Dünya üzerinde bilinen ilk iki
tekerlekli araç, Baron Karl de Drais de
Sauerbrun tarafından tahta malzemeden geliştirilen ve 6 Nisan 1818’de
Paris’te sergilenen ‘drezin’ dir. Bu aracın hareket edebilmesi için binicinin
yerden destek alması gerekiyordu.
İskoç Kirk Patrick McMillan’ın
1839 yılında pedalı bulmasıyla bisiklet bugünkü görünümü andırmaya başladı. Temel
ilkesi günümüze değin değişmeden kalan ilk kullanışlı mekanizmayı ise 1861’de
Fransız Pierre Michaux geliştirdi. Michaux, oğlu Ernst ile birlikte
geliştirdiği ‘Velospid’ adıyla tanınan tahta ve demirden yapılmış araçtan 142
tane üreterek piyasaya sürdü.
Michaux’un oğlu Ernest
Michaux ve Michaudine velocipede
Tekerleklerin sert lastikle
kaplanıp demirin çıkarılması sayesinde bisikletin sürati arttı. İlk resmi bisiklet yarışı
1869’da Paris-Rouen arasında düzenlendi. İngiliz James Moore’un 10 saat 23
dakika ile kazandığı 126 kilometrelik bu yarış bisiklet sporunun başlangıcı
olarak kabul edilir. Bu yarışın katılımcıları arasında dört Fransız kadın da
vardı. ABD’deki bisiklet yarışları ise 1878 yılında düzenlenmeye başladı.
Bisiklet yarışları, 1890’larda
Avrupa’nın pek çok ülkesinde ilgi duyulan bir yaz sporu haline geldi. Fransız Maurce Garin'in kazandığı, ilk
klasik yol yarışı olan Fransa Turu’nun birincisi 1903 yılında düzenlendi. Bisikletin hızla yaygınlaştığı diğer
bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde bisiklet üretimi 1869 yılında başladı. 1896 yılına kadar 300 değişik firmanın ürettiği 1 milyon dan fazla
bisikletin kullanıldığı belirlenmiştir.
Osmanlı Devleti’ne bisiklet, 19.
yüzyılın sonlarında girmiş, gördüğü ilgi üzerine kullanımı kısa sürede yaygınlaşmıştır.
Kamu hizmetlerinin daha hızlı bir şekilde yerine getirilebilmesi için öncelikle
posta, polis ve ordu teşkilatında kullanılmıştır. Başta İstanbul, İzmir ve
Selanik olmak üzere büyük şehirlerde bisiklet yarışları yapılmıştır. II.Meşrutiyetten sonra yaygınlaşan bisiklet cemiyetleri Cumhuriyet döneminde daha organize
şekilde varlığını sürdürmüştür. 1923 yılında Bisiklet Federasyonu’nun
kurulmasının ardından Milli Takım oluşturulmuştur. Türk bisikletçiler ilk defa
1924 Olimpiyatları’na katılmak üzere Paris’e gitmiş ancak yarışamamıştır.
Yarıştığımız ilk Olimpiyat 1928 Amsterdam Olimpiyatları olmuştur.
Osmanlı’da İlk Bisiklet
Bisikletin Osmanlı ülkesine
girişi, Avrupa’da yaygınlaşmasının hemen ardından olmuştur. Tarik gazetesinin
31 Ağustos 1885 tarihli sayısındaki habere göre Tomas İstefanis adında
bir Amerikalı, yanındaki bisikletiyle önce İstanbul’a gelmiş, daha sonra İzmit
üzerinden beş günlük bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşmış ve oradan da
Yozgat üzerinden Sivas’a geçmiştir. Gazetedeki haber şu şekildedir: 'Mösyö İstefanis adında bir Amerikalı’nın
velospid ile seyahat ve Dersâa’det’e muvasalatıyla (ulaşmasıyla) buradan dahi
hareket ettiğini yazmış idik. Ankara’dan yazıldığına göre mûmâ-ileyh İzmit’ten
5 günde şehr-i mezkûra muvasalat ve Vali Paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyet
ve binlerce ahali merkûmun hareketini temaşa etmişler ve merkûm kendisine
yapılan rica üzerine 3 defa şose üzerinde velospid ile yürüyüp 1200 yarda
mesafeyi 2 dakika 14 saniyede kat etmiştir. Merkûm bilahare vali paşa
hazretleri ile memûrin-i vilâyetten veda idüp Yozgat’a mütevecciye-i azimet
olmuş (yönüne gitmiş) andan dahi Sivas’a azimet etmiştir'
Basında birçok yazı ve karikatüre
konu olan ve şeytanarabası adı takılan bisiklete 1950’lere kadar velospit veya velespit denmeye devam edildi. Bisikletle ilgili bilgileri önce basından
öğrenen İstanbul halkı bu yeni icadı velospid adıyla tanıdı. Velospid adı,
Fransızca Vélocipéde kelimesinin halk arasında hatalı telaffuzuyla oluşmuştur.
Batı Avrupa’da velospid üç
tekerlekli çocuk bisikleti anlamını kazanırken 1901’de İkdam gazetesinde gazeteci
Ali Kemal ‘derrace’ adını öneriyordu. Nitekim Osmanlı’da bisiklet için yaygın
olarak velospid tabiri kullanılsa da bunun yanı sıra Ali Kemal’in önerdiği ‘Derrace’
deyimi de kullanılmıştır. 1906’da Bulgaristan’daki bisiklet cemiyetleri bisiklete
binen kimseler anlamına gelen ‘Derrace-i Süvaran’ olarak adlandırılmışlardır. İstanbul’a
ilk bisikletler 1880’lerde ithal edilmeye başlanmıştır. İstanbul’a gelen
bisikletlerin sayısının artmaya başladığı 1890-1895 yılları arasında İstanbul sokaklarından
bir bisikletlinin geçtiğini görmek, İstanbullular için meraklı bir seyirdi.
Bisikletin ilk görülmeye başladığı dönemlerde bisiklet kullananlar monden
(yüksek sosyete yaşamını seven) tipler olarak alaya alınmış, zaman zaman ilk biniciler
züppelikle suçlanmıştır. Servet-i Fünun dergisi yazarı Ahmet İhsan, 1893
yılında İstanbul’da düzenlenen nizami olmayan bisiklet yarışından
bahsetmektedir. “Bilmem hatırlarda mı?
Sohbetlerimizin birinde velospidden bahsederken belki pek yakında Kuşdili
Çayırında bir velospid yarışı görürüz demiştik. Zannımız pek çabuk hakikat
oldu, ama yarış Kuşdili Çayırı yerine Tepebaşı Bahçesi’nde oldu. Yarışmanın
esası bahçe etrafını bir saatte 120 defa devretmekti. Bu müsabakayı ortaya
çıkaran Mösyö Ortek, bir saatte ancak 104 defa devredebildi. İstanbul’un yeni velospidçilerinden
Fernand isminde bir ehl-i zevk de 120 defa devrederek galebe çalmaya muvaffak
oldu. İki tekerlekli arabasına süvar olarak bahçede dolaşan Ortek’in yarışı kazanmak
için helecan ile bacak salladığını, çırpındığını görmek hakikaten pek gülünç
idi.”
1894 yılında bir Avrupa
gazetesinde yayınlanan, ordularda velospid kullanımını konu alan inceleme yazısı, tercüme
edilerek Sultan II.Abdülhamid’e sunulmuştur. 1895 yılında İstanbul’da sayıları
artmaya başlayan bisikletlerden biri saraya takdim edilirken diğer yandan
Şehremaneti bisiklet kullanımının düzenlenmesi için harekete geçmiştir.
Şehremaneti, İstanbul Beyoğlu'nda
bisiklet ile dolaşanların sayısının artması üzerine bunların yasaklanmasını ve
Taksim-Şişli yolu haricinde dolaşmalarına müsaade edilmemesi için 2 Ocak 1895 tarihinde
Dâhiliye Vekaleti’ne başvurmuştur. Dâhiliye Vekâleti de Şehremaneti’nin bu
talebini Sadaret Makamı’na sunmuştur. Sadaret Makamı durumu değerlendirmiş ve
Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği cevapta bu yolda gidip gelenlerin şimdiye kadar
bir sakınca doğurmadığı bildirildiğinden yasaklanmasını uygun görmeyerek şu
notu eklemiştir: “Her ne kadar bunların
dar sokaklardan geçemeyeceği bilenmekteyse de geçenler olduğu halde belediye
çavuşları marifetiyle ötekine berikine çarpıp bir kazaya neden olmamaları için
uygun bir dille ikaz edilmesi şimdilik yeterli olacaktır.”
1896 yılında Levantenler ve gayri
Müslimlerin yanında Türk ahaliden de yakın şehirlere bisikletle yapılan geziler
dönemin gazetelerine haber olmuştur. O yılın Haziran ayında İstanbul’lu Şakir
Bey üç arkadaşıyla İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da 7,5 saatte Bandırma’ya
gitmişlerdir.
1985’te Viyana’daki bisiklet
cemiyetlerinin girişimi ile Viyana–İstanbul arasında bir bisiklet yarışı düşünülmüş,
ancak Alman Wolff Ajansı’nın haberine göre bu yarış ertelenmiştir. Daha sonra
Viyana Belediye Başkan Yardımcısı Doktor Alber Rinhetr’in girişimiyle kurulan
bir komite; Belgrad, Niş, Sofya, Filibe ve Edirne yoluyla İstanbul’a ulaşılacak
bir gezi planlamıştır. Viyana’da ortaya çıkan bu organizasyon fikrine
Avusturya’nın İstanbul başkonsolosu Bonri de destek vermiş, hatta bu komitenin
kurulmasından dolayı sarayın en küçük Şehzadesi de memnuniyetini belirtmiştir. Komite,
bu gezide Osmanlı ülkesine getirilecek bisikletlerin ithalat ve ihracat
vergisinden muaf tutulması için talepte bulunmuştur. Ayrıca bisikletlerin
geçecekleri yolların keşfi için yarış öncesinde Viyana’dan yola çıkacak kişilere
kolaylık sağlanmasını da talep etmiştir. Sadaret Makamı, Avusturya sefareti
aracılığıyla iletilen bu talebi olumlu karşılamış, kafilenin getireceği
bisikletlerden vergi alınmayacağını bildirmiştir.
Selanik Hipodromunda Bisiklet Yarışları
Osmanlı ülkesinde başkent
İstanbul’un dışında bisikletin yaygın olarak kullanıldığı şehirler Osmanlı’nın Batı’ya
açılan penceresi konumunda olan Selanik ve İzmir’dir. Avrupa’da günümüze kadar
devam eden yol yarışlarından önce
Osmanlı ülkesinde de pistte bisiklet yarışlarının düzenlendiği görülmektedir.
Fransa Bisiklet Turu 1903, İtalya Bisiklet Turu 1909 yılında başlarken Osmanlı
döneminde ilk bisiklet yarışları 1897’de Selanik’te düzenlenmiştir. Selanik’te
Depo Harici diye anılan mahallede pisti topraktan, yüksek virajlı, ahşap
tribünlü bir velodrom bulunuyor ve yarışlar bu pistte yapılıyordu. Bu
yarışlarda Nobile isminde bir Fransız öğretmeni, Modyano Efendi ve Enver
Paşazade Mustafa Bey de yer almıştır. Selanik’teki Kışla önünde yapılan
yarışlarda da yer alan Mustafa Bey, daha sonra İstanbul’da düzenlenen yarışlara
da girmiştir.
Osmanlı’da 1900’lerin başında her
türlü toplu faaliyetlerde olduğu gibi sportif müsabakalar için de başkent
İstanbul’dan izin alınması gerekliydi. Bu durumun tüm ülkeye bildirilmesi için 25
Ekim 1901 tarihinde at ve bisiklet yarışlarıyla güreş müsabakalarının izinsiz
yapılmayacağı bütün vilayetlere tebliğ edilmiştir. 1902 yılında Selanik'teki
hipodromda bisiklet ve koşu müsabakası yapılmasına izin verilmesi için de talepte
bulunmuştur. Bu konuda polisin bir sakınca görmediği ancak daha önce bu tip
yarışlar için izin alınması gerektiği telgrafla bildirildiğinden konunun 24
Mayıs 1902 tarihinde Sadaret makamının olurlarına sunulduğu anlaşılmaktadır.
İstanbul’da İlk Bisiklet Yarışları
İstanbul’da ilk bisiklet
yarışması 18 Ağustos 1895 tarihinde yapıldı. Tarabya’daki bu yarışma beş ayrı mesafede
düzenlendi ancak Türklerden katılan olmadı. Servet-i Fünün Dergisi bu yarışmayı
şöyle anlatmaktadır: “Şehrimizde ilk defa
yapılan şu velospid müsabakasından gerek yarışçılar ve gerekse seyirciler
ziyade memnun oldukları için gelecek Pazar günü tekrar yarış yapılacak ve kazananlara
ödüller verilecektir.”
Bu dönemde Avrupa merkezlerinden
İstanbul’a bisiklet ithal eden satıcıların, yarış pisti yaparak tanıtıma yöneldiklerini
gözleniyor. Bazı girişimciler, İstanbul’da Tepebaşı’nda yaptırdıkları beton
pistlerde bisiklet yarışları düzenlemeye başlıyor. 1908 öncesinde yarışların
ünlüleri Mustafa Bey ile Nobile ve Medyano efendilerdi. Ancak halkı bisiklete heveslendirmek
ve satış yapabilmek amacıyla iddialı bahisler halinde düzenlenen bu yarışlar
sportif bir faaliyet olarak değerlendirilmemekle birlikte, İstanbul’da
bisikletin tanıtımı açısından önem taşımaktadır.
Beyoğlu Ağa Camii civarında
bisiklet acenteliği yapan Leon ile caminin yakınındaki Ragıp Paşa Hanı içinde
bisiklet ticareti yapan Papazyan adlı tüccarların girişimiyle Tepebaşı’nda şimdi
otopark ve TRT binası olan alanda bir bisiklet pisti yapılmıştı. Yaklaşık 5 metre
genişliğinde ve virajları tahtadan yapılma bu pistin uzunluğu 250-300 metre
kadardı. Burada düzenlenen yarışlar daha sonra bahis oyunu şeklini alınca
yasaklandı. Tepebaşı yarışları yasaklanınca bu gruplar mesafesi 30 kilometreyi
bulan Kâğıthane yarışlarında mücadele etmeye başladı.
İstanbul’da bisiklet yarışları 1908
yılında II.Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden canlandı. Bisiklet sporuna
faaliyeti arasında ilk yer yeren kulüp Fenerbahçe oldu. 1912 yılında
Fenerbahçeli bisikletçiler Vecdi, Şinasi ve Alber Beyler, Türkiye’de düzenlenen
ilk bisiklet yarışlarında şampiyonlukları aralarında paylaştılar.
1912 ve 1913 yıllarında
düzenlenen spor bayramlarında bisiklet yarışları da yer aldı. 1914 yılında Cuma
Birliği Bayramı’nda bugünkü Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu Union Clup
Sahasında düzenlenen beş turlu yarışı Fenerbahçe kulübünden Vecdi Çağatay
kazandı. 1912 yılı sonrasında düzenlenen yarışlarda Galatasaray kulübünden
Trapezci Daniş ve ünlü şair Ruşen Eşref beylerin isimlerine rastlanmaktadır. I.Dünya
savaşı yıllarında bisiklet yarışlarında duraklama görülür. Ülkenin içinde
yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla bisiklet ithalatı kesilirken, mevcut
bisikletler için de yedek parça ve özellikle lastik sıkıntısı yaşanmaktaydı.
İzmir’de Bisiklet Yarışları
19. yüzyılın sonlarında Avrupa’daki
yenilikler, İzmir’deki levanten aileler aracılığıyla Osmanlıya getirilmeye
başlanmıştır. İzmir’de yayınlanan Ahenk gazetesine göre İzmir’de bisikletin ilk
görüldüğü tarih 1885’tir ve bu dönemde gayrimüslimlerden oluşan bisiklet
meraklılarının sayısı 200’den fazladır. İzmir’de bisiklet kullanma konusunda
başarılı olan ilk Türk Kunduracı Ali Efendi olmuştur.
İzmir’de ilk bisiklet yarışması
15 Mayıs 1895 tarihinde yapılmıştır. Ahenk gazetesindeki habere göre altısı
bisiklet, dokuzu yaya koşusu olmak üzere on beş yarışma yapılmış, bisiklet
yarışlarından beşini Karşıyakalı Petriçe isimli bir sporcu kazanmıştır.
Düşmeden yavaş bisiklet sürme yarışını İstinaf Mahkemesi (Üst mahkeme) üyesi
Dedeyan Efendi’nin oğlu kazanmıştır.
İzmir’in levanten aileleri, 1897 yılında
ilk kez bir şehirlerarası bisiklet yarışı düzenlemiştir. İzmir’de 1900 yılından
itibaren Rum kulüplerinin düzenlediği spor oyunlarında bisiklet de yer almaya
başlamıştır. 1901 yılında İzmir Valisi Kamil Paşa’nın himayelerinde gerçekleşen
5.Panionios Yarışları Bornova’da düzenlenmiş ve İngiliz bisikletçiler tüm
dereceleri almıştır. Bir yıl sonraki 8,5 kilometrelik Pınarbaşı-Bornova yarı
maraton yarışında ilk kez Osmanlı vatandaşı Rum Luca Venizelos birinci
gelmiştir. Bu yarışlarda Mustafa Süleymanoviç isimli bir Müslüman 17 kilometrelik
yarışta ikinci olmuştur.
1907 yılında onbirincisi
düzenlenen Panionios Spor Oyunları 20 Mayıs günü Buca Paradiso alanında yapılmıştır.
Oyunlarda atletizm yarışları dışında bisiklet yarışları da yer almıştır.
Oyunlara Panionios, Apollon, Pelops, İstanbul Tatavla, İstanbul Rum Jimnastik,
İstanbul Rubtiyon Mektebi, Atina Panhellenik, Atina Nasyonal Jimnastik, Ayvalık
İolikos, Patra, Pire, Patras, Pan Ahaikos, Kahire İfiko, İzmir İdmanperveran
kulüpleri katılmıştır. Bornova’daki bisiklet yarışlarının 1923 yılına kadar
sürdüğü görülmektedir. Bu yıl yapılan Bornova'daki bisiklet müsabakasında
birinci gelen İngiliz Vitali'nin oğluna madalya verilmesi, devletin resmi
belgeleri arasına girmiştir.
Bulgaristan’da Bisiklet Cemiyetleri
1900’lü yılların başında Osmanlı
İmparatorluğu’na bağlı bulunan Bulgaristan’da bisiklet yarışları düzenlemek
amacıyla cemiyetlerin kurulduğu görülmektedir. Bu cemiyetlerin bazıları, Balkan
Savaşlarına uzanan süreç öncesinde ayrılıkçı siyasi çalışmalar içinde
bulunmuştur.
1906 yılında Başkent İstanbul’la
yapılan bir yazışmaya göre, Bulgaristan'ın çeşitli şehirlerinde bulunan Derrace
Süvaran (Bisikletçiler) Cemiyetleri'nin önceki sene Köstendil’de olduğu gibi bu
sene de Filibe’de bisiklet yarışları düzenleyecekleri bildirilmiştir. Sofya’da
kurulan Sofya Derrace Süvaran Cemiyeti, 1907 yılının Ağustos ayında Romanya
Derrace Süvarileri’ni davet etmiştir. Bisikletçiler Haziran ayı sonlarında Sofya’ya
gelmiş ve bir kaç gün kalmışlardır. Ancak bisikletçilerin bu toplantılardan
bazılarının siyasi içerikli hale dönüştürdüğü görülmektedir. 1907 yılında
Plevne’de toplanan Bulgaristan bisikletçilerinin yaptıkları toplantıda
programları dışına çıkarak Osmanlı Devleti aleyhinde yaptıkları davranışlar
adli takibat konusu olmuştur. Bulgar bisikletçiler, ülkelerinin 1908 yılındaki
bağımsızlık ilanı öncesinde milliyetçi fikirlerini spor aracılığıyla dile
getirerek sporu siyasete alet etmişlerdir.
Bisiklet ile ilgili ilk yayınlar
Bisikletin yaygınlaşmasıyla
birlikte Osmanlı’da gazete ve dergilerde tanıtıcı yazılar yayınlanmaya başlarken
bisikletle ilgili kitaplar da basılmıştır. Türkiye' de bisikletle ilgili ilk
kitap olan ‘Velospid ile Bir Cevelan
(Gezinti)’ bir seyahatnamedir. Ahmed Tevfik’in 1900 yılında yayınladığı bu
eserinde, İstanbul–Bursa arasında bisikletle yapılan bir gezinin öyküsünü
anlatır. Ahmed Tevfik, önsözde bisikletin yararları, sağlıkla olan ilişkileri
ve adabı üzerinde durduktan sonra şöyle devam eder: “Mesela bisikletinize binmiş gidiyorsunuz. Karşıdan tanımadığınız
birisi de aracı ile geliyor. Bir boru sesi ya da çıngırağın uzun bir ahengi ile
onu selamlamak mecburiyetini hissedersiniz. Bazen selam ile kalmayıp çark
ederek ya da manevra yaparak, beraberce yola devam edersiniz. Bu suretle sohbet
edip ahbap olursunuz. Yahut her ikiniz de inerek ‘nereden teşrif?’, ‘Siz ne
cihete yahu?’ gibi kelimelerle konuştuktan sonra, makinelerinize binersiniz.”
Bisikletle ilgili Osmanlı’da
yayınlanan ilk kitaplardan biri de genel bir kullanım ve başvuru kılavuzu olan ‘Bisiklet Meraklılarına Yadigâr’ dır.
Dönemin şartlarında bir yayın yapabilmek için gerekli olan izni alabilmek için kitabın
yazarı Mülazım Ali İhsan Efendi uzun bir denetim sürecinden geçmiştir.
Eserin havale edildiği Maarif
Nezareti Teftiş ve Muayene Heyeti 15 Ekim 1903 tarihinde ‘tabı mahzurdan salim’ ibaresi ile bir sakınca görmemiştir. Ancak
bir üst makam olan Tetkik-i Muvaffakat-ı Aliyye makamına havale edilmiştir. Bu
makam ise yaptığı tetkik sonucunda basılması yönünde karar vermiştir. Ancak
kurul kitabın diğer iki nüshasının tetkikinde dikkat ve itina gösterilmesini
istemiştir. Kitap 17 Kasım 1903 tarihinde Maarif Vekaletine bağlı olan Teftiş-i
muayene heyetine geri gönderilmiştir. Bütün bu aşamalardan sonra ise eser
basılması için olur almak amacıyla 4 Aralık 1903 tarihinde Dahiliye Vekaletine
gönderilmiştir. Ardından gerekli izin gelmiş ve kitabın basım ve dağıtımı gerçekleşmiştir.
Sabah gazetesi yazarı Nat Pinkerton, cinayet romanları serisinin beşinci
kitabının çevirisi olan Bisikletli Zebani’yi, 1911’de yayınlanmıştır. Bisiklet yeni görülmeye başladığı
yıllarda şairlere de ilham kaynağı olmuş, Tevfi Fikret, Servet-i Fünun
dergisinde Bisiklet adlı sonnet (İki
dörtlü ve iki üçlüden oluşan, on dört dizeli bir Batı şiir türü) tarzında bir şiirini
yayınlanmıştır.
Ulaşım Aracı Olarak Bisiklet
1907 yılında İstanbul’da
kullanılan bisikletler Belediye teşkilatı tarafından kayıt altına alınmaya çalışılmıştır.
Her bir bisiklete numara verilerek sahibi ve binicisinin adı Şehremaneti ve
Zaptiye Nezareti'nde tutulan deftere kaydedilmiştir. Kayıt sırasında işlemler
için her bisikletten yarım lira rüsum (vergi) alınmıştır. Bisikletin 1913 zabıta talimatnamesinde
bir taşıt aracı olarak tanımlandığını görüyoruz. Talimatnamede velospid, bisiklet
ve el arabaları için ruhsatiye varakası, daire ve sıra numaraları alınması,
ayrıca gece yakmaya mahsus fener ve arkaya takılacak kırmızı fener
bulundurulması hükmünün getirildiği görülmektedir. 1914 yılında Galata Köprüsü
geçiş ücretleri arasına bisiklet de dahil edilmiştir.
Posta Teşkilatında Bisiklet
1900’lü yılların başında
Osmanlı’da posta teşkilatında da bisikletin kullanılmaya başladığı
görülmektedir. Posta teşkilatında etkili bir şekilde kullanılan bisikletlerin
emniyet teşkilatına da örnek olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. 18 Eylül 1909
tarihinde Emniyet Umum Müdürlüğü, Posta ve Telgraf Müdüriyeti’nden teşkilatının
kullandığı bisikletlerle ilgili bilgi talep etmiştir. Posta ve Telgraf
Müdüriyeti’de posta dağıtıcılarının kullandığı bisikletlerin nerden ve kaça
alınabileceği ile ilgili şu bilgileri vermiştir: ‘Posta teşkilatının bisikletleri iki çeşittir. Bunlardan kırmızı renkli
olanları İngiltere’nin Birmingham şehrinde kurulu Union fabrikası ürünüdür.
Kırmızı boyalıdır ve yaldızlı markasının içinde VAY harfleri vardır. Her biri
Mecidiye 20 kuruştan 1200 kuruş karşılığında Beyoğlu Telgraf Merkezi
memurlarından Ahmet Robenson aracılığıyla doğrudan fabrikadan alınmıştır. Bisikletlerin
yanında uzun bir hava tulumbası, küçük bir korna, bir vida ve yağdanlık olmak
üzere toplam 5 parçadan oluşan bir set vardır. Diğer siyah renkli bisikletler
ise satan bayinin verdiği bilgiye göre İngiltere’de üretilmiştir. Tekerlek
lastiklerinin yuvası yeniklidir. Bunlar da her biri Mecidiye 20 kuruştan 660
kuruş karşılığında Şehzadebaşı’nda ve Yeni Cami yanında mağazaları bulunan
Mehmed Salim Efendi’den alınmıştır. Bisikletlerin yanında bir çelik vida, akort
parçası, bir İngiliz anahtarı, bir tornavida, bir yağdanlık, bir korna, uzun
hava tulumbası olmak üzere 9 parçalık levazımatı vardır. Bisikletler iki aydan
beri posta dağıtıcıları tarafından kullanılmaktadır. Bugüne kadar herhangi bir
şikâyet gelmemiştir.’
Polis Teşkilatında Bisiklet Kullanımı
Osmanlı’da II.Meşrutiyet
sonrasındaki yıllarda birçok vilayette polis teşkilatına bisiklet alınması için
girişimlerde bulunulduğu konuyla ilgili yapılan yazışmalardan anlaşılmaktadır.
Selanik Polis Müdürlüğü’ne bağlı merkezî ve önemli karakollardaki polislerin işlerini
hızlandırmak için bisiklet satın alınması ve bisiklete binecek personelin
eğitilmesi için Defterdarlıktan kaynak talep edilmiştir. Yine aynı dönemde Kosova
Vilayeti’nde polisler için altı adet bisiklet alınması için talepte
bulunulmuştur. Kırşehir’de de polis teşkilatında kullanılmak üzere iki adet
bisiklet talep edildiği ilgili yazışmalardan anlaşılmaktadır. Polis memurları
için yurt dışından ithal edilen ve her bir merkez için sayıları 4 ile 10
civarında olan bisikletler için Gümrük Vergisi alınmaması yolunda 1909 yılında
girişimlerde bulunulduğu görülmektedir. 1910 yılında Sakız adası halkından
Filesko Efendi, Sakız Polis İdaresine bir adet velospit hediye etmiştir. Bu
konuyla ilgili başkentle yapılan yazışmada merkezin memnuniyeti dile getirilmiştir.
1912 yılında Kayseri Polis Merkez Memurluğu, fotoğraf makinesi ile birlikte
bisiklet talep etmiştir. 1914 yılında Ankara Polis Müdüriyeti için motorlu ve
motorsuz bisiklet alınmasını talep etmiştir. 1914 yılında Polis adaylarının eğitimi
için bisiklet satın alınmıştır. Merkezden Bolu sancağında demirbaş eşya
kapsamında satın alma veya bağış yoluyla alınan herhangi bir bisiklet olup
olmadığıyla ilgili bilgi sorulduğu, 1914 yılında yapılan yazışmadan
anlaşılmaktadır. Emniyet Umum Müdürlüğü’nde 1919 yılında bir bisiklet bölüğü kurulmuştur.
Bu bölüğün kurulması için bisiklet kullanacak kabiliyette on iki kişi
seçilmiştir.
Ordu da Bisiklet Kullanımı
Osmanlı’nın son yıllarında ordu
teşkilatında da bisiklet kullanıldığı, bisiklet alımları için yapılan yazışmalardan
anlaşılmaktadır. Üçüncü Ordu-yu Hümayun Müşiriyetinden Rumeli Vilayeti Şahanesi
Müfettiş-i Umumiyesi Canib-i Samisi’ne 1909 yılında yazılan yazıda Ordu-yu
Hümayun için 6 tane bisiklet alınması için gerekli 7,776 kuruşun Manastır
Defterdarlığı tarafından ödenmesi talep edilmiştir. 1915 yılında jandarma
piyadelerinin kullanımı için bisiklet alınmıştır. Ordu içinde bisikletli
birliklerin de yer aldığı arşiv belgelerinde kayıtlıdır. 1918 yılına ait bir
belgede Süvari Bisiklet Taburu’ndan bahsedilmektedir. Buna göre Antalya’ya
gelmek üzere yola çıkan Süvari Bisiklet Taburu, gizli bir yere sevk edilmiştir.
Abdülhamit’in Amerika Birleşik
Devletleri ordusunda kullanılmaya başlanan bisikletlerle ilgili 1894 yılında
bir araştırma başlattığı anlaşılmaktadır. 21 Ekim 1894 tarihinde Amerika
Birleşik Devletleri’nin İstanbul Sefareti tarafından dönemin padişahı II.Abdülhamit’e
ordularda bisiklet kullanımını konu alan bir ariza (yüksek bir makama sunulan
belge, mektup) sunulmuştur. Bu arizaya bisikletle ilgili teknik bilgiler içeren
bir gazete kupürünün tercümesi de eklenmiştir. Mütercim Sırrı tarafından
Türkçe’ye tercüme edilen bu belgede Amerika Birleşik Devletleri Sefiri, şu
ifadelere yer vermektedir: ‘5 gün içinde
600 mil mesafe kat ederek icra olunan tecrübenin özeti ile ordularda kullanmak
için bisikletin en başarılı olanı hakkında (ABD) Harbiye Nazırı’na sual
yönelttim. 165. sayfasındaki velospidlerin resimlerinin bulunduğu “Journal de
Importatium” adlı gazete nüshasını da sunarım fakat bu resimlerdeki
bisikletlerin ordularda kullanılanlardan olmadığını zannediyorum. Bunların
Amerika’da imallerine dair alacağım bilgiyi daha sonra arz edeceğim.’
Ordu dışında bazı bakanlıklar
bünyesinde de memurların hızlı hareket etmeleri için bisikletin kullanıldığı
görülmektedir. Bu bisikletlerin alımı için yapılan yazışmaların birinde, 1915
yılında Dâhiliye Nezareti kavaslarınca (hizmetli) kullanılmak üzere gerekli
bisikletin alımı için ödenek bittiğinden, gelecek senenin ödeneğinden
karşılanmak üzere bisikletin teslim alındığı kaydedilmiştir.
Cumhuriyet Döneminde Bisiklet
Cumhuriyetin döneminde bisiklet
gündelik hayatta daha çok yer bulmaya başlarken, sportif anlamda da gelişmeler
yaşanmış, sporcu ve yarışma sayısı artmıştır. Türkiye İdman Cemiyetleri
İttifakı’nın (TİCİ) 22 Mayıs 1922 tarihinde tüzel kişilik kazanmasının ardından
1923 yılında Bisiklet Federasyonu (Bisiklet Heyet-i Müttehidesi) kurulmuştur.
Aynı yıl Uluslararası Amatör Bisiklet Federasyonu (FIAC) üyeliğine kabul edilen
federasyon, bisiklet sporunun ülke çapında gelişmesine önemli rol oynamıştır.
İlk Federasyon başkanı, bisiklet sporunun öncülerinden Muvaffak (Menemencioğlu)
Bey’dir. Muvaffak Menemencioğlu 1928-1932 yılları arasında Fenerbahçe Spor
Kulübü başkanlığını, 1926-1931 yılları arası Türkiye Futbol Federasyonu
başkanlığı yapmıştır. Cambaz Fahri,
Cavit Cav Bey ve Raif Bey, dönemin ilk milli takımını oluşturmuş ve 1924 Paris
Olimpiyat Oyunları’na hazırlanmışlardır. Paris’e kadar giden Türk
bisikletçiler, yarışmaya uygun bisiklet alınması için yeterli ödenek
bulunamadığı için olimpiyatlarda ülkeyi temsil edememiştir. Üç Türk
bisikletçisi olimpiyatlara katılamasa da Muvaffak Menemencioğlu’nun çabalarıyla
Paris’teki bir bisiklet fabrikasında staj yapmış ve bisiklet mekanizmasını daha
yakından tanıma imkânı bulmuştur.
Türkiye’de ilk büyük yol yarışı,
1924 yılında Ege Gençlerbirliği Kulübü tarafından Fethiye-Antalya arasında
düzenlendi. İlk Türkiye Bisiklet Birinciliği ise 1924 yılında Ankara’da
Muhafızgücü Spor Alanı’nda yapıldı ve yarışı Cavit Bey (Cav) kazandı. Cavit
Bey, Türkiye’nin ilk sürat ve mukavemet yarışı şampiyonu olmuştur. 1926’da
İstanbul’da ilk Türkiye Bisiklet Şampiyonası yapıldı ve Cavit Bey hem sürat,
hem de mukavemet dallarında ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında
bisiklet kullanımı yaygınlaşırken nadir de olsa adli kayıtlara giren olayların yaşandığı
görülmektedir. 1925 yılında İtalyan vatandaşı on yedi yaşındaki Giovanni
Boragine ile Vassil isimli şahısların Büyükdere'de ruhsatsız bisiklete
bindiğinden dolayı belediye çavuşu tarafından tutuklanıp polise teslim
edilmiştir. Polis tutanağında iki tekerlekli bisiklete bindiği belirtilen
Boragize isimli genç daha sonra birkaç karakol dolaştırıldıktan sonra akşam
saat 9’da serbest bırakılmıştır. İtalya sefaretinin de dahil olduğu olayda
sorumluluğu olan zabıta memuru için gerekli işlemin yapıldığı kaydedilmiştir.
Bisiklette Türkiye’deki ilk milli
karşılaşma, 1927’de Taksim Stadı pistinde Bulgaristan ile yapılmıştır. Bu yarışmada
Bulgar ve Türk bisikletçiler birincilikleri eşit sayıda paylaşmışlardır. Türk
Milli Takımı 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na katılmıştır. Bu olimpiyata katılan
bisikletçiler Cavit Cav, Galip Cav, Yunus Nüzhet Unat ve Tacettin Öztürkmen,
serilerinde dereceye giremeyerek elenmişlerdir. 1928 olimpiyatları sonrasında Ege
Turu adıyla düzenlenen tur Türkiye’nin ilk uzun etaplı turudur. Daha sonra
1938’de İstanbul-Edirne-İstanbul etabı düzenlenmiş, bu etap 1939, 1941 ve
1942’de tekrarlanmıştır.
1929 yılında Bisiklet Federasyonu’nun
kaldırılmasıyla bisiklet sporunda duraklama devresi yaşandıysa da 1933 yılında
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Genel Kongresi’nin kararı ile Bisiklet
Federasyonu yeniden kuruldu. Türk bisikletçilerinin varlık gösterdiği ilk
yarış, 1935 yılında koşulan Romanya Turu oldu. Bükreş-Braşov etabını Türk Milli
Takımı’ndan Kirkor Cambaz birinci, Talat Tunçalp de ikinci sırada bitirdi.
1936 yılında Berlin’de yapılan
Olimpiyat Oyunlarında Türk Milli Bisiklet Takımı, dereceye giremedi. 30 bisikletçinin
katıldığı 100 kilometrelik yol yarışında Talat Tunçalp son metrelere ön
sıralarda girmesine rağmen yaşadığı talihsizlikleri yüzünden sonuncu oldu. 1937 yılında Orhan Suda katıldığı
Moskova yarışında ikinci oldu. Halkevleri programına giren bisikletin yaygınlığı
hızlandı. 1938 yılından itibaren düzenlenmeye başlayan İstanbul – Edirne –
İstanbul yol yarışı, Türk bisiklet sporuna ayrı bir renk katmıştır. İkinci
Dünya Savaşı yıllarında bisiklet sporu yedek parça ve lastik sıkıntısıyla
durgunluk dönemine girmiştir.
1948 Londra Olimpiyatları’na
katılan dört Türk bisikletçisi, 195 kilometrelik yol mukavemet yarışını lastik
patlaması ve mekanik arızalar nedeniyle tamamlayamamıştır. Türkiye’de bisiklet sporunun
gelişmesi için çaba sarf edenlerin başında gelen Cavit Cav, 1961 yılında bisiklet
üreten bir fabrika kurar ancak başarılı olamaz. Türkiye’nin ilk yerli
bisikletlerini, 1963 yılında İzmir’de kurulan Bisan A.Ş. üretmeye başlamıştır.
İlk Milli Sporcudan İlk Organ Bağışına : CAVİT CAV
Selanik göçmeni bir ailenin
çocuğu olarak 1905 yılında doğdu. Selanik’ten aklında kalan en büyük olay büyük
teyzesi Emine’nin, çok sevdiği bir arkadaşının oğluna süt annelik yapmış
olmasıydı. Cavit Cav ‘Ben teyzemin süt
verdiği Mustafa Kemal‘i hayatımda hiç görmedim, hep aileden biri olarak
hissettim ama hiç karşılaşamadım’ der.
Cavit Cav milli forma ile
Cavit Cav Aksaray semtinde
büyüyor. Göçmen ve yoksul bir ailenin çocuğu. Hep bir bisikleti olsun istiyor. İstanbul
surlarının dibinde maydanoz, soğan, sarımsak yetiştirip pazarlarda satarak para
kazanıyor. Ve sonunda kullanılmış bir bisiklet satın alıyor. Cavit Cav aynı
zamanda çocuk yaştan beri girişimci, Sultanahmet meydanında bisikletini
gençlere kiralamaya başlıyor. Kazandığı parayla da bisiklet sayısını artırıyor.
Sultanahmet Sanat Mektebinde
okurken boş zamanlarında Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan bisiklet yarışlarını
izliyen Cav, ilgi duyduğu bisiklet sporuna başlıyor. Tesadüfen Olimpiyatlar için seçme yapıldığını duyunca hemen katılmaya karar veriyor
ve yarışmada birinci oluyor. Olimpiyatlarda milli formayı giyme umuduyla yanıp
tutuşan Cavit Cav ile birlikte iki sporcumuz, bisikletin yarışma komitesi
tarafından verileceğini sandıklarından 1924 Olimpiyatları için Paris’e
bisikletsiz gidiyorlar. Gerçekle yüzleşince oradan bisiklet temin etmeye
çalışıyorlar ama ödenekleri olmadığı için muaffak olamıyorlar. Yarışmalara katılamayıp büyük bir hüsran ile geri dönüyorlar.
Cavit Cav, Paris dönüşü 1925 yılında, CAV Bisiklet atölyesini kuruyor.
Cav, 1928 Amsterdam olimpiyatları
öncesinde, zamanın Bisiklet Federasyonu Başkanı Muvaffak Menemencioğlu'nun yardımlarıyla
Paris'te gündüzleri bir bisiklet fabrikalarında usta olarak çalışıp, geceleri antreman
yaparak Olimpiyatlara hazırlanıyor. Üç sporcu arakadaşıyla birlikte 1928
Amsterdam Olimpiyatları’na Türkiye adına katılıyorlar ama maalesef bir derece
alamıyorlar.
Cav, bisiklet sporuna aktif
olarak 1932 yılına kadar devam eder ve yarıştığı dönemde tüm yarışların birincisidir.
1932'den sonra bisiklet sporuna hoca olarak hizmet eder. 1933-1942 arasında ise Bisiklet
ve Motosiklet Federasyon Başkanlığında bulunur.
1925 yılı Taksim
Stadı'ndaki atletizm pisti. Sağ başta Bisiklet Federasyonu Reisi Muvaffak
Menemencioğlu Bey, ortada çizgili formalı ilk pist ve mukavemet yarışlarının
birincisi Cavit Cav
Cav 1928'de Paris'te bisiklet
fabrikasındaki çalışması sırasında bilgisini artırır ve dönüşte atölyesini
büyüterek çocuk bisikletleri yapmaya
başlar. Daha sonra atölyesini İstanbul’dan Ankara’ya taşır. 1934 yılında kızı
dünyaya gelince bu kez kızı için bir çocuk arabası yapar. Bu ülkemizde yapılmış ilk çocuk arabasıdır. Ardından Kazım Karabekir
Paşa ikiz kızları için de aynı talepte bulununca seri çocuk arabası üretimine
başlar. 1940'a kadar Ankara'da çocuk arabası yapar. Sonra gene fabrikasını
İstanbul’a taşır. 1941 senesinden sonra çocuk arabası ve çocuk bisikleti üretimine
ağırlık verir.
Ankara’da bulunduğu dönemde engelli
bir çocuğun yardıma ihtiyacı olduğunu görünce Cavit Cav ülkemizin ilk yerli
tekerlekli sandalyesini yapıyor. O zamana kadar at arabalarıyla ya da eşeklerle
toplanan çöpler için de ilk çöp arabasını üretiyor. İşleri daha da büyütüp fabrikaya dönüştürmek amacıyla
1960’larda tefeciden borç para alır, ama işleri yürütemez ve iflas eder. Sıkıntıdan
kendisini içkiye verir. Çok sevdiği karısı ‘Eğer
içkiyi bırakmazsan evi terk ederim!’ der ve gider. Cav fabrikasını kapatıp, herşeyini satıp, borçlarını öder, hayata küsüp kimsesizler yurduna taşınır.
Ve Cavit Cav 1982’de Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde ağır hasta olarak yatmaktadır. Bir gazete haberi okur. Habere
göre Tıp Fakültesi öğrencileri Anatomi dersleri için kadavra bulamamaktadırlar.
Cavit Cav hasta yatağından vasiyetini yazıyor. “Ben Cavit Cav, göğsünde ay yıldızı taşımış, olimpiyatlara katılan
milli atlet, biliyorum artık çok ömrüm kalmadı. Bu yataktan kalkamayacağım.
Bedenimi bu ülkenin bilimi aydınlansın, gençler öğrensin diye kadavra olarak
bağışlıyorum.” Türkiye’nin ilk kadavra bağışıdır. Bedeni Ankara Tıp
Fakültesi Anatomi Bölümünde korunmaktadır.
Kaynakça
Mehmet SÜME, Selami ÖZSOY - Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Bisiklet
Sporu - Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 24 / 2010
Sunay Akın -
Geyikli Park
No comments:
Post a Comment