ailesinin
çoğunu öldüren patlamayı anlatmak için bir mektup yazdı. O zaman 18 yaşında
olan Pliny, Napoli'nin yakınındaki Misenum(Miseno) kasabasında, Donanma Komutanı amcasının villasında kalıyordu. Şimdi olayı,
Pliny'nin ağzından dinleyelim: "Amcam, Misenum'da donanmanın başı olarak kalıyordu. Öğleye doğru,
annem alışılmadık bir büyüklük ve görünümdeki bulutu farkederek amcama
gösterdi. Amcam, dışarıda güneş altında soğuk duşunu almış, uzanarak öğle
yemeğini yemiş, kitapları üzerinde çalışıyordu. Ayakkabılarını getirtti ve bu
fenomeni en iyi görebileceği yere tırmandı. Bu uzaklıktan bulutun hangi dağdan
çıktığı anlaşılmıyordu, ancak şekli bir şemsiyeye benziyordu. Önce yukarı
yükseliyor, sonra kollara ayrılıp havaya dağılıyordu. Sanıyorum, ilk patlamanın
basıncıyla yukarıya yükselmiş, basınç azalınca da, desteksiz kalarak kendi
ağırlığıyla kademeli olarak aşağıya iniyordu. Bazı yerleri beyaz, bazı yerleri
ise taşıdığı toprak ve kül nedeniyle kirli ve kabarık duruyordu.
Amcamın bilimsel zekası, bunun yakından incelenmeye değer bir şey
olduğunu hemen farketti. Ve gemisinin hazırlanmasını emretti. Bana da istersem
kendisiyle gelebileceğimi söyledi. Ben de, çalışmalarımla ilgilenmeyi tercih
ederim diye yanıtlamıştım. Çünkü bu olay olduğunda, bana yazmam için bazı
yazılar vermişti. Evi terkederken, Vezüv'ün yamacında oturan Tascus'un eşi
Rectina'dan, deniz yolu hariç kaçışın mümkün olmadığına dair bir mesaj aldı.
Kendisini tehdit eden tehlikeden ötürü dehşete kapılmış, kaderinden kurtarması
için amcama yalvarıyordu. Amcam da planlarını değiştirerek, keşif için
başladığı yolculuğunu, kahraman olarak sürdürecekti. Savaş gemilerinin
hazırlanması için talimat verirken, kendisi de Rectina'nın yanında, daha
başkalarını kurtarmak için gemiye çıktı. Çünkü bu şirin koy, çok kalabalık bir
yerleşime sahipti.
Herkesin aceleyle ayrılmaya çalıştığı yere gitmek için hızla
ilerliyordu. Rotasını, doğruca tehlike bölgesine çevirdi. O tgerçek bir korkusuzdu.
Olan her hareketi ve değişikliği farkettiği anda, not ettiriyordu. Gemiler
yaklaştıkça küller daha sıcak, daha kalın bir şekilde düşmekle kalmıyor;
alevlerle çatlamış ve kavrulmuş sünger taşı ve kararmış taşlar da yağıyordu.
Sonra birden sığ bölgeye girdiler. Dağdan gelen döküntü kıyıya bir engel
oluşturuyordu.
Bir an için geri dönmeyi düşündü. Ancak dümenci ona dönelim dediğinde,
'Kader'in cesaretliler tarafından yazıldığını' söyleyerek bunu reddetti ve
Stabi'deki, Pomponianus'a gideceklerini söyledi. Stabi, koyun yapısı sebebiyle
biraz izole bir yerdi, bu yüzden şu anda tehlikede değildi. Ancak bu küllerin,
dağıldıkça oraya da geleceği açıktı. Pomponianus, bu sebeple eşyalarını bir
gemiye koymuş ve ters bir rüzgar eserse kaçmayı planlamıştı. Amcamın
tarafındaysa, rüzgar gemisini içeriye sokmasına yardım ediyordu. Amcam, korkmuş
olan arkadaşını neşelendirip, cesaretlendirerek kucakladı. Sükunetini koruyarak
korkularını bastırabileceğini sanıyordu. Duş
almak için talimatlar verdi. Banyosundan sonra oldukça neşeliydi, ya da
öyle gözükmeye çalışıyordu.
Bu sırada Vezüv Dağı, gecenin karanlığında daha da belirginleşen
ateşini ve sıçrayan aleverini bir çok noktaya yaymıştı. Amcam sürekli bunların,
köylülerin korku içerisinde yaktıkları ya da terkedilmiş evlerin yanması
sebebiyle çıkan alevler olduğunu söyleyerek; arkadaşlarının korkularını
yatıştırmaya çalışıyordu. Daha sonra, dinlenmeye çekildi ve uyudu. Şişman ve iri
biri olduğundan, horlaması yüksek sesliydi ve giren çıkan herkes tarafından
duyulabiliyordu. Zamanla odasına giriş, sünger taşıyla karışık küllerle
dolmuştu ve eğer daha fazla odasında kalırsa, hiçbir zaman çıkamayacak
haldeydi. Uyanarak, tüm gece uyumayan Pomponianus ve diğer ev halkına karıştı.
Dışarı çıkmakla içerde kalmak arasında kararsızdılar. Çünkü şiddetli
şoklarla yapılar, sanki köklerinden sökülüyormuş gibi öne arkaya sallanıyordu.
Dışarıdaysa, her ne kadar hafif ve gözenikli de olsa; düşen sünger taşlarının
meydana getirdiği tehlike onları bekliyordu. Sonunda riskleri kıyaslayarak,
dışarı çıkmaya karar verdiler. Amcam için bir neden, diğerine galip gelmişti.
Diğerleri içinse bu sadece korkuyla verilmiş bir tercihti. Düşen objelerden
korunmak için yastıkları kafalarının üstüne bağlamışlardı.
Günün bu zamanı başka yerlerde gün ışığı olmasına rağmen onlar hala
geceden daha yoğun ve daha siyah bir karanlığın içerisinde lambalarla ve
meşalelerle aydınlanmaya çalışıyorlardı. Amcam sahile inip denizden muhtemel
bir kaçış noktası araştırmaya karar verdi fakat dalgalar hala vahşi ve tehlikeliydi.
Sonra yaklaşan ateşin habercisi olan alevler ve sülfür kokusu
diğerlerinin kaçmasına, onunsa dikilmesine sebep oldu. İki köleye yaslanarak
ayağa kalktı, sonra birden yere yıkıldı. Sanırım yoğun duman ve gazlar onun
zayıf, dar ve genellikle iltihaplı olan nefes borusunu tıkayarak nefes almasını
engellemişti. Son kez görüldüğü günden iki gün sonra, 26 Ağustos'ta cesedi el
değmemiş ve yaralanmamış bir şekilde bulundu. Ölümden çok, uykuya dalmış
gibiydi."
Tacitus'a yazdığı ikinci bir
mektupla, Pliny, annesine ve kendine, felaketin ikinci günü neler olduğunu
şöyle anlatır: "Küller, eskisi kadar büyük olmasada düşmeye devam ediyordu.
Çevreme baktım; koyu siyah bulut bir sel gibi yayılarak arkamızdan geliyordu.
'Halen daha görebiliyorken yoldan ayrılalım, yoksa karanlıkta arkamızdan gelen
kalabalık tarafından ezileceğiz' dedim. Aysız ve bulutlu bir gecenin karanlığı
gibi değil, kapalı bir odadaki ışık söndürüldüğündeki gibi bir karanlık.
Kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını, adamların bağırmalarını
duyabilirdin. Bazısı, ailesini çağırıyor, kimisi çocuklarını, eşlerini
çağırıyor ve seslerinden onları tanımaya çalışıyordu. İnsanlar, kendilerinin ve
akrabalarının kaderine hayıflanıyor ve bazıları da ölüm vahşeti içinde ölüm
için dua ediyorlardı. Bir çok insan, 'tanrıların yardımı' için yalvarıyordu.
Fakat çok daha fazlası, 'tanrıların hiç birinin kalmadığını' ve Dünya'nın
sonunun olmayan bir karanlığa gömüldüğünü düşünüyordu.
Gerçek korkulara, uydurma korkular ekleyen insanlar da vardı. Bazıları,
Misenum'un bir kısmının çöktüğünü ve yandığını söylüyordu. Bunlar yanlış da
olsa, dinleyenler tarafından inanılıyordu. Bir ışık pırıltısı geldi, ancak biz
bunu yaklaşan alevlerin bir uyarısı olarak düşündük, oysa alevler uzaktaydı.
Sonra yeniden karanlık geldi ve küller bir kez daha üstelik bu sefer sağanak
şeklinde düşmeye başladı. Ara ara üzerimizdeki birikintiyi atıyorduk. Yoksa
onun altında gömülüp ezilebilirdik. Övünebilirim ki, bu korkular
içerisindeyken, benden ne bir inilti ne de ağlama çıkmadı. Ancak şunu kabul
etmeliyim ki tesellimin tek kaynağı, tüm Dünya'nın, benimle beraber yok olduğu
düşüncesiydi."
Pliny,19 yaşında başarılı bir
avukat oldu. Kuzey İtalya ve Roma'da bir çok villası vardı. Pliny, çocukluk
arkadaşı olan İmparator Trojan'ın sırdaşı oldu. Üç kez meclisinde görev aldı. Ve bugün Türkiye'de bulunan
Bithynia(İstanbul Anadolu Yakası) valiliğini yürütürken, MS 113 tarihinde 52
yaşındayken öldü.
1.5 Pompeii’nin Yeniden Bulunması
Şehir büyük felaketten sonra
yüzyıllarca toprak altında kaldıktan sonra 1599’da Sarno nehrinin akışın
değiştirilmesi sırasında bulundu. Çağrılan mimar Domenico Fontana freskoları ortaya çıkardıktan sonra onları erotik
bulup gözlerden saklamak amacıyla yeniden toprakla örtmesi nedeniyle birşey
keşfedilemedi. İlk kazılar 1709’da, Herculaneum’da başladı. Uzun çalışmalar
sonunda kent ortaya çıkarıldı.
Carlos III de Borbón 1732 yılında 16 yaşında iken
annesi adına Parma dükü oldu. 1734’de Bitonto’da Avusturyalılara karşı zafer
kazanınca Napoli ve Sicilya Kralı oldu. Krallığı döneminde Herculaneum ve
Pompeii kentleri keşfedildi. Arkeolojik kazıları ve buluntuları ilgiyle izleyip
destekledi. 1759’da İspanya Kralı olduğu dönemde Napoli Arkeoloji Müzesinin kurulmasını sağladı, desteklerini sürdürdü.
Rocque Joaquín de Alcubierre (1702 - 1780) Orduda askeri mühendis
olarak çalışıyordu. 1738 yılında Napoli Kralı Carlos III de Borbón için
Ortici’de yeni bir saray inşaatında çalışırken antik buluntular ortaya çıkınca
Kralın da desteği ile bölgede sistematik bir kazı faaliyeti başlattı.
Buluntular antik Herculaneum kentine aitti.
Bulunan heykeller, taşlaşmış bedenlerin sonradan şehir tiyatrosuna ait
olduğu anlaşıldı. Bir önceki keşif başarısının moraliyle on yıl sonra Civita’da
kazılara başladı. Sonuç Pompeii’nin keşfiydi. Alcubierre bir keşifciden çok
define avcısı gibi çalıştı. Kazılara ilişkin kayıtların tutulmasını, çizimlerin
yapılmasını 1764’e kadar asistanı Karl Weber sonrasında ise asistanı Francesco
La Vega yaptı. Alcubierre’nin ilkel kazı yöntemleri antik kentte birçok
tahribata yol açıp birçok eleştiri almasına rağmen Campania bölgesi kazılarını
1780’de ölünceye kadar yönetti.
Karl Jakob Weber (1712 — 1764) İsviçreli bir matematikçiydi.
1743’de askeri mühendis olarak Napoli ordusuna katıldı. 1749’da Rocque Joaquín
de Alcubierre’in isteğiyle Kral Carlos III de Borbón patronajında yapılan
Herculanem kazılarına katıldı. Weber, kazılara profesyonellik kazandırdı.
Kazılarda çıkan odaları bir bütün olarak ele alma yaklaşımı onu modern
arkeolojinin öncülü durumuna yükseltti.
Francesco La Vega (? - 1815) İspanyol bir mühendisti. 1764’de Karl
Weber’den sonra Rocque Joaquín de Alcubierre’in asistanlığını, 1780 den 1797’ye
kadar da kazıların tüm sorumluluğunu üstlendi. Sorumlu olduğu dönemde Odeon
tiyatrosu, Büyük tiyatro, Isis Tapınağı, Triangular Forum, Gladyatörler kışlası
ve Palaestra ortaya çıkarıldı. Şehrin ilk planını çizdi. Ayrıca Pompeii’nin
dünyada çok sayıda kişinin ilgisini çekebilecek bir yer olduğunu ilk fark eden
kişidir.
1863’de Giuseppe Fiorelli kazıların sorumluluğunu üstlendi. Küllerle
kaplanmış insan bedenleri zamanla çürümüştü. Taşlaşmış vücutların
parçalanmasını önlemek için üzerindeki küçük deliklerden içine alçı dökerek
birçok Pompeii vatandaşının dökme kalıbını çıkardı. Bu fikir Fiorelli’ye
aitti ve hala uygulanmaktadır. Yalnız artık içlerine alçı değil farklı bir
malzeme enjekte edilmekte.
Pompeii’de yaşayan Romalılar için şehir Napoli körfezine yüksekten bakan bir tatil kentiydi. Bugün antik kent her sene yaklaşık 2.5 milyon turistin ziyaret ettiği bir UNESCO Dünya Mirası.
2. KAMUSAL YAPILAR
Pompei şehrinin kamusal hayatı, kuzey güney doğrultusunda yer alan dikdörtgen düzendeki Forum’da geçerdi. Forum’un çevresi kamusal binalar ile çevriliydi. Meydanın br ucunda Jupiter(Tanrıların babası) Tapınağı vardı. Burası Jupiter ile birlikte Juno ve Minerva’ya tapınılan en önemli inanç merkeziydi. Tapınak MÖ 2. yüzyılda Samnite çağında yapılmış ve sonradan Romalılar tarafından Pompei’nin Capitolium’una dönüştürülmüştü. İtalyan stilinde bir mimariye sahipti. Tapınağın iki kenarındaki kemerler İmparatorluk ailesinin anısına dikilmişti. Meydanın batı yakasında geçmişi MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan Apollo Tapınağı mevcuttu. Forumun güneyinde ise kamusal yönetim binaları mevcuttu. En önemlileri meclisin toplandığı Senato binasıydı
Pompeii kent planı ve
ana arterleri
Şehrin denize doğru giden yoldaki kapısı denize bir taş atımı mesafedeydi. Marina yolu üzerindeki Marina
Kapısı şehrin en önemli kapısıydı. Şimdi de antik kente bu kapıdan
giriliyor. Sağ tarafında Venüs Tapınağının masif mazgalları, sol tarafında ise
Insula Occidentalis’in lüks konutları mevcuttu. Taş kaplama yolun
bitişiğindeki hamamları geçince sizi iki
kapı karşılar. Soldaki kemerli kapı yayalar, sağdaki daha yüksek ve büyük
kemerli kapı hayvanlar ile arabalar içindi. Kapıların bitişiğindeki bloklar muhtemelen
depolara aitti.
2.1 Forum Meydanı
Forum meydanı şehrin merkeziydi.
Tüm önemli aktiviteler burada ya da burayı çevreleyen binalarda olurdu. Boyutları
157 x 38 metre idi. Forum Meydanı üç kenardan revaklarla(üstü kapalı sütunlu
sundurma) çevrilmişti. Kuzey kenarında ise Jupiter tapınağı ve iki anıtsal
kemer vardı.
Sarı boyalı Forum meydanını
çevreleyen kırmızı boyalı Kamusal Binalar şunlardı: A-Municipal Offices,
B-Basilica, C-Temple of Apollo, D-Horrea, E- Arch of Germanicus, F-Temple of
Jupiter, G-Macellum, H-Temple of the Lares Publici, I-Temple of Vespasian,
J-Building of Eumachia, K-Comitium
1-Forum meydanı;
2-Jupiter Tapınağı; 3-Basilica
Forum’un etrafındaki, Nocera tufa
taşından kesilmiş yekpare Doric stilindeki sütunlar, Samnite dönemindendi. Toprak
Forum Meydanı Romalılar döneminde travertine ile kaplanmış, doğu ve batı
sınırlarındaki sütunların üzerine İonic stilde ikinci bir sıra sütun
dikilmişti.
Forum meydanını
çevreleyen iki katlı sütunlar.
2.1.1 Jupiter Tapınağı
Jupiter Tapınağı kentin en önemli
tapınağıdır. Roma işgalinden sonra şehrin ana tapınağı haline geldi. MÖ 150’de
Forum meydanının genişletilmesi döneminde meydanın kuzeyine yapılmıştır. Antik
Roma’da çok sayıdaki tapınak Jupiter anısına ya da Capitoline Triad adı verilen
Jupiter, Juno, ve Minerva için yapılırdı.
Jupiter Tapınağı planı
A-Podyum’un altında kıymetli eşyaların saklandığı üç kasa oda, B- Pronaos( tapınak
odasının önündeki revaklı sütunlu alan), C-Cella(Tanrının heykelinin bulunduğu
Tapınak odası) , D-Merdivenlarin arasında Altar’ın yerleştirildiği alan, E- Cella’nın
arkasında üç bölüme ayrılmış podyum , F- Romalı General Drusus’a adanmış kemer
Jupiter Tapınağı Jupiter,
Juno(Jupiter’in eşi, June(Haziran) ayı onun adıyla anılır) ve Minerva’ya(Jupiter’in kızı) adanmıştır.
Tapınağa önde 6 kenarlarda 5 Corinthian sütunla çevrilmiş bir revakdan
giriliyordu. Apollo kültü Pompeii’de MÖ 6. yüzyıldan itibaren görülmekteydi.
Tapınağın gizemli alanı 48 Ionic(İyonya: İzmir Aydın sahilinin antik dönemdeki
adı) kolon ile çevrilmişti ve üstü Doric
pervaz ile örtülmüştü. Dışarıya doğru olan ikinci sıra kolonlar daha kısaydı.
Tapınağın oturtulduğu podyum(D) 37m x 17m boyutlardaydı ve 3m yükseklikteydi.
Podyum’un içindeki kasa görevi gören üç ince uzun odada kutsal eşyalar ve
şehrin hazinesi saklanırdı. Buraya merdivenlerle ulaşılıyordu. Tapınağın içinde
Cella(C) adı verilen ve Jupiter, Juno ve Minerva’nın heykelinin saklandığı özel
bir bölüm vardı ve buraya sadece rahipler girebilirdi.
Başlangıçta sadece Apollo’ya
adanmış tapınak 2. yüzyılın ortalarında yeniden yapıldığında, artan Roma etkisi
nedeniyle Yunan Apollo yerini Romalıların en büyük tanrısı Jupiter’e
bırakmıştı. Jupiter tanrıların başı ve aynı zamanda Roma’nın koruyucusuydu. Bu
tapınak Romalıların din merkeziydi.
MS 62 depreminde Jupiter tapınağı
önemli ölçüde hasar görünce yerine küçük bir tapınak yapıldı. MS 79 büyük
felaket gerçekleştiğinde orijinal tapınak yarı yıkık halde hala restorasyon
beklemekteydi.
Jupiter MS 1. yüzyıl
Jupiter MS 1. yüzyıl
Jupiter, Tanrıların Kralı, Gökyüzü Tanrısıdır. Yunan mitolojisindeki Zeus’un Romalı karşılığıdır. Saturn ile Ops'un en genç çocuğudur. Bir tanrı olan Atlas'a dünyayı taşıma görevini o vermiştir. Juno'nun eşi olup Juno, Minerva, Mars ile büyük tanrıları oluşturur. Mesajlarını kartal ile gönderir. Silahı gök gürültüsü ve şimşek. Jupiter, Neptune ve Pluto, Saturn’ün oğullarıydılar. Dünyayı kendi aralarında paylaştılar; Jupiter gökyüzünü, Neptune denizleri, Pluto’da yer altı dünyasını ve ölümü aldı.
2.1.2 Macellum
Macellum adı verilen Pazar yeri
Forum’un kuzeydoğu köşesindeydi. İmparatorluk döneminde üstü kapalı ve çok
sayıda dükkanı içeren bir kompleks olarak inşa edilmişti. Planda işaretlenen B,
I ve J pazaryerinin üç girişiydi.
Pazaryeri planı:B-Ana
giriş,I-J-Giriş, D-E-F-Tapınma odaları, H-Kubbeli balık satış alanı
Planda B olarak
işaretlenmiş ana giriş, iki kapıdan sağlanıyordu, ortasında ise İmparatorun
heykelinin yerleştirildiği platform vardı.
Forum meydanının doğu sınırına
dizilen iki katlı beyaz mermer sütunlardan oluşan kolonlar çatıyı taşımaktaydı.
38x27 metre boyutlarındaki iç avlu sütunlarla çevrilmişti. Pazaryerinin
merkezinde planda H ile işaretlenmiş 12 sütun üzerine oturtulmuş kubbeli alan
balık satışları içindi. Bu alandaki kazılar sırasında çok sayıda terazi
bulunmuştur.
İç avlunun doğu duvarı boyunca üç oda yer almatadır. Merkezi oda(E) İmparatorluk ailesine tapınmak için adanmıştı. Octavia, Augustus’un kız kardeşi ve Octavia'nın oğlunun heykelleri vardı.
2.1.3 Vespasian Tapınağı
Bir diğer adı da Sanctuary of the
Genius of Augustus dur. Kime adandığına dair çok sayıda görüş olmasına rağmen
genel kanı Vesapasian’a değil Augustus’a adanmış bir tapınak olduğudur. Bina
Forum meydanının sağ kenarında Lares Publici tapınağı ile Eumachia arasındadır.
Giriş (A) ten sonra vestibule (B)
geçersiniz oradan da iç avluya(C) geçilir. İç avlunun tuğla duvarları kör
pencere çerçeveleri ve üçgen alınlıklar ile süslenmiştir.
Tapınak arkadaki siyah duvarın
merkezindeydi. Cella ise yüksekçe bir podyumun üzerine yerleştirilmişti.
Podyuma arkadan iki merdiven ile çıkılıyordu. Mermer altarın dört yanı çeşitli
ritüeller rölyef olarak işlenmişti. Ön yüzde ise bir boğanın tanrıya kurban
edildiği rölyef bulunuyordu.
Forum meydanının doğu kenarındaki
bu büyük bina Vespasian tapınağı ile Comitium arasındaydı ve rahibe Eumachia
tarafından yaptırılarak şehre hediye edilmişti. Bina MÖ 1. yüzyılın başlarında
inşa edilmişti.
Binanın içi çok büyük bir iç avlu
ve etrafını çevreleyen iki katlı sütunlardan oluşuyordu. Binada yün ticareti
yada başka bir ticaret yapıldığı sanılıyor. Planda F ile işaretlenen iç apse de
binayı yaptıran rahibe bayanın heykeli mevcuttu.
2.1.5 Kent Yönetim Binaları
Kentin yönetim binaları Forum’un
güney kenarındaydı. Planda A,B,C olarak
işaretlenen üç yeni bina MS 62 depreminden sonra yıkılan binaların yerlerine
yapılmıştı. Ancak tam olarak yalnızca Duumvirs ofis binası (C) bitirilmişti, A
B binalarının dekorasyon işleri devam etmekteydi.
Büyük A ve C salonlarının arka
duvarında hakim ve yardımcılarının oturduğu apse vardı.Burası aynı zamanda
anlaşmazlıkların çözüldüğü bir mahkeme salonuydu. Hakimlerin bir başka görevi
de şehrin maliyesini kontrol etmekti. Merkezi B salonu ise kent senatosunun
toplantı mekanıydı ve salonlar arasında süslemesi en zengin olandı.
Aediles’in ofisi (A) Forum’un
köşesinde Basilica’ya yakındı. Burada görevli hakim aynı zamanda pazarların
yönetiminden ve düzeninden de sorumluydu. Apse’deki platformada yönetici otururdu.
Giriş bölümü diğer kısımdan iki basamak daha aşağıdaydı ve bekleme alanı olarak
kullanılıyordu.
Forum şehrin iş merkezi, Basilica
da şehrin borsasıydı. Tüm finansal
aktiviteler burada gerçekleşirdi. Basilica Pompeii şehrinin en görkemli
binasıydı. MÖ 2. yüzyılın sonuna doğru Forum meydanının güney batı ucuna
yapılmıştı. MS 62 yılındaki depremde ciddi hasar gören dikdörtgen formdaki
Basilica 55x24 metre boyutlarındaydı.
2.1.7 Apollo Tapınağı
Apollo Tapınağı Via Marina sokağı
üzerinde Basilica’nın kuzeyinde, Forum meydanının batı sınırındaydı.
Buluntulardan Apollo kültünün şehirde MÖ 5. yüzyıla kadar uzandığını
kanıtlıyor. Bugün gördüğümüz kalıntılar Tapınağın MÖ 2. yüzyıldaki planını
gösteriyor.
Yapıya A kapısından girildiğinde
sizi iki katlı sütunlarla çevrilmiş bir iç bahçe karşılıyordu. İki katlı 48
sütundan oluşan tufa taşından yapılmış
ve üzeri beyaz stucco taşı ile kaplanmış sütunların ikinci katından bugün eser
yoktur. Muhtemelen MS 62. deki depremden sonra restore edildiğinde ikinci sıra
sütunlar yapıdan kaldırılmıştı. Aynı zamanda eski İonic sütunlarda daha kalın
ve sağlam Corinthian sütunlarla değiştirilmişti.
Tapınak yüksek bi podyum(C)
üzerine oturtulmuştu. Podyuma önündeki merdivenlerle ulaşılıyordu. Küçük Cella (D) polychrome mozaik yeşil ve
beyaz mermerlerden oluşuyordu kenarlarında 3 adet farklı renkte bir mermer bant
döşenmişti. Cella da saklanan Apollo kültüna ait heykel bulunamıştır.
MS 12-140 tarihli Antik Roma döneminde kalma Apollon heykeli, Vatikan Müzesi
Apollon, mitolojide müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı, kehanet yapan, bilici tanrıdır. Biseksüel yönüyle ağır basan Apollon, Zeus ve Leto'nun oğlu, Artemis'in ikiz kardeşidir. Sarışın ve çok yakışıklıdır. Orijini Yunan olan Apollon, Roma mitolojisine Apollo ismiyle geçmiştir. Mitolojideki en önemli tanrılardan biri olan Apollon, Anadolu kökenlidir. Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları iyileştiren, iyileştirme sanatını hastalara ilk öğreten gümüş yayın efendisi okçu Tanrı olarak Yunan şiirlerine geçmiştir. Aynı güneş ışınları gibi Apollon'un okları da hem hasta edici hem de iyileştiricidir.
2.2 Triangular Forum
Üçgen Forum’un çevresinde iki
tiyatro, gymnasium ve geçmişi MÖ 6. yüzyıla kadar giden Doric bir tapınak
mevcuttu. Bu tapınak şehrin, Güney İtalya’daki Yunan şehirleri ve özellikle
Cumae ile kuvvetli ilişkisini gösteriyor. Sonradan önemini kaybedip Roma
döneminde basit bir chapel’e dönüşmüştü. Yapıldığında hangi tanrıya adanmış
olduğu bilinmiyor ama son dönemde burada Hercules ve Minerva’ya tapılıyordu.
Üçgen forum alanı Yunan mimarisinde yapıların sergilendiği özel bir yerdir.
Pompeii tepesinin güney kenarında denize ve Sarno nehrine doğru uzanan Ionic kolonlardan inşa edilmiş bir yapıydı. Manzarayı engellemesin diye güneyi hariç diğer kenarları 95 Doric sütun ile çevrilmişti.
2.3 Isis Tapınağı
MÖ 2. yüzyılda inşa edilen
tapınak, Mısır Tanrıçası Isis’e adanmıştı. Isis kültüne tapınma Roma
İmparatorluğunda oldukça yaygındı. MS 62 depreminde tapınak yıkıldıktan sonra özgürlüğüne
kavuşmuş eski bir köle olan Numerius Popidius Ampliatus tarafından oğlu
Celcinus için yeniden yaptırılmıştı.
Tören salonunun güneyinde
kutsal eşyaların saklandığı Sacrarium odası vardı. Üstteki fresko bu odanın
duvarını süslüyordu
2.4 Anfitiyatro
Pompei’de MÖ 5. yüzyıldan itibaren
sahne performansları için yapılmış tiyatrolar vardı. Bunlar ilk kez Yunanlılar
tarafından tepelerin yamaçlarında, oturma yerleri tahtadan yapılardı. Roma
devrinde oturma yerleri de taştan tribün şeklinde yapılmaya başlandı.
Anfiyatro MÖ 70 yılında elips
şeklinde taştan yapılmıştı. 20 bin kişilik oturma kapasitesine sahipti. Çatısı
yoktu fakat diğer anfitiyatrolar gibi bezden gölgelikleri vardı. Oturma
düzenine göre önde misafirler en arkada da kadınlar olurdu. Arena ile
seyirciler arasında oluşturulmuş duvar ile gladyatörlerin ya da vahşi
hayvanların seyircilere ulaşımı engellenmişti. Arabalar arenaya zemini taş
kaplı karşılıklı iki tünelden çıkardı. Oyunları finanse eden sponsorlar ve gladyatörleri
bulup, yetiştirip, eğiten kişiler olurdu. Oyunların duyurusu için şehirde
reklam broşürleri dağıtılır, duyurular duvarlara asılırdı.
Anfitiyatrolarda yapılan boks,
gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan avlarını gösteren rölyefler, mozaikler ve
duvar resimleri özel ve kamu binalarının duvarlarını süslüyordu. Anfitiyarodaki
normal bir gün sabah erkenden süslü kıyafetler içerisindeki müzisyenlerin
korteji ile başlardı. Öğlene doğru gladyatör vahşi hayvana karşı yada hayvan
hayvana karşı ayıların, boğaların yaban domuzlarının kullanıldığı avlar ve
dövüşler yapılırdı.
Sonra sıra gladyatörlere gelirdi.
Bu dövüşlerde ölüm, seyircilerin isteğine göre hareket eden İmparatorun işaretiyle
gerçekleşirdi. Eğer ölen gladyatör çok sevilen biriyse saygı için cenaze töreni
de yapılırdı. Zafer kazanan gladyatörler, para ve hediyelerle ödülendirilirdi.
Eğlenceler sabah gün doğumundan gün batımına kadar sürdüğü için tribünlerde
yiyecek ve içecek satılırdı. Eğer gladyatör kariyerini sağ salim bitirebilirse jübilesinde
başarılı kariyerlerinden dolayı tahta kılıç ile ödüllendirilirdi.
Pompeii, kafeleri,
barları(Thermopolium) ve restoranlarıyla(Caupona Pherusa tavern), 20 bin
kapasiteli anfitiyatrosuyla kıpır kıpır çok canlı bir şehirdi. Anfitiyatro,
Colosseum dan daha eski bir yapıdır.
2.5 Büyük Tiyatro
Büyük tiyatro MÖ 3. yüzyılın sonunda inşa edilmişti. Augustan döneminde tiyatro hayırsever zengin kardeşler Marcus Holconius Rufus ve Marcus Holconius Celer hamiliğinde ciddi bir restorasyondan geçmiştir.
Yunan stilindeki tiyatro üç ana
bölümden oluşuyordu. A- cavea izleyiciler için oturma yerleri, B-orkestra
alanı, C- sahne. Sahne orkestranın bulunduğu yerden 1 metre yüksekteydi.
2.6 Palaestra
Palaestra boks ve güreş sporunun
yapıldığı yerdi. İmparator Augustus döneminde anfitiyatroya bitişik olarak
140x130 metre boyutlarında yapılmıştı. Merkezinde 34x22 metrelik yüzme havuzu
vardı. Spor alanının üç kenarı sütunlu revaklarla çevrilmişti.
2.7 Gladyatörler
Kışlası
Büyük Tiyatronun arkasında dört kenarı 74 Doric sütunlarla
çevrili alanın ortası Gladyatörlerin
çalışma alanıydı. MÖ 1. Yüzyılda kalma İtalya’nın en eski Gladyatör kışlasıdır.
Bir kenarı gladyatörlerin barınması için kışla düzeninde odalardan oluşur.
2.8 Ekmek Fırınları ve Thermopolium
Pompeii’de fırınlar
ve değirmenler en çok görülen dükkanlardan. Bu dükkanlarda tahıllar öğütülüyor, ekmek pişiriliyordu.
Thermopolium hazır yiyecek ve içecek satılan yerlerdi. Şehirde 160
adet olduğu sanılıyor. Pompeii civarının en önemli tarım ürünü üzüm ve ondan
yapılan şaraptı. Çevrede bazı kaliteli şarap üreticileri olmasına karşın yaygın
üretilen şarap vasat kalitedeydi. Resimde tezgaha gömülü topraktan yapılmış
şarap kapları görülüyor.
2.9 Kaplıcalar ve Hamamlar
Pompeii’de karmaşık bir su
dağıtım sistemi mevcuttu. Şehirdeki çok sayıdaki hamamın ikisi önemliydi. Terme Stabiane duvarlarına çok güzel
desenler resmedilmiş, kubbeli soyunma odalarına sahip, Pompeii şehir
duvarlarının dışındaki Terme Suburbane
ise duvarlarındaki erotik freskolar ile sonradan Vatikan’ın öfkesini çekmiş bir
hamamdı.
Frigidarium, hamamın
soğuk odası
Normal bir günde işler saat 15
gibi sonra erer sonrasında tüm erkekler hamamlara giderek rahatlardı. Tüm
sosyal sınıflardan erkekler birlikte hamam sefası yaparlardı. Sınıfsal farklar
hamamda uygulanmazdı. Hamamların çoğu doğal termal suyla işletilen kaplıcalardı.
Buralarda spor ya da eksersiz yapmak için geniş alanlar da olurdu. Aynı zamanda
her türlü yiyeceğin satıldığı, hizmetin verildiği mekanlardı.
Kaplıca’nın içinde değişik
ısılarda odalar ve havuzlar olurdu. Banyoların yükseltilmiş tabanlarının altından
ve duvarların arkasından ısıtılmış su buharı dolaştırılarak mekanların sıcak
tutulması sağlanırdı. Yerler o kadar sıcak olurdu ki çoğu zaman yalınayak
yürümek bile zorlaşırdı. Hamamlarda ve Ilıcalarda değişik odalar belirli bir
sırayla ziyaret edilirdi. Önce Apodyterium denilen soyunma odasında soyunulur,
sonra Palaestra ya da Gymnasium’a geçilerek eksersiz yapılır ve banyodan önce
vücuttaki yağların terle birlikte deriden atılması sağlanırdı. Bir sonraki oda
Frigidarium denilen soğuk su banyosuydu, ardından normal vücut ısısına dönmek
için Tepidarium denilen ılık odaya geçilirdi. Son ziyaret edilen oda Caldarium
denilen buharlı sıcak odaydı. Bütün bu dolaşımdan sonra vücuttaki yağlı deri
bir hizmetlinin uyguladığı bir çeşit kese ile vücuttan atılırdı. Bundan sonra tüm ritüel sıcaktan soğuğa doğru
tersten bir kez daha uygulanırdı. Final Apodyterium’da biter ve yarın yeniden
gelmek üzere, giyinerek evlerinin yolunu tutarlardı.
2.10 Pompei sokakları
Çoğu Roma şehirlerinde olduğu
gibi Pompei’deki yollar da dikkat çekicidir. Yollar bir Roma karateristiği
olarak çokgen taşlarla kaplanmıştır.
Freskoların çoğu MÖ 50 yılında
yapılmıştı. Özellikle kırmızı fon üzerindeki mitolojik efsanelerin resmedildiği
Triclinium (yemek odası) freskoları
muhteşemdi. Villayı keşfeden ve kendi mülkü haline getiren, aynı zamanda da
Pompeii’de Hotel Suisse’in sahibi olan Aurelio Item’dan dolayı villa 20 yıl
boyunca Villa Item olarak isimlendirildi. 1931 yılında Pompeii kazılarının
direktörü yayınında konuttan Villa of the Mysteries diye bahsedince bu adla
anılmaya başlandı.
Şehirde yoğun bir yük
taşımacılığı olduğu arabaların demir tekerlek çemberlerinin kaplama taşlarda
bıraktıkları derin izlerden anlaşılıyor.
Romalı zenginler için zarif
villalarla donatılmış tatil beldesinin caddeleri taş kaplamaydı. Pompei
şehrinin drenaj sistemi iyi değildi. Çok yağmur yağdığında yollar sular ile
dolduğunda yayaların ıslanmadan karşıya geçebilmeleri için yollara taş bloklar
yerleştirilmişti. Tabiki bu taşlar arabaların geçişini engellemeyecek şekilde
aralıklı olarak yerleştiriliyordu.
Via Stabbiana sokağı
2.11 Necropoleis kabir
ve mozeleler caddesi
Üst sınıf Romalıların kabirleri
şehre giriş ve çıkış caddelerinin kenarlarına yapılıyordu. Pompeii’de kabir ve
mozeleler Nola kapısına, Herculaneum kapısına, Vesuvius kapısına ve Nocera
kapısına giden yollarda yapılmıştı. Via Nocera caddesi üzerinde Nocera
kapısının dışındaki Necropolis bir dizi en önemli kabirleri içeriyordu. Burada
çeşitli formlarda erken Cumhuriyet döneminden Pompeii’nin son günlerine kadar
yapılmış çeşitli mezar anıtlar mevcuttur.
3. KİŞİSEL KONUTLAR
3.1 İdeal Pompeii Evi
Pompeii ve Herculaneum keşfi sayesinde
Romalıların 1. yüzyıldaki yaşam tarzlarını öğrenmiş olduk. Her iki kent de MÖ 4. yüzyıl ile MS 1. yüzyıl
arasında yapılmış Domus adı verilen aile konutlarına ilişkin örneklerle
doludur.
Evlerin yalın planları Samnitesler
döneminde oluşturulmuştu. Domus italica olarak adlandırılan bu evler merkezi
bir aks üzerinde çeşitli servis alanlarından oluşan plana sahipti. Ailenin
sosyal hayatının geçtiği bu servis alanlarını uyuma, yemek pişirmek, yemek odası,
dinlenme ve bahçe alanları olarak sıralayabiliriz. Odaların dışarıya açılan
pencereleri yoktu. Odalar iç avlulara bakan pencerelere sahipti. Işık ve hava
buradan alınırdı. İç avluya bakan büyük oda (tablinum) ailenin ortak kullandığı
yaşam alanıydı.
Evin önemli bölümleri: 1. Fauces(koridor),
2. Tabernae(tek odalı dükkanlar), 3. Atrium(ortasında havuz olan üstü açık yaşam alanı, 4. Impluvium (sığ havuz),
5. Tablinum (bir yüzü atrium a bakan büyük oda), 6. Triclinium(Romalıların yemek
yerken üzerine uzandıkları ve ortadaki masanın üç yanını çevreleyen sedir), 7.
Alae(atrium un yanlarına verilen ad), 8. Cubiculum(küçük yatak odası), 9.
Culina(mutfak), 10. Posticum(arka kapı), 11. Peristyle(etrafı sütunla çevrilmiş
revaklı bahçe), 12. Piscina(havuz), 13. Exedra(toplantı odası)
Evlerin mimari stilleri Doric,
Ionic, Corinthian ya da bunların karışımından oluşuyordu. Pompeii ve
Herculaneum’daki evlerin stilleri Samnite geleneğinden geliyordu. Pompeii MÖ
310’da Romalılar tarafından işgal edildi. Otonomisini uzunca bir süre koruduysa
da MÖ 89’dan itibaren Roma dili, kültürü ve kanunları geçerli oldu. Şehrin
mimarisi Yunanlılar tarafından önemli ölçüde değiştirilmişti ama Romalılar
sonunda mimariye de kendi damgalarını vurdular.
Kentlerde yaşayan Romalılar, Insulae denilen sokak üzerindeki küçük
dükkanların ve atölyelerin üst katlarında ya da arkalarında yaşarlardı.
Insulae’lar genellikle çok kötü inşa edilmiş yerlerdi ve çok azı akar suya
sahip, hijyenik, ısıtma düzeni olan mekanlardı.Taş ev çok azdı. Evler
genellikle tahtadan ve tuğladan inşa edildikleri için yangından ve çökmelerden
çok etkilenirdi.
Şehirdışında yaşayan zengin
Romalıların evlerine Domus
deniyordu. Bu evler çatısız bir iç avlu ya da atrium etrafında inşa edilmiş
evlerdi. Atrium evin misafirinin ağırlandığı(Osmanlı
mimarisinde Sofa) ve diğer hizmet alanlarına açılan bölümüydü. Mutfak,
lavabolar, yatak odalarına ve yemek odasına, iç avluya buradan çıkılırdı.
Mobilyalar zengin ya da fakirin en kolay ayırt edilmesini sağlayan eşyalardı.
Zengin Romalıların evlerinde özel kişisel banyo ve kütüphane olurdu. Bazı
zengin Romalıların da hem kent içerisinde hem de şehir dışında evleri
olurdu.
3.2 Gizemli (Mysteries) Villa
Gizemli villa, 1909 yılının
ilkbaharında keşfedildi. Pompeii’nin ana kapısının 400 metre kuzeybatısındadır.
Kime ait olduğu bilinmeyen villa 60 odalıydı ve 12,200 m2 alanı
kaplıyordu.
Evin girişindeki mozaikli
sütunlar
MÖ 79’da büyük felaket gerçekleştiğinde
bina ikiyüz yaşındaydı. Metrelerce kül ve volkanik malzemenin altında kalmış
olmasına rağmen Vezüv patlamasından çok
az etkilenmiştir. Duvarların büyük bir bölümü ve özellikle freskoları zarar
görmeden günümüze ulaşmıştır. Villa, yemek odasının duvarlarındaki, Dionysus
kültüne giriş törenine ve ritüellerine hazırlanan kadınların betimlendiği,
yüksek kalitedeki freskodan dolayı bu adı almıştır.
Villa’da çok sayıdaki odanın
yanında birçok mutfak, banyo, mermer heykeller, tapınak ve bahçe mevcuttu. Herşey zengin ev sahibinin iş ya da eğlence
amacıyla davetlilerini memnun etmesi için tasarlanmıştı. Birçok odası
freskolarla kaplıyken yatak odasının siyah duvarı ilginç bir tezat
oluşturuyordu.
Yemek odasının o
dönemdeki muhtemel hali
Aşk tanrıçası, Dionysus
kültüne giriş törene hazırlanan sarı elbiseli kadına, kendi yansımasının da
gözüktüğü ayna tutuyor.
Kırbaçlanan kadın ve
Çıplak Bacchian(aynı zamanda Dionysos) freskosu
Evin ikinci önemli eseri, küçük kızın, kendini kurban eden kızların hikayelerini okurken dehşete düşmüş ruh halinin resmedildiği freskodur.
Yemek odasında
kırmızı fon üzerine işlenmiş başdöndürücü güzellikteki mozaik panolarda Şarap
Tanrısı Dionysus kültü resmedilmişti.
Freskolar duvarda tek kat gibi
gözükmesine rağmen gerçekte birden fazla kattan oluşuyordu. İlk iki kat kaba
sıva olarak sürüldükten sonra üstüne son kat olarak daha ince bir sıva uygulanıyordu.
Son kat sıva hala nemli iken kuru boyanın sulandırılmasıyla oluşmuş renkler
duvarlara resmediliyordu. Son kattaki sıva ve boya birlikte kurudukları için
resim duvarın bir parçası haline geliyordu.
3.3 Vettius(Vetti) Evi
Vettius evi, şehrin zengin
tüccarlarından birisine aitti ve MÖ birinci yüzyılda şehirdeki zengin sınıfın
yaşam standartını anlamak açısından önemliydi. Eve girişteki odaların
duvarlarında mitolojik efsaneler resmedilmişti.
Antik Roma evlerinde atrium denilen üstü kısmen açık, ana
oturma mekanının ortasında 30 cm derinlikte impluvium denilen içinde damdan akan yağmur suyunun toplandığı
havuz bulunurdu. Bu havuzda toplanan su evi serinletirdi. Diğer tüm odalara
geçiş atrium dan açılan kapılarla olurdu.
Vetti evi giriş atriumu(sofa),
impluvium havuzu ve odalara girişler.
Vetti evi
duvarlarındaki freskolar
Sütunlu revakla
çevrilmiş iç avlu
3.3 Pansa Evi
Pansa evi ya da diğer adıyla Gnaeus
Aleius Nigidius Maius evi, sokaklar arasındaki bir tam bloku kaplayacak kadar
büyüktü. Evi çevreleyen sokaklara bakan odalar dükkan olarak kullanılırken
planda gri renkte gösterilen yerler evin yaşam alanlarıydı. Zengin bir Pompeii ailesine ait bu ev, İtalyan
tarzı mimarisiyle tanınır. Çok büyük olan ev, hem ev hem de işyeri olarak
kullanılmıştır.
Evin ana girişi Via delle Terme
sokağındaydı. Ev ilk kez 1810’da kazılmıştı. Son kez ise 1943’de II.Dünya
savaşında bombalandıktan sonra kazıldı.
İonic sütunlar ile yapılan revak
ve bahçesi MÖ 140-120 yıllarına ait. Ortasında da bir havuz ve çeşme mevcut. Orijinal
bina Samnite dönemine ait. İlk yapıldığı dönemde arkasındaki tarım arazisiyle
birlikte büyük bir mesken olan ev MS 1. yüzyılda herbirinin ayrı girişi olan
küçük odalara bölünmüş. Bu bize Pompeii’nin tarım toplumundan ticaret toplumuna
geçtiğini işaret ediyor. Binaya muhteşem
bir Tuscan sitili atrium ile giriliyordu. İlerlediğinizde ise sizi etrafı sütunlarla
çevrili(peristyle) bir havuz karşılıyordu. Oradan da servis amaçlı mutfaklara,
kilerlere açılan odalar geçişler mevcuttu.
Paquius Proculus evi
(Cuspius Pansa)
3.4 Faun Evi
Via della Fortuna sokağının
kuzeyindeki Faun evi, MÖ 2. yüzyılda Samnite döneminin zenginlerine ait evlere
ait iyi bir örnek. Ev ismini girişteki heykelden alır. Bina mimarisi Helenistik
bir hava taşısa da İtalyan sitili özellikler taşır. Odaları müthiş mozaikler
ile kaplanmıştır. Özellikle Büyük İskender ile Pers Kralı Darius’un savaşını
betimleyen mozaik çok meşhurdur. Ev 1830 yılında keşfedilmiş. Evin iki revaklı
iç avlusu vardı. Planda G ile gösterileni küçük olanı, K büyük olanıydı.
Ev MÖ 2.yüzyılının sonunda ciddi değişiklik geçirmişti. Dans eden bronz Faun heykeli de bu dönemde İskenderiye’de yaptırılmış. Pompeii şehrinde sergilenen heykel bir kopya. Aslı Napoli müzesinde sergileniyor.
Napoli müzesinde
sergilenen Faun’un dans eden bronz heykelinin orijinali
Evin Exedra adı verilen kısmı oturmak
ve sohbet etmek için kullanılırdı. Faun evinde iki bahçenin arasındaydı.
Zemininde MÖ 333 yılında Isso savaşında Büyük İskender’in Pers Kralı Darius’a
karşı kazandığı zafer mozaiklerle resmedilmişti. Bu mozaik ev sahibiyle Büyük
İskender arasında bir bağlantı olabileceğini akla getiriyor.
Büyük İskender, Pers Kralı Darius’la savaşırken
Büyük İskender, Pers Kralı Darius’la savaşırken
Büyük İskender
Mozaiği
İkinci Peristyle birinciden daha
büyüktü. Boyutları 45x40 metre idi ve herbiri 4,1 metre yüksekliğinde 46 Doric
kolondan oluşan bir revakla çevriliydi. İkinci Peristyle MÖ 2. yüzyılın sonunda
evin büyütülmesi sırasında birçok odayla birlikte binaya eklenmiş.
Çocuk Dionysus kaplanın
sırtında
Casa del Fauno ve
Casa del Menandro gibi bazı villalar restore edilerek ziyaretçilere açılmıştır.
Adeta bir servet harcanarak yaratılmış bu evlerin iç avluları mozaik ve
mermerler ile kaplıydı. Casa del Menandro’nun özel hamamı bile vardı.
3.5 Hüzünlü Ozan evi
İmparatorluk döneminde inşa edilen bu ev, kimliği bilinmeyen zengin bir tüccara aitti. Evin girişinin yanında iki dükkan yer alıyordu. Ev zeminindeki ve duvarlarındaki Yunan mitolojilerinin resmedildiği mozaik ve freskolarıyla ünlüydü. Bu nedenle eve hüzünlü ozan evi denildi. Evin girişinde yer alan, üzerinde cave canem (köpeğe dikkat) sözcüğü yazılı köpek mozaiği muhafaza edilebilmiştir.
Ev 1824 yılında kazılmıştı. Via
delle Terme ve Via della Fullonica sokaklarının birleştiği köşede Forum
hamamının karşısındaydı. İmparatorluk döneminin küçük fakat mükemmel bir
Pompeii evi örneğidir. MÖ 1. Yüzyılın sonunda klasik Samnite evi tarzında inşa
edilmişti. Planda B ile gösterilen dar girişin iki yanındaki büyük odalar ev
sahibinin dükkanlarıydı(A).
Evin girişi ve
yanındaki dükkanlar
Ev ismini Tiyatronun üstadı adı
verilen mozaikten alır. Evin girişinde sizi Pompeii’nin en çok bilinen
görüntülerinden biri olan bir köpek mozaiği karşılar. Mozaik üzerinde köpek
resmi ve "cave canem" (köpeğe
dikkat) yazısı dikkati çeker. Giriş renkli
sıvalar ve Corinthian sütunlarla dekore edilmişti.
Evin temsili resmi
Evin 19. yüzyıldaki
hali
Iphigenia efsanesi freskosu. Agamemnon, Yunan mitolojisinde Miken
Kralı ve orduları Truva savaşına götüren kumandan. Yunan orduları Truva’ya yola
çıkmak için toplandıklarında hiç rüzgar olmadığı için Agamemnon, Av Tanrıçası
Artemis rüzgarları serbest bıraksın diye kızı İphigenia’yı kurban verdi.
İphigenia, kurban olarak kesileceği sırada Artemis, bir dişi geyik göndererek
kızın yerine onu kurban ettirtti ve kızı Artemis tapınağına rahibe yaptı.
Böylece Artemis rüzgarları serbest bıraktı. Truva savaşında kazanılan zaferden
sonra Agamemnon güzel Kassandra’yı da yanına alıp evine döndü. Agamemnon'un
kızları İphigenia'yı öldürmeye teşebbüs etmesini ve Kassandra'yla dönmesini
sindiremeyen, Agamemnon’un karısı Clytemnestra, sevgilisi Aigisthos ile
birlikte Agamemnon’u öldürdüler. Oğlu Orestes sonradan babasının intikamını
aldı ve annesi ile sevgilisini öldürdü.
3.6 Ozan Menander evi
Göze hoş gelen mimari oranlarıyla ve detay planlarıyla Pompeii’nin en güzel eviydi. MÖ birinci yüzyılda Tuscan stilinde inşa edilmişti. Şehrin güneyinde büyük ve küçük tiyatroların ve Gladyatör kışlasının yakınındaydı. Binanın orijinal sahibi Quintus Poppeus olarak biliniyor ama evin büyüklüğü ve içerisindeki freskoların zenginliğine bakılırsa ev, Vezüv patladığında zengin bir Romalının yazlığıydı. Evin duvarında Antik Yunanlı oyun yazarı ozan Menander’in freskosu bulunduğu için ev bu adla anılmıştır.
Ozan Menander
freskosu
3.7 Büyük Çeşmeli Ev
Büyük Çeşmeli Ev, Via di Mercurio
sokağında Küçük Çeşmeli Evin bitişiğindedir. Ev ilk kez 1826’da kazılmıştır.
Adını arka bahçesindeki çeşmeden alır. Pompeii’nin belkide en güzel mozaikleri
buradaki çeşmeye işlenmiştir.
Planda S harfiyle
gösterilen yer çeşmenin bulunduğu bahçedir.
Evin giriş kapısı
Evin girişinde ilerleyince
revakın ortasında mermer havuz (impluvium) mevcuttu. İlk kez Cumhuriyet döneminde
inşa edilen ev Forum’un yakınındaydı. Sonradan bahçenin batı yakasına muhteşem
bir mozaik çeşme yapılmıştı. Çeşme ev sahiplerinin ve misafirlerin binaya
girdiklerinde görmeleri için kapının tam karşısına yapılmıştı. Böylece herkez
önce muhteşem çeşmeyi görmekteydi. Mozaikli çeşmenin tasarımı Yunan
tapınaklarını andırdığı için aedicula
(latince küçük tapınak) deniyordu.
3.8 Küçük Çeşmeli Ev
Küçük çeşmeli ev Via di Mercurio
sokağı üzerindeydi. Ev ilk kez 1823 ve sonra 1826 kazıldı. Ev ismini iç avlunun
arkasındaki mozaik çeşmeden almaktadır. Evin
planı tipik bir Samnite sitilidir.
Planda G ile gösterilmiş iç avlu
her iki kenardan yivli sütunlarla çevrilmişti. Sütunların alt kısımları kırmızı,
üst kısımları beyaza boyanmıştı. İç avlunun arka duvarına mozaik çeşme
yerleştirilmişti. Mozaikli çeşmeler MS
1. yüzyılın ortalarında çok popülerdi ve Romalıların evlerinde de yaygındı.
3.9 Naviglio Evi (Zephyr ve Flora Evi)
Zephyr ve Flora evi olarak
bilinen konut Via della Fortuna Augusta sokağındadır. Tufa taşı bloklarından
yapılmış tipik bir Samnite evidir.
Şimdi Napoli Arkeoloji
müzesinde sergilenen evin batı duvarındaki fresko
Zephyrus ile Chloris’in
evliliği
3.10 Cicero Evi
Çiçero’nun evi 1748-1749 ve 1763 yılında kazılmış, içindeki resimler ve
mozaikler çıkarıldıktan sonra ileride yeniden araştırılacağı zaman kadar
bozulmaması için üstü yeniden toprakla örtülmüştür. Dans eden sokak müzisyenleri
mozaiği önemlidir.
Marcus Tullius Cicero (MÖ 3 Ocak 106 - MÖ 43)
3 Ocak MÖ 106 yılında Arpinum'da doğmuştur. Çocukluğundan itibaren harika bir öğrenci olmuş, eğitime olan tutkusu ve sevgisi ile ünlenmiştir. Yoğun bir hukuk öğrenimi görmüş, daha sonraları ise edebiyat ve felsefeyle daha çok ilgilenmeye başlamıştır. Savaşı sevmemesine karşın yine de orduya katıldı. Mahkemelere başkanlık yaptı, ünlü ve başarılı bir hukukçu oldu. Daha sonraları ise konsül oldu.
Araştırmadan sonra
toprakla yeniden doldurulmuş Cicero evinin girişi
MÖ 50 yılında Caesar ile Pompey arasındaki gerilim arrtığında Cicero Pompeius'in tarafını tuttu. MÖ 49 yılında Caesar İtalya'yı işgal ettiğinde, Cicero İtalya'yı terk ederek Selanik'e gitti. MÖ 48 yılında Pompeius taraftarlarıylaydı, bu dönemde onlarla arası açıldı, Ceasar'ın Pharsalus'daki zaferinin ardından Roma'ya geri döndü. Caesar'ın hükümranlığı altında muhalefet yapmadan yazılarına konsantre oldu. Caesar’ı bir diktatör olarak görüyor ve kendisini imparator seçtirmesinde çekiniyordu. MÖ 44 yılında Caesar öldürüldü. Bu dönemde popülaritesi arttı; Senato'nun en güçlü, en sözü geçer adamı haline geldi. Sezar'dan sonra giderek güçlenen Marcus Antonius'i sevmiyordu. Caesar'ın veliahtı ve yeğeni Octavianus İtalya'ya varınca, Cicero Antonius'a karşı onu desteklemeye başladı. Sürekli Antonius'u eleştiriyor, Octavianius'u ise övüyordu. Senato’yu da Antonius'a karşı kışkırtmıştı.
Dans eden sokak
müzisyenleri mozaiği
Antonius ve Octavianus, Lepidus ile beraber ikinci Triumvirliği kurunca, Cicero'u devlet düşmanı ilân ettiler. Cicero kaçtı, fakat yakalandı. MÖ 43 yılının 7 Aralık günü başı kesilerek idam edildi. Başı Forum Romanum'daki Rostra'da halka teşhir edildi, elleri ise Senato binasının kapısına çivilendi.
Çiçero’nun evinde
bulunan Panter freskosu
3.11 Marcus Lucretius Evi
Ev ilk kez 1846/47 de kazıldı.
Evin ilk ismi bir freskodan dolayı kadın müzisyenler eviydi, sonradan Marcus
Lucretius’un adı bahçenin kuzeyindeki bir resimde görülünce evin adı
değiştirildi. Marcus Lucretius, Mars Tapınağının rahibi aynı zamanda Roma süvarisiydi.
Bahçede heykeller ile süslenmiş çok güzel bir çeşme vardır. Evde bulunan resim
çoğu Arkeoloji müzesindedir.
Marcus Lucretius
evinin atrium'u
Kadın müzisyen
freskosu
Bahçede havuz ve
çeşme
3.12 L. Caecilius Jucundus Evi
Via del Vesuvio caddesinin doğu
kenarındaki bu banker L. Caecilius Jucundus’a aitti. Evde çok miktarda finansal
döküman bulunmuştur. Plandaki A ile işaretlenmiş yerden eve giriliyordu, C ve D
dükkandı.
Girişten hemen ilerleyince beyaz
siyah mermerlerle kaplanmış uyuyan köpek mozaiği sizi karşılardı. Sonrası ise
evin Atrium’uydu. Burada serinlik veren sığ havuz ve diğer odalara geçiş
olurdu.
Ev sahibinin babası Lucius
Caecilius Felix'in portresi
Evin girişi ve
yanında eve ait iki dükkan
Atrium
Evin duvarlarındaki
freskolardan bir örnek
4. POMPEİİ'DE YAŞAM
Genellikle dışarıya açılan pencereleri olmayan, karanlık
hücreler gibi, tasarlanmış, evlerin iç duvarları ile zeminleri zengin desen ve resimlerle süslenerek eve canlılık
kazandırılmıştı.
Eğitim
Pompeii’de eğitim belirsiz, çünkü
arkeolojik kazılarda hiçbir okul binası ya da sınıf bulunmadı. Muhtemelen
eğitim için ayrılmış binalar yoktu, öğretmenler, ders verdikleri erkek
çocuklarına kendi revaklarında eğitiyorlardı.
Kız çocukları için bir eğitim söz konusu değildi.
İnançlar
Kadere inanış yaygındı. Şehrin
resmi dininde Jüpiter, Apollo, Venüs ve Roma İmparatoru gibi çeşitli kültler
kendilerine adanmış özel festivaller ile kutlanırdı. Bunların dışında bazı
diğer dinlerin tanrılarına da tapınılırdı. Beyaz giysiler içinde kafaları kazınmış
rahipleriyle birlikte canlandırılmış Mısır tanrıçası Isis’e adanmış küçük Mısır
tapınağı böyle yerlerden biriydi.
Yahudilerin tapınakları ve Ana tanrıça olarak Anadolu’da tapınılan Cybele’nin
tapınağı da böyle yerlerdendi. Şehirde Hiristiyanlığa ilişkin herhangi bir
işaret olmadığı kesindir.
Bankerler
Roma İmparatorluğunda ihtiyaç
sahiplerine borç veren bankerler vardı. Pompeii’nin en meşhur bankeri Lucius
Caecilius Jucundus idi. Evinde bulunan bazı evraklar ve dekontlar işleri
hakkında fikir vermektedir. Bankerler verdikleri borç para için hem komisyon
hem de faiz işletiyorlardı.
Zengin Fakir yaşam farkı
Çoğu toplumlarda olduğu gibi
Romalıların yaşantısı da zenginler ve fakirler için farklılık gösteriyordu. Zenginler
için hayat güzel ve rahattı. Çok güzel evlerde, genellikle şehir dışında,
gürültüden ve kötü kokudan uzak, tepe yamaçlarında yaşarlardı. Evlerinin
içleride lüks mobilyalar ile dekore edilmişti. Esirler ve hizmetçiler
efendilerini memnun edebilmek için herşeyi yaparlardı. Dostlara verilen akşam
yemeği partileri yaygındı.
Fakirler böyle bir hayatı ancak
hayallerinde görebilirlerdi. Şehir içinde hemen yıkılabilecek ya tutuşabilecek
küçük evlerde yaşarlardı. Darlık zamanlarında yeni doğan çocuklarını bir
hayırsever alıp baksın ve büyütsün ve hizmetçi ya da köle olarak kullansın diye
sokaklara bırakırlardı. Hayatın zorluklarını sadece zamanın popüler eğlencesi
olan araba yarışları ve gladyatör döğüşlerinde unutabiliyorlardı.
Siyaset
Siyasette iki geleneksel parti
vardı; Populares(Halkın partisi) ve Optimates(Senato mensuplarının ve
soyluların partisi). Roma’da gerçek bir demokrasiden söz edilemez. Vatandaşlar
partilerin siyasi görüş yada vaatlerine göre değil ailesinin partiye duyduğu sadakata
göre oy kullanırdı.
The populares partisi
vatandaşlılığın sadece kentlilere değil köylülere de verilmesi gerektiğini
savunmakta, ödenemeyen borçların silinmesini ve köylülere toprak dağıtımı
yapılmasını istemekteydi. The optimates ise
bunların karşı fikrini savunuyordu ve mevcut düzenin ve Roma geleneklerinin
devamını savunan muhafazalar bir partiydi.
Kadın Erkek ilişkileri
Antik Roma erkeklerin dünyasıydı.
Toplumda, politikada ve ailede güç ve iktidar erkeğin elindeydi. Romalılarda
evin reisi erkek idi. Hernekadar ev ile kadın ilgilenirse de erkek eşini de
kontrol ederdi. Mal mülk edinme hakkı, evlilik dahil çocuklarının geleceğini
belirleme hakkı erkeğe aitti. Yeni doğan bir bebeğin yaşayıp yaşamayacağına bile
karar verebilirdi. Ailenin en yaşlı erkeği aile reisi olurdu. Ailenin işlerini,
mal ve mülklerini yöneten oydu. Kızdığında ya da bir hata yaptıklarında
çocuklarını evlatlıktan red edebilir, köle olarak satabilir ya da
öldürebilirdi. Sadece ailenin en yaşlı üyesinin mülk edinme hakkı vardı.
Yaşları ne olursa olsun çocukların babaları ölmeden aile mirasını paylaşması ayrı
evde yaşaması mümkün değildi.
Romalılar aile adının devamına
çok önem verdikleri için toplumda erkek çocuk çok önemliydi. Eğer bir ailenin
erkek çocuğu olmuyorsa, bir erkek çocuk evlat edinilerek, aile adının devamı
sağlanırdı. Romalı kadınlar genellikle buluğ çağında evlenirken erkekler
yirmili yaşların ortalarına kadar
evlenmezdi. Dolayısıyla ailenin annesi genellikle kocasından genç
olurdu.
Evin reisi olan en yaşlı erkeğin
ailede yeni doğan bir çocuğu aileye kabul edip etmeme hakkı vardı. Doğum yapan
kadın bebeğini yere bırakır, eğer Reis bebeği kucağına alırsa, aileye kabul
edilmiş sayılırdı. Aksi halde bebek terkedilirdi. Bu genellikle özürlü doğan
çocuk ya da çok fakir ailelerin çocuğu için uygulanan bir yöntemdi. Bu şekilde
terk edilen bebekler kentte belirli yerlere bırakılır ve köle olarak
yetiştirilmek üzere köle tacirleri tarafından toplanırdı.
MÖ 1. yüzyılda yeni doğan
bebeklerin %25’i bir yaşından önce, %50’si de on yaşından önce ölüyordu. Roma
Devleti başarılı doğum yapan kadınları yasal hak vererek ödüllendiriyordu. Üç
sıhhatli çocuk doğuran kadının bağımsızlığını Devlet yasal olarak kabul
ediyordu. Ancak bu zamandan sonra kadın kocasına karşı çıkıp bağımsız
yaşayabilirdi.
Yeme içme
Zengin ve fakir Romalıların yemek
ritüelleri nerdeyse aynıydı. Ne yediklerinden bağımsız olarak zenginlerde
fakirlerde aynı şekilde yemek yerdi. Kahvaltı ve öğlen yemekleri genellikle
kentin sokaklarındaki gürültülü tavernalarda dostlarla birlikte yenen hafif
şeylerdi. Akşam yemeği ise daha ciddi bir ritüeldi. Triclinium adı verilen
yemek odasında kare yada yuvarlak bir masa ve üç kenarında kanepeler olurdu.
Romalılar kanepeye uzanarak yemek yemeğe bayılırlardı. Sol dirsekleri üzerine
doğru uzanarak sağ elleriyle, gerektiğinde küçük bir bıçak kullanarak
yemeklerini yerlerdi. Hizmetçiler ve köleler açık olan masa kenarından servis
yaparlardı. Her aile için akşam yemeği özeldi.
Zengin ailelerin menüsünde üç
çeşit yemek olurdu. Aperatifler, yumurta, sebze veya kabuklu deniz ürünlerinden
hazırlanırdı. Ana yemek, sebze ve etten oluşurdu. Sonunda da meyva ya da tatlı
yenirdi. Çoğu fakir Romalı için akşam yemeği çok daha basitti. En yoksul
olanlar yulaf peltesi(porridge) ve ekmek yerlerdi. Sebze ve eti yalnızca
paraları olduğu özel günlerde yiyebilirlerdi.
Zengin Pompeiiler bir tür küçük
fare yemeğe bayılıyorlardı. Ayrıca ekmek, zeytin, fasülye, yumurta, peynir,
meyve, sebze ve balık tüketiliyordu. Çoğu Akdeniz kentinte olduğu gibi kırmız
et az tüketilirdi, et olarak en çok da domuz yeniyordu. Bu gerçekten sağlıklı
bir yemek rejimiydi. Antik Pompeiililer modern Napolililere göre biraz daha
uzun boyluydular.
Pompeii’de 200 civarında kafe
olduğu biliniyor. Kafenin kaldırımdaki tezgahından hazır yiyeceklerin satışı
yapılırken, içeride yemek ve içki servis edilmekteydi. Günümüzün alışkanlığının
tam tersine Pompeii’de dar gelirliler kafelerde yerken zenginler genellikle
evlerinde yerdi.
Gece hayatı
Pompeii bir liman şehri olarak
erotik hayatın tavan yaptığı bir yerdi. Dindar vatandaşlar şehrin sonunu bu
ahlaksızlıkların getireceğine inanıyordu. Vicolo del Lupanare ve Vicolo del
Balcone Pensile sokaklarının kesiştiği yerdeki ev, şehrin sosyal hayatını
anlatması açısından önemlidir. Şehrin birçok evinin üst katları genelev olarak
hizmet veriyordu. Burada zorla çalıştırılan kadınlar genellikle Yunanistan ve
Doğu ülkelerden esir olarak getirilmiş kadınlardı. Burası her katında 10 odası
olan balkonlu iki katlı bir evdi. Odaların duvarlarına oldukça erotik sahneler
resmedilmişti. Evin girişindeki büyük resimde de evde ne yapıldığını gösteren
sahneler vardı. Genelevin duvarları yüzlerce tatmin olmuş erkeğin yazıları ile doluydu.
Halk ve özellikle yabancılar seks yapmak için bu evlere gelirken, zenginler
kendi özel kölelerini tercih ediyorlardı.
5. TAŞLAŞMIŞ BEDENLER
Büyük felaket gerçekleştiğinde
şehirde yaşayan insanların sayısı hakkındaki farklı görüşler 6 bin den 20 bine
kadar değişik sayılar iddia etmektedir. Püskürmenin ilk fazında şehri 2-3 metre
kaplayacak şekilde ponza taşı şehrin üzerine yağdı. Bu esnada birçok kişi şehri terk etmeyi
başardı. Bu felakette ölenlerin %38’i bu aşamada evlerin üzerinde yağan taşların
ağırlığını çatıların ve duvarların taşıyamayıp, yıkılması nedeniyle,
hayatlarını kaybettiler.
Püskürmenin ikinci fazında kayıpların %51’i binaların içindeki kişiler
%49 ı evin dışında olan kişilerdi. Bu aşamada tüm yaşayanlar nerede
olduklarının bir önemi olmadan dağdan yayılan zehirli akışkan gaz ile
hayatlarını kaybettiler.
Uzmanlar kül ile
kaplı cesetlerin üzerlerindeki küçük
deliklerden içeriye dolgu maddesi enjekte ederek etleri çürümüş bedenlerin
kırılıp parçalanmasını önlediler.
Günlük hayattaki
herşey, ekmek somunu bile taşlaşmıştı. Burası 19 yüzyılda bulunmuş birçok
anfora ve taşlaşmış beden dökümlerinin saklandığı The Granai del Foro.
6. NAPOLİ ARKEOLOJİ MÜZESİ
Müze Pompeii, Stabiae ve Herculaneam’den çıkarılmış çok
sayıda değerli eserler içerir. Yunan, Roma ve Rönesans dönemin en yüksek
kalitedeki eserlerini müzede görebilirsiniz. İtalya’nın en önemli arkeoloji
müzesidir. Müze İspanya Kralı Charles III tarafından 1750 yılında kurulmuştur.
Bronz Oturan Hermes.
MS 79 öncesinde Romalılar tarafından yapılmış, orijinal bronz Yunan heykelin
kopyası. Hermes Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu, ticaret ve spor tanrısıydı.
Yunan efsanesine göre
Atlas, Olympos’a saldırdığı için
Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştı. Bu
mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da atlas adı
verilmiştir.
Mostra Raccolta
Farnese - "IL TORO FARNESE" 1546
yılında Caracalla’da bulunan, Antik Yunandan günümüze ulaşmış en büyük tekil
heykel. Lykos’un ilk eşi Dirce’nin efsanesini anlatıyor. Heykelde Dirce; Antiope,
Amphion ve Zethus’ın oğulları tarafından cezalandırılmak amacıyla vahşi boğaya
bağlanmaya çalışılıyor. – Arkeoloji Müzesi Napoli
Venus Kallipygos(güzel
kalçalı Venüs), Roma mitolojisinde aşkın ve güzelliğin koruyucusu olan tanrıçaydı.
MÖ 1. Yüzyıl da yapılmış mermer heykeli kimin yaptığı bilinmiyor, muhtemelen MÖ
300 yıllarında Yunanlılar tarafından yapılmış ve kayıp olan bronz heykelin
kopyası. Heykelin başı bulunamamış sonradan yontulup monte edilmiştir. Venüs’ün Yunan mitolojisindeki karşılığı Afrodit'tir.
Pompeii
duvarlarındaki erotik resimlere bir örnek
Romalı kadın freskosu
7. POMPEİİ TANRILARI (The Roman Pantheon)
Romalılar işgal ettikleri
ülkelerin tanrılarını da kendi tanrıları arasına dahil ettiler ve onlara da
kendi tanrıları kadar saygı gösterip taptılar. Yunanlıların aksine tanrılar ile
mitoloji arasında bağ kurmamışlardı. Zamanla Antik Yunan tanrılarını asimile
ederek yeni isimlerle Roma tanrıları haline getirdiler.
1 Oscanlar, Antik Roma
öncesinde Campania bölgesinde yaşayan ve Oscan adlı kendi özel dilleri olan
topluluk
2 Samnitler, İlkçağ'da
İtalya'da dağlarda yaşamış bir halk. Cumhuriyet döneminde Romalılar ile
savaştılar. Yarımadada Roma'nın en kuvvetli düşmanı oldular. Samnit
Savaşları'ndan sonra Roma egemenliğine girdiler. Direnişi ve hoşnutsuzluğu
sürdürdüler MÖ 82’de birçoğu Roma Diktatörü Lucius Cornelius Sulla tarafından
katledildi.
Kaynakça
Pompeii Herculaneum Vesuvius Civilization, Art and History
http://www.businessinsider.com/pictures-of-pompeii-italy-2015-8?utm_content=buffer01120&utm_medium=social&utm_source=facebook.com&utm_campaign=buffer
http://www.businessinsider.com/pictures-of-pompeii-italy-2015-8?utm_content=buffer01120&utm_medium=social&utm_source=facebook.com&utm_campaign=buffer
http://archaeology.org/issues/182-1507/trenches/3364-trenches-villa-of-the-mysteries
http://www.historyextra.com/feature/z-life-pompeii?utm_source=Facebook+referral&utm_medium=Facebook.com&utm_campaign=Bitly
http://www.ancient.eu/pompeii/
http://www.historyextra.com/article/international-history/5-facts-about-pompeii?utm_source=Facebook+referral&utm_medium=Facebook.com&utm_campaign=Bitly
http://www.archaeology.org/news/3109-150323-pompeii-villa-mysteries
https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2014/07/23/zamanin-durdugu-yer-pompei/
https://sites.google.com/site/ad79eruption/
harika bir çalışma. teşekkürler
ReplyDeleteHarika çalışmanız için teşekkür ederim.
ReplyDelete