Sunday, March 22, 2015

Bisiklet ve Derrace-i Süvaran Cavit Cav

Dünya üzerinde bilinen ilk iki tekerlekli araç, Baron Karl de Drais de Sauerbrun tarafından tahta malzemeden geliştirilen ve 6 Nisan 1818’de Paris’te sergilenen ‘drezin’ dir. Bu aracın hareket edebilmesi için binicinin yerden destek alması gerekiyordu.



İskoç Kirk Patrick McMillan’ın 1839 yılında pedalı bulmasıyla bisiklet bugünkü görünümü andırmaya başladı. Temel ilkesi günümüze değin değişmeden kalan ilk kullanışlı mekanizmayı ise 1861’de Fransız Pierre Michaux geliştirdi. Michaux, oğlu Ernst ile birlikte geliştirdiği ‘Velospid’ adıyla tanınan tahta ve demirden yapılmış araçtan 142 tane üreterek piyasaya sürdü.

Michaux’un oğlu Ernest Michaux ve Michaudine velocipede

Tekerleklerin sert lastikle kaplanıp demirin çıkarılması sayesinde bisikletin sürati arttı. İlk resmi bisiklet yarışı 1869’da Paris-Rouen arasında düzenlendi. İngiliz James Moore’un 10 saat 23 dakika ile kazandığı 126 kilometrelik bu yarış bisiklet sporunun başlangıcı olarak kabul edilir. Bu yarışın katılımcıları arasında dört Fransız kadın da vardı. ABD’deki bisiklet yarışları ise 1878 yılında düzenlenmeye başladı.

Bisiklet yarışları, 1890’larda Avrupa’nın pek çok ülkesinde ilgi duyulan bir yaz sporu haline geldi. Fransız Maurce Garin'in kazandığı, ilk klasik yol yarışı olan Fransa Turu’nun birincisi 1903 yılında düzenlendi. Bisikletin hızla yaygınlaştığı diğer bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde bisiklet üretimi 1869 yılında başladı. 1896 yılına kadar 300 değişik firmanın ürettiği 1 milyon dan fazla bisikletin kullanıldığı belirlenmiştir.

Osmanlı Devleti’ne bisiklet, 19. yüzyılın sonlarında girmiş, gördüğü ilgi üzerine kullanımı kısa sürede yaygınlaşmıştır. Kamu hizmetlerinin daha hızlı bir şekilde yerine getirilebilmesi için öncelikle posta, polis ve ordu teşkilatında kullanılmıştır. Başta İstanbul, İzmir ve Selanik olmak üzere büyük şehirlerde bisiklet yarışları yapılmıştır. II.Meşrutiyetten sonra yaygınlaşan bisiklet cemiyetleri Cumhuriyet döneminde daha organize şekilde varlığını sürdürmüştür. 1923 yılında Bisiklet Federasyonu’nun kurulmasının ardından Milli Takım oluşturulmuştur. Türk bisikletçiler ilk defa 1924 Olimpiyatları’na katılmak üzere Paris’e gitmiş ancak yarışamamıştır. Yarıştığımız ilk Olimpiyat 1928 Amsterdam Olimpiyatları olmuştur.


Osmanlı’da İlk Bisiklet
Bisikletin Osmanlı ülkesine girişi, Avrupa’da yaygınlaşmasının hemen ardından olmuştur. Tarik gazetesinin 31 Ağustos 1885 tarihli sayısındaki habere göre Tomas İstefanis adında bir Amerikalı, yanındaki bisikletiyle önce İstanbul’a gelmiş, daha sonra İzmit üzerinden beş günlük bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşmış ve oradan da Yozgat üzerinden Sivas’a geçmiştir. Gazetedeki haber şu şekildedir: 'Mösyö İstefanis adında bir Amerikalı’nın velospid ile seyahat ve Dersâa’det’e muvasalatıyla (ulaşmasıyla) buradan dahi hareket ettiğini yazmış idik. Ankara’dan yazıldığına göre mûmâ-ileyh İzmit’ten 5 günde şehr-i mezkûra muvasalat ve Vali Paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyet ve binlerce ahali merkûmun hareketini temaşa etmişler ve merkûm kendisine yapılan rica üzerine 3 defa şose üzerinde velospid ile yürüyüp 1200 yarda mesafeyi 2 dakika 14 saniyede kat etmiştir. Merkûm bilahare vali paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyetten veda idüp Yozgat’a mütevecciye-i azimet olmuş (yönüne gitmiş) andan dahi Sivas’a azimet etmiştir'

Basında birçok yazı ve karikatüre konu olan ve şeytanarabası adı takılan bisiklete 1950’lere kadar velospit veya velespit denmeye devam edildi. Bisikletle ilgili bilgileri önce basından öğrenen İstanbul halkı bu yeni icadı velospid adıyla tanıdı. Velospid adı, Fransızca Vélocipéde kelimesinin halk arasında hatalı telaffuzuyla oluşmuştur.

Batı Avrupa’da velospid üç tekerlekli çocuk bisikleti anlamını kazanırken 1901’de İkdam gazetesinde gazeteci Ali Kemal ‘derrace’ adını öneriyordu. Nitekim Osmanlı’da bisiklet için yaygın olarak velospid tabiri kullanılsa da bunun yanı sıra Ali Kemal’in önerdiği ‘Derrace’ deyimi de kullanılmıştır. 1906’da Bulgaristan’daki bisiklet cemiyetleri bisiklete binen kimseler anlamına gelen ‘Derrace-i Süvaran’ olarak adlandırılmışlardır. İstanbul’a ilk bisikletler 1880’lerde ithal edilmeye başlanmıştır. İstanbul’a gelen bisikletlerin sayısının artmaya başladığı 1890-1895 yılları arasında İstanbul sokaklarından bir bisikletlinin geçtiğini görmek, İstanbullular için meraklı bir seyirdi. Bisikletin ilk görülmeye başladığı dönemlerde bisiklet kullananlar monden (yüksek sosyete yaşamını seven) tipler olarak alaya alınmış, zaman zaman ilk biniciler züppelikle suçlanmıştır. Servet-i Fünun dergisi yazarı Ahmet İhsan, 1893 yılında İstanbul’da düzenlenen nizami olmayan bisiklet yarışından bahsetmektedir. “Bilmem hatırlarda mı? Sohbetlerimizin birinde velospidden bahsederken belki pek yakında Kuşdili Çayırında bir velospid yarışı görürüz demiştik. Zannımız pek çabuk hakikat oldu, ama yarış Kuşdili Çayırı yerine Tepebaşı Bahçesi’nde oldu. Yarışmanın esası bahçe etrafını bir saatte 120 defa devretmekti. Bu müsabakayı ortaya çıkaran Mösyö Ortek, bir saatte ancak 104 defa devredebildi. İstanbul’un yeni velospidçilerinden Fernand isminde bir ehl-i zevk de 120 defa devrederek galebe çalmaya muvaffak oldu. İki tekerlekli arabasına süvar olarak bahçede dolaşan Ortek’in yarışı kazanmak için helecan ile bacak salladığını, çırpındığını görmek hakikaten pek gülünç idi.”

1894 yılında bir Avrupa gazetesinde yayınlanan, ordularda velospid kullanımını konu alan inceleme yazısı, tercüme edilerek Sultan II.Abdülhamid’e sunulmuştur. 1895 yılında İstanbul’da sayıları artmaya başlayan bisikletlerden biri saraya takdim edilirken diğer yandan Şehremaneti bisiklet kullanımının düzenlenmesi için harekete geçmiştir.

Şehremaneti, İstanbul Beyoğlu'nda bisiklet ile dolaşanların sayısının artması üzerine bunların yasaklanmasını ve Taksim-Şişli yolu haricinde dolaşmalarına müsaade edilmemesi için 2 Ocak 1895 tarihinde Dâhiliye Vekaleti’ne başvurmuştur. Dâhiliye Vekâleti de Şehremaneti’nin bu talebini Sadaret Makamı’na sunmuştur. Sadaret Makamı durumu değerlendirmiş ve Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği cevapta bu yolda gidip gelenlerin şimdiye kadar bir sakınca doğurmadığı bildirildiğinden yasaklanmasını uygun görmeyerek şu notu eklemiştir: “Her ne kadar bunların dar sokaklardan geçemeyeceği bilenmekteyse de geçenler olduğu halde belediye çavuşları marifetiyle ötekine berikine çarpıp bir kazaya neden olmamaları için uygun bir dille ikaz edilmesi şimdilik yeterli olacaktır.”

1896 yılında Levantenler ve gayri Müslimlerin yanında Türk ahaliden de yakın şehirlere bisikletle yapılan geziler dönemin gazetelerine haber olmuştur. O yılın Haziran ayında İstanbul’lu Şakir Bey üç arkadaşıyla İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da 7,5 saatte Bandırma’ya gitmişlerdir.

1985’te Viyana’daki bisiklet cemiyetlerinin girişimi ile Viyana–İstanbul arasında bir bisiklet yarışı düşünülmüş, ancak Alman Wolff Ajansı’nın haberine göre bu yarış ertelenmiştir. Daha sonra Viyana Belediye Başkan Yardımcısı Doktor Alber Rinhetr’in girişimiyle kurulan bir komite; Belgrad, Niş, Sofya, Filibe ve Edirne yoluyla İstanbul’a ulaşılacak bir gezi planlamıştır. Viyana’da ortaya çıkan bu organizasyon fikrine Avusturya’nın İstanbul başkonsolosu Bonri de destek vermiş, hatta bu komitenin kurulmasından dolayı sarayın en küçük Şehzadesi de memnuniyetini belirtmiştir. Komite, bu gezide Osmanlı ülkesine getirilecek bisikletlerin ithalat ve ihracat vergisinden muaf tutulması için talepte bulunmuştur. Ayrıca bisikletlerin geçecekleri yolların keşfi için yarış öncesinde Viyana’dan yola çıkacak kişilere kolaylık sağlanmasını da talep etmiştir. Sadaret Makamı, Avusturya sefareti aracılığıyla iletilen bu talebi olumlu karşılamış, kafilenin getireceği bisikletlerden vergi alınmayacağını bildirmiştir.

Selanik Hipodromunda Bisiklet Yarışları
Osmanlı ülkesinde başkent İstanbul’un dışında bisikletin yaygın olarak kullanıldığı şehirler Osmanlı’nın Batı’ya açılan penceresi konumunda olan Selanik ve İzmir’dir. Avrupa’da günümüze kadar devam eden  yol yarışlarından önce Osmanlı ülkesinde de pistte bisiklet yarışlarının düzenlendiği görülmektedir. Fransa Bisiklet Turu 1903, İtalya Bisiklet Turu 1909 yılında başlarken Osmanlı döneminde ilk bisiklet yarışları 1897’de Selanik’te düzenlenmiştir. Selanik’te Depo Harici diye anılan mahallede pisti topraktan, yüksek virajlı, ahşap tribünlü bir velodrom bulunuyor ve yarışlar bu pistte yapılıyordu. Bu yarışlarda Nobile isminde bir Fransız öğretmeni, Modyano Efendi ve Enver Paşazade Mustafa Bey de yer almıştır. Selanik’teki Kışla önünde yapılan yarışlarda da yer alan Mustafa Bey, daha sonra İstanbul’da düzenlenen yarışlara da girmiştir.

Osmanlı’da 1900’lerin başında her türlü toplu faaliyetlerde olduğu gibi sportif müsabakalar için de başkent İstanbul’dan izin alınması gerekliydi. Bu durumun tüm ülkeye bildirilmesi için 25 Ekim 1901 tarihinde at ve bisiklet yarışlarıyla güreş müsabakalarının izinsiz yapılmayacağı bütün vilayetlere tebliğ edilmiştir. 1902 yılında Selanik'teki hipodromda bisiklet ve koşu müsabakası yapılmasına izin verilmesi için de talepte bulunmuştur. Bu konuda polisin bir sakınca görmediği ancak daha önce bu tip yarışlar için izin alınması gerektiği telgrafla bildirildiğinden konunun 24 Mayıs 1902 tarihinde Sadaret makamının olurlarına sunulduğu anlaşılmaktadır.

İstanbul’da İlk Bisiklet Yarışları
İstanbul’da ilk bisiklet yarışması 18 Ağustos 1895 tarihinde yapıldı. Tarabya’daki bu yarışma beş ayrı mesafede düzenlendi ancak Türklerden katılan olmadı. Servet-i Fünün Dergisi bu yarışmayı şöyle anlatmaktadır: “Şehrimizde ilk defa yapılan şu velospid müsabakasından gerek yarışçılar ve gerekse seyirciler ziyade memnun oldukları için gelecek Pazar günü tekrar yarış yapılacak ve kazananlara ödüller verilecektir.”

Bu dönemde Avrupa merkezlerinden İstanbul’a bisiklet ithal eden satıcıların, yarış pisti yaparak tanıtıma yöneldiklerini gözleniyor. Bazı girişimciler, İstanbul’da Tepebaşı’nda yaptırdıkları beton pistlerde bisiklet yarışları düzenlemeye başlıyor. 1908 öncesinde yarışların ünlüleri Mustafa Bey ile Nobile ve Medyano efendilerdi. Ancak halkı bisiklete heveslendirmek ve satış yapabilmek amacıyla iddialı bahisler halinde düzenlenen bu yarışlar sportif bir faaliyet olarak değerlendirilmemekle birlikte, İstanbul’da bisikletin tanıtımı açısından önem taşımaktadır.

Beyoğlu Ağa Camii civarında bisiklet acenteliği yapan Leon ile caminin yakınındaki Ragıp Paşa Hanı içinde bisiklet ticareti yapan Papazyan adlı tüccarların girişimiyle Tepebaşı’nda şimdi otopark ve TRT binası olan alanda bir bisiklet pisti yapılmıştı. Yaklaşık 5 metre genişliğinde ve virajları tahtadan yapılma bu pistin uzunluğu 250-300 metre kadardı. Burada düzenlenen yarışlar daha sonra bahis oyunu şeklini alınca yasaklandı. Tepebaşı yarışları yasaklanınca bu gruplar mesafesi 30 kilometreyi bulan Kâğıthane yarışlarında mücadele etmeye başladı.

İstanbul’da bisiklet yarışları 1908 yılında II.Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden canlandı. Bisiklet sporuna faaliyeti arasında ilk yer yeren kulüp Fenerbahçe oldu. 1912 yılında Fenerbahçeli bisikletçiler Vecdi, Şinasi ve Alber Beyler, Türkiye’de düzenlenen ilk bisiklet yarışlarında şampiyonlukları aralarında paylaştılar.

1912 ve 1913 yıllarında düzenlenen spor bayramlarında bisiklet yarışları da yer aldı. 1914 yılında Cuma Birliği Bayramı’nda bugünkü Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu Union Clup Sahasında düzenlenen beş turlu yarışı Fenerbahçe kulübünden Vecdi Çağatay kazandı. 1912 yılı sonrasında düzenlenen yarışlarda Galatasaray kulübünden Trapezci Daniş ve ünlü şair Ruşen Eşref beylerin isimlerine rastlanmaktadır. I.Dünya savaşı yıllarında bisiklet yarışlarında duraklama görülür. Ülkenin içinde yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla bisiklet ithalatı kesilirken, mevcut bisikletler için de yedek parça ve özellikle lastik sıkıntısı yaşanmaktaydı.

İzmir’de Bisiklet Yarışları
19. yüzyılın sonlarında Avrupa’daki yenilikler, İzmir’deki levanten aileler aracılığıyla Osmanlıya getirilmeye başlanmıştır. İzmir’de yayınlanan Ahenk gazetesine göre İzmir’de bisikletin ilk görüldüğü tarih 1885’tir ve bu dönemde gayrimüslimlerden oluşan bisiklet meraklılarının sayısı 200’den fazladır. İzmir’de bisiklet kullanma konusunda başarılı olan ilk Türk Kunduracı Ali Efendi olmuştur.

İzmir’de ilk bisiklet yarışması 15 Mayıs 1895 tarihinde yapılmıştır. Ahenk gazetesindeki habere göre altısı bisiklet, dokuzu yaya koşusu olmak üzere on beş yarışma yapılmış, bisiklet yarışlarından beşini Karşıyakalı Petriçe isimli bir sporcu kazanmıştır. Düşmeden yavaş bisiklet sürme yarışını İstinaf Mahkemesi (Üst mahkeme) üyesi Dedeyan Efendi’nin oğlu kazanmıştır.

İzmir’in levanten aileleri, 1897 yılında ilk kez bir şehirlerarası bisiklet yarışı düzenlemiştir. İzmir’de 1900 yılından itibaren Rum kulüplerinin düzenlediği spor oyunlarında bisiklet de yer almaya başlamıştır. 1901 yılında İzmir Valisi Kamil Paşa’nın himayelerinde gerçekleşen 5.Panionios Yarışları Bornova’da düzenlenmiş ve İngiliz bisikletçiler tüm dereceleri almıştır. Bir yıl sonraki 8,5 kilometrelik Pınarbaşı-Bornova yarı maraton yarışında ilk kez Osmanlı vatandaşı Rum Luca Venizelos birinci gelmiştir. Bu yarışlarda Mustafa Süleymanoviç isimli bir Müslüman 17 kilometrelik yarışta ikinci olmuştur.

1907 yılında onbirincisi düzenlenen Panionios Spor Oyunları 20 Mayıs günü Buca Paradiso alanında yapılmıştır. Oyunlarda atletizm yarışları dışında bisiklet yarışları da yer almıştır. Oyunlara Panionios, Apollon, Pelops, İstanbul Tatavla, İstanbul Rum Jimnastik, İstanbul Rubtiyon Mektebi, Atina Panhellenik, Atina Nasyonal Jimnastik, Ayvalık İolikos, Patra, Pire, Patras, Pan Ahaikos, Kahire İfiko, İzmir İdmanperveran kulüpleri katılmıştır. Bornova’daki bisiklet yarışlarının 1923 yılına kadar sürdüğü görülmektedir. Bu yıl yapılan Bornova'daki bisiklet müsabakasında birinci gelen İngiliz Vitali'nin oğluna madalya verilmesi, devletin resmi belgeleri arasına girmiştir.

Bulgaristan’da Bisiklet Cemiyetleri
1900’lü yılların başında Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bulunan Bulgaristan’da bisiklet yarışları düzenlemek amacıyla cemiyetlerin kurulduğu görülmektedir. Bu cemiyetlerin bazıları, Balkan Savaşlarına uzanan süreç öncesinde ayrılıkçı siyasi çalışmalar içinde bulunmuştur.

1906 yılında Başkent İstanbul’la yapılan bir yazışmaya göre, Bulgaristan'ın çeşitli şehirlerinde bulunan Derrace Süvaran (Bisikletçiler) Cemiyetleri'nin önceki sene Köstendil’de olduğu gibi bu sene de Filibe’de bisiklet yarışları düzenleyecekleri bildirilmiştir. Sofya’da kurulan Sofya Derrace Süvaran Cemiyeti, 1907 yılının Ağustos ayında Romanya Derrace Süvarileri’ni davet etmiştir. Bisikletçiler Haziran ayı sonlarında Sofya’ya gelmiş ve bir kaç gün kalmışlardır. Ancak bisikletçilerin bu toplantılardan bazılarının siyasi içerikli hale dönüştürdüğü görülmektedir. 1907 yılında Plevne’de toplanan Bulgaristan bisikletçilerinin yaptıkları toplantıda programları dışına çıkarak Osmanlı Devleti aleyhinde yaptıkları davranışlar adli takibat konusu olmuştur. Bulgar bisikletçiler, ülkelerinin 1908 yılındaki bağımsızlık ilanı öncesinde milliyetçi fikirlerini spor aracılığıyla dile getirerek sporu siyasete alet etmişlerdir.

Bisiklet ile ilgili ilk yayınlar
Bisikletin yaygınlaşmasıyla birlikte Osmanlı’da gazete ve dergilerde tanıtıcı yazılar yayınlanmaya başlarken bisikletle ilgili kitaplar da basılmıştır. Türkiye' de bisikletle ilgili ilk kitap olan ‘Velospid ile Bir Cevelan (Gezinti)’ bir seyahatnamedir. Ahmed Tevfik’in 1900 yılında yayınladığı bu eserinde, İstanbul–Bursa arasında bisikletle yapılan bir gezinin öyküsünü anlatır. Ahmed Tevfik, önsözde bisikletin yararları, sağlıkla olan ilişkileri ve adabı üzerinde durduktan sonra şöyle devam eder: “Mesela bisikletinize binmiş gidiyorsunuz. Karşıdan tanımadığınız birisi de aracı ile geliyor. Bir boru sesi ya da çıngırağın uzun bir ahengi ile onu selamlamak mecburiyetini hissedersiniz. Bazen selam ile kalmayıp çark ederek ya da manevra yaparak, beraberce yola devam edersiniz. Bu suretle sohbet edip ahbap olursunuz. Yahut her ikiniz de inerek ‘nereden teşrif?’, ‘Siz ne cihete yahu?’ gibi kelimelerle konuştuktan sonra, makinelerinize binersiniz.”

Bisikletle ilgili Osmanlı’da yayınlanan ilk kitaplardan biri de genel bir kullanım ve başvuru kılavuzu olan ‘Bisiklet Meraklılarına Yadigâr’ dır. Dönemin şartlarında bir yayın yapabilmek için gerekli olan izni alabilmek için kitabın yazarı Mülazım Ali İhsan Efendi uzun bir denetim sürecinden geçmiştir.
Eserin havale edildiği Maarif Nezareti Teftiş ve Muayene Heyeti 15 Ekim 1903 tarihinde ‘tabı mahzurdan salim’ ibaresi ile bir sakınca görmemiştir. Ancak bir üst makam olan Tetkik-i Muvaffakat-ı Aliyye makamına havale edilmiştir. Bu makam ise yaptığı tetkik sonucunda basılması yönünde karar vermiştir. Ancak kurul kitabın diğer iki nüshasının tetkikinde dikkat ve itina gösterilmesini istemiştir. Kitap 17 Kasım 1903 tarihinde Maarif Vekaletine bağlı olan Teftiş-i muayene heyetine geri gönderilmiştir. Bütün bu aşamalardan sonra ise eser basılması için olur almak amacıyla 4 Aralık 1903 tarihinde Dahiliye Vekaletine gönderilmiştir. Ardından gerekli izin gelmiş ve kitabın basım ve dağıtımı gerçekleşmiştir. Sabah gazetesi yazarı Nat Pinkerton, cinayet romanları serisinin beşinci kitabının çevirisi olan Bisikletli Zebani’yi, 1911’de yayınlanmıştır. Bisiklet yeni görülmeye başladığı yıllarda şairlere de ilham kaynağı olmuş, Tevfi Fikret, Servet-i Fünun dergisinde Bisiklet  adlı sonnet (İki dörtlü ve iki üçlüden oluşan, on dört dizeli bir Batı şiir türü) tarzında bir şiirini yayınlanmıştır.

Ulaşım Aracı Olarak Bisiklet
1907 yılında İstanbul’da kullanılan bisikletler Belediye teşkilatı tarafından kayıt altına alınmaya çalışılmıştır. Her bir bisiklete numara verilerek sahibi ve binicisinin adı Şehremaneti ve Zaptiye Nezareti'nde tutulan deftere kaydedilmiştir. Kayıt sırasında işlemler için her bisikletten yarım lira rüsum (vergi) alınmıştır. Bisikletin 1913 zabıta talimatnamesinde bir taşıt aracı olarak tanımlandığını görüyoruz. Talimatnamede velospid, bisiklet ve el arabaları için ruhsatiye varakası, daire ve sıra numaraları alınması, ayrıca gece yakmaya mahsus fener ve arkaya takılacak kırmızı fener bulundurulması hükmünün getirildiği görülmektedir. 1914 yılında Galata Köprüsü geçiş ücretleri arasına bisiklet de dahil edilmiştir.

Posta Teşkilatında Bisiklet
1900’lü yılların başında Osmanlı’da posta teşkilatında da bisikletin kullanılmaya başladığı görülmektedir. Posta teşkilatında etkili bir şekilde kullanılan bisikletlerin emniyet teşkilatına da örnek olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. 18 Eylül 1909 tarihinde Emniyet Umum Müdürlüğü, Posta ve Telgraf Müdüriyeti’nden teşkilatının kullandığı bisikletlerle ilgili bilgi talep etmiştir. Posta ve Telgraf Müdüriyeti’de posta dağıtıcılarının kullandığı bisikletlerin nerden ve kaça alınabileceği ile ilgili şu bilgileri vermiştir: ‘Posta teşkilatının bisikletleri iki çeşittir. Bunlardan kırmızı renkli olanları İngiltere’nin Birmingham şehrinde kurulu Union fabrikası ürünüdür. Kırmızı boyalıdır ve yaldızlı markasının içinde VAY harfleri vardır. Her biri Mecidiye 20 kuruştan 1200 kuruş karşılığında Beyoğlu Telgraf Merkezi memurlarından Ahmet Robenson aracılığıyla doğrudan fabrikadan alınmıştır. Bisikletlerin yanında uzun bir hava tulumbası, küçük bir korna, bir vida ve yağdanlık olmak üzere toplam 5 parçadan oluşan bir set vardır. Diğer siyah renkli bisikletler ise satan bayinin verdiği bilgiye göre İngiltere’de üretilmiştir. Tekerlek lastiklerinin yuvası yeniklidir. Bunlar da her biri Mecidiye 20 kuruştan 660 kuruş karşılığında Şehzadebaşı’nda ve Yeni Cami yanında mağazaları bulunan Mehmed Salim Efendi’den alınmıştır. Bisikletlerin yanında bir çelik vida, akort parçası, bir İngiliz anahtarı, bir tornavida, bir yağdanlık, bir korna, uzun hava tulumbası olmak üzere 9 parçalık levazımatı vardır. Bisikletler iki aydan beri posta dağıtıcıları tarafından kullanılmaktadır. Bugüne kadar herhangi bir şikâyet gelmemiştir.’

Polis Teşkilatında Bisiklet Kullanımı
Osmanlı’da II.Meşrutiyet sonrasındaki yıllarda birçok vilayette polis teşkilatına bisiklet alınması için girişimlerde bulunulduğu konuyla ilgili yapılan yazışmalardan anlaşılmaktadır. Selanik Polis Müdürlüğü’ne bağlı merkezî ve önemli karakollardaki polislerin işlerini hızlandırmak için bisiklet satın alınması ve bisiklete binecek personelin eğitilmesi için Defterdarlıktan kaynak talep edilmiştir. Yine aynı dönemde Kosova Vilayeti’nde polisler için altı adet bisiklet alınması için talepte bulunulmuştur. Kırşehir’de de polis teşkilatında kullanılmak üzere iki adet bisiklet talep edildiği ilgili yazışmalardan anlaşılmaktadır. Polis memurları için yurt dışından ithal edilen ve her bir merkez için sayıları 4 ile 10 civarında olan bisikletler için Gümrük Vergisi alınmaması yolunda 1909 yılında girişimlerde bulunulduğu görülmektedir. 1910 yılında Sakız adası halkından Filesko Efendi, Sakız Polis İdaresine bir adet velospit hediye etmiştir. Bu konuyla ilgili başkentle yapılan yazışmada merkezin memnuniyeti dile getirilmiştir. 1912 yılında Kayseri Polis Merkez Memurluğu, fotoğraf makinesi ile birlikte bisiklet talep etmiştir. 1914 yılında Ankara Polis Müdüriyeti için motorlu ve motorsuz bisiklet alınmasını talep etmiştir. 1914 yılında Polis adaylarının eğitimi için bisiklet satın alınmıştır. Merkezden Bolu sancağında demirbaş eşya kapsamında satın alma veya bağış yoluyla alınan herhangi bir bisiklet olup olmadığıyla ilgili bilgi sorulduğu, 1914 yılında yapılan yazışmadan anlaşılmaktadır. Emniyet Umum Müdürlüğü’nde 1919 yılında bir bisiklet bölüğü kurulmuştur. Bu bölüğün kurulması için bisiklet kullanacak kabiliyette on iki kişi seçilmiştir.

Ordu da Bisiklet Kullanımı
Osmanlı’nın son yıllarında ordu teşkilatında da bisiklet kullanıldığı, bisiklet alımları için yapılan yazışmalardan anlaşılmaktadır. Üçüncü Ordu-yu Hümayun Müşiriyetinden Rumeli Vilayeti Şahanesi Müfettiş-i Umumiyesi Canib-i Samisi’ne 1909 yılında yazılan yazıda Ordu-yu Hümayun için 6 tane bisiklet alınması için gerekli 7,776 kuruşun Manastır Defterdarlığı tarafından ödenmesi talep edilmiştir. 1915 yılında jandarma piyadelerinin kullanımı için bisiklet alınmıştır. Ordu içinde bisikletli birliklerin de yer aldığı arşiv belgelerinde kayıtlıdır. 1918 yılına ait bir belgede Süvari Bisiklet Taburu’ndan bahsedilmektedir. Buna göre Antalya’ya gelmek üzere yola çıkan Süvari Bisiklet Taburu, gizli bir yere sevk edilmiştir.

Abdülhamit’in Amerika Birleşik Devletleri ordusunda kullanılmaya başlanan bisikletlerle ilgili 1894 yılında bir araştırma başlattığı anlaşılmaktadır. 21 Ekim 1894 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin İstanbul Sefareti tarafından dönemin padişahı II.Abdülhamit’e ordularda bisiklet kullanımını konu alan bir ariza (yüksek bir makama sunulan belge, mektup) sunulmuştur. Bu arizaya bisikletle ilgili teknik bilgiler içeren bir gazete kupürünün tercümesi de eklenmiştir. Mütercim Sırrı tarafından Türkçe’ye tercüme edilen bu belgede Amerika Birleşik Devletleri Sefiri, şu ifadelere yer vermektedir: ‘5 gün içinde 600 mil mesafe kat ederek icra olunan tecrübenin özeti ile ordularda kullanmak için bisikletin en başarılı olanı hakkında (ABD) Harbiye Nazırı’na sual yönelttim. 165. sayfasındaki velospidlerin resimlerinin bulunduğu “Journal de Importatium” adlı gazete nüshasını da sunarım fakat bu resimlerdeki bisikletlerin ordularda kullanılanlardan olmadığını zannediyorum. Bunların Amerika’da imallerine dair alacağım bilgiyi daha sonra arz edeceğim.’

Ordu dışında bazı bakanlıklar bünyesinde de memurların hızlı hareket etmeleri için bisikletin kullanıldığı görülmektedir. Bu bisikletlerin alımı için yapılan yazışmaların birinde, 1915 yılında Dâhiliye Nezareti kavaslarınca (hizmetli) kullanılmak üzere gerekli bisikletin alımı için ödenek bittiğinden, gelecek senenin ödeneğinden karşılanmak üzere bisikletin teslim alındığı kaydedilmiştir.

Cumhuriyet Döneminde Bisiklet
Cumhuriyetin döneminde bisiklet gündelik hayatta daha çok yer bulmaya başlarken, sportif anlamda da gelişmeler yaşanmış, sporcu ve yarışma sayısı artmıştır. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (TİCİ) 22 Mayıs 1922 tarihinde tüzel kişilik kazanmasının ardından 1923 yılında Bisiklet Federasyonu (Bisiklet Heyet-i Müttehidesi) kurulmuştur. Aynı yıl Uluslararası Amatör Bisiklet Federasyonu (FIAC) üyeliğine kabul edilen federasyon, bisiklet sporunun ülke çapında gelişmesine önemli rol oynamıştır. İlk Federasyon başkanı, bisiklet sporunun öncülerinden Muvaffak (Menemencioğlu) Bey’dir. Muvaffak Menemencioğlu 1928-1932 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığını, 1926-1931 yılları arası Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı yapmıştır.  Cambaz Fahri, Cavit Cav Bey ve Raif Bey, dönemin ilk milli takımını oluşturmuş ve 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na hazırlanmışlardır. Paris’e kadar giden Türk bisikletçiler, yarışmaya uygun bisiklet alınması için yeterli ödenek bulunamadığı için olimpiyatlarda ülkeyi temsil edememiştir. Üç Türk bisikletçisi olimpiyatlara katılamasa da Muvaffak Menemencioğlu’nun çabalarıyla Paris’teki bir bisiklet fabrikasında staj yapmış ve bisiklet mekanizmasını daha yakından tanıma imkânı bulmuştur.

Türkiye’de ilk büyük yol yarışı, 1924 yılında Ege Gençlerbirliği Kulübü tarafından Fethiye-Antalya arasında düzenlendi. İlk Türkiye Bisiklet Birinciliği ise 1924 yılında Ankara’da Muhafızgücü Spor Alanı’nda yapıldı ve yarışı Cavit Bey (Cav) kazandı. Cavit Bey, Türkiye’nin ilk sürat ve mukavemet yarışı şampiyonu olmuştur. 1926’da İstanbul’da ilk Türkiye Bisiklet Şampiyonası yapıldı ve Cavit Bey hem sürat, hem de mukavemet dallarında ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında bisiklet kullanımı yaygınlaşırken nadir de olsa adli kayıtlara giren olayların yaşandığı görülmektedir. 1925 yılında İtalyan vatandaşı on yedi yaşındaki Giovanni Boragine ile Vassil isimli şahısların Büyükdere'de ruhsatsız bisiklete bindiğinden dolayı belediye çavuşu tarafından tutuklanıp polise teslim edilmiştir. Polis tutanağında iki tekerlekli bisiklete bindiği belirtilen Boragize isimli genç daha sonra birkaç karakol dolaştırıldıktan sonra akşam saat 9’da serbest bırakılmıştır. İtalya sefaretinin de dahil olduğu olayda sorumluluğu olan zabıta memuru için gerekli işlemin yapıldığı kaydedilmiştir.

Bisiklette Türkiye’deki ilk milli karşılaşma, 1927’de Taksim Stadı pistinde Bulgaristan ile yapılmıştır. Bu yarışmada Bulgar ve Türk bisikletçiler birincilikleri eşit sayıda paylaşmışlardır. Türk Milli Takımı 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na katılmıştır. Bu olimpiyata katılan bisikletçiler Cavit Cav, Galip Cav, Yunus Nüzhet Unat ve Tacettin Öztürkmen, serilerinde dereceye giremeyerek elenmişlerdir. 1928 olimpiyatları sonrasında Ege Turu adıyla düzenlenen tur Türkiye’nin ilk uzun etaplı turudur. Daha sonra 1938’de İstanbul-Edirne-İstanbul etabı düzenlenmiş, bu etap 1939, 1941 ve 1942’de tekrarlanmıştır.

1929 yılında Bisiklet Federasyonu’nun kaldırılmasıyla bisiklet sporunda duraklama devresi yaşandıysa da 1933 yılında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Genel Kongresi’nin kararı ile Bisiklet Federasyonu yeniden kuruldu. Türk bisikletçilerinin varlık gösterdiği ilk yarış, 1935 yılında koşulan Romanya Turu oldu. Bükreş-Braşov etabını Türk Milli Takımı’ndan Kirkor Cambaz birinci, Talat Tunçalp de ikinci sırada bitirdi.

1936 yılında Berlin’de yapılan Olimpiyat Oyunlarında Türk Milli Bisiklet Takımı, dereceye giremedi. 30 bisikletçinin katıldığı 100 kilometrelik yol yarışında Talat Tunçalp son metrelere ön sıralarda girmesine rağmen yaşadığı talihsizlikleri yüzünden sonuncu oldu. 1937 yılında Orhan Suda katıldığı Moskova yarışında ikinci oldu. Halkevleri programına giren bisikletin yaygınlığı hızlandı. 1938 yılından itibaren düzenlenmeye başlayan İstanbul – Edirne – İstanbul yol yarışı, Türk bisiklet sporuna ayrı bir renk katmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bisiklet sporu yedek parça ve lastik sıkıntısıyla durgunluk dönemine girmiştir.

1948 Londra Olimpiyatları’na katılan dört Türk bisikletçisi, 195 kilometrelik yol mukavemet yarışını lastik patlaması ve mekanik arızalar nedeniyle tamamlayamamıştır. Türkiye’de bisiklet sporunun gelişmesi için çaba sarf edenlerin başında gelen Cavit Cav, 1961 yılında bisiklet üreten bir fabrika kurar ancak başarılı olamaz. Türkiye’nin ilk yerli bisikletlerini, 1963 yılında İzmir’de kurulan Bisan A.Ş. üretmeye başlamıştır.

İlk Milli Sporcudan İlk Organ Bağışına : CAVİT CAV

Selanik göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1905 yılında doğdu. Selanik’ten aklında kalan en büyük olay büyük teyzesi Emine’nin, çok sevdiği bir arkadaşının oğluna süt annelik yapmış olmasıydı. Cavit Cav ‘Ben teyzemin süt verdiği Mustafa Kemal‘i hayatımda hiç görmedim, hep aileden biri olarak hissettim ama hiç karşılaşamadım’ der.

Cavit Cav milli forma ile

Cavit Cav Aksaray semtinde büyüyor. Göçmen ve yoksul bir ailenin çocuğu. Hep bir bisikleti olsun istiyor. İstanbul surlarının dibinde maydanoz, soğan, sarımsak yetiştirip pazarlarda satarak para kazanıyor. Ve sonunda kullanılmış bir bisiklet satın alıyor. Cavit Cav aynı zamanda çocuk yaştan beri girişimci, Sultanahmet meydanında bisikletini gençlere kiralamaya başlıyor. Kazandığı parayla da bisiklet sayısını artırıyor.

Sultanahmet Sanat Mektebinde okurken boş zamanlarında Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan bisiklet yarışlarını izliyen Cav, ilgi duyduğu bisiklet sporuna başlıyor. Tesadüfen Olimpiyatlar için seçme yapıldığını duyunca hemen katılmaya karar veriyor ve yarışmada birinci oluyor. Olimpiyatlarda milli formayı giyme umuduyla yanıp tutuşan Cavit Cav ile birlikte iki sporcumuz, bisikletin yarışma komitesi tarafından verileceğini sandıklarından 1924 Olimpiyatları için Paris’e bisikletsiz gidiyorlar. Gerçekle yüzleşince oradan bisiklet temin etmeye çalışıyorlar ama ödenekleri olmadığı için muaffak olamıyorlar.  Yarışmalara  katılamayıp büyük bir hüsran ile geri dönüyorlar. Cavit Cav, Paris dönüşü 1925 yılında, CAV Bisiklet atölyesini kuruyor.

1928 Olimpiyatlarına katılan Türk Milli Bisiklet takımı

Cav, 1928 Amsterdam olimpiyatları öncesinde, zamanın Bisiklet Federasyonu Başkanı Muvaffak Menemencioğlu'nun yardımlarıyla Paris'te gündüzleri bir bisiklet fabrikalarında usta olarak çalışıp, geceleri antreman yaparak Olimpiyatlara hazırlanıyor. Üç sporcu arakadaşıyla birlikte 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na Türkiye adına katılıyorlar ama maalesef bir derece alamıyorlar.

Cav, bisiklet sporuna aktif olarak 1932 yılına kadar devam eder ve  yarıştığı dönemde tüm yarışların birincisidir. 1932'den sonra bisiklet sporuna hoca olarak hizmet eder. 1933-1942 arasında ise Bisiklet ve Motosiklet Federasyon Başkanlığında bulunur. 

1925 yılı Taksim Stadı'ndaki atletizm pisti. Sağ başta Bisiklet Federasyonu Reisi Muvaffak Menemencioğlu Bey, ortada çizgili formalı ilk pist ve mukavemet yarışlarının birincisi Cavit Cav 

Cav 1928'de Paris'te bisiklet fabrikasındaki çalışması sırasında bilgisini artırır ve dönüşte atölyesini büyüterek çocuk bisikletleri yapmaya başlar. Daha sonra atölyesini İstanbul’dan Ankara’ya taşır. 1934 yılında kızı dünyaya gelince bu kez kızı için bir çocuk arabası yapar. Bu ülkemizde yapılmış ilk çocuk arabasıdır. Ardından Kazım Karabekir Paşa ikiz kızları için de aynı talepte bulununca seri çocuk arabası üretimine başlar. 1940'a kadar Ankara'da çocuk arabası yapar. Sonra gene fabrikasını İstanbul’a taşır. 1941 senesinden sonra çocuk arabası ve çocuk bisikleti üretimine ağırlık verir.


Ankara’da bulunduğu dönemde engelli bir çocuğun yardıma ihtiyacı olduğunu görünce Cavit Cav ülkemizin ilk yerli tekerlekli sandalyesini yapıyor. O zamana kadar at arabalarıyla ya da eşeklerle toplanan çöpler için de ilk çöp arabasını üretiyor. İşleri daha da büyütüp fabrikaya dönüştürmek amacıyla 1960’larda tefeciden borç para alır, ama işleri yürütemez ve iflas eder. Sıkıntıdan kendisini içkiye verir. Çok sevdiği karısı ‘Eğer içkiyi bırakmazsan evi terk ederim!’ der ve gider. Cav fabrikasını kapatıp, herşeyini satıp, borçlarını öder, hayata küsüp kimsesizler yurduna taşınır.

Ve Cavit Cav 1982’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ağır hasta olarak yatmaktadır. Bir gazete haberi okur. Habere göre Tıp Fakültesi öğrencileri Anatomi dersleri için kadavra bulamamaktadırlar. Cavit Cav hasta yatağından vasiyetini yazıyor. “Ben Cavit Cav, göğsünde ay yıldızı taşımış, olimpiyatlara katılan milli atlet, biliyorum artık çok ömrüm kalmadı. Bu yataktan kalkamayacağım. Bedenimi bu ülkenin bilimi aydınlansın, gençler öğrensin diye kadavra olarak bağışlıyorum.” Türkiye’nin ilk kadavra bağışıdır. Bedeni Ankara Tıp Fakültesi Anatomi Bölümünde korunmaktadır.


Kaynakça
Mehmet SÜME, Selami ÖZSOY - Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Bisiklet Sporu - Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 24 / 2010
Sunay Akın                                    - Geyikli Park



No comments:

Post a Comment