Benvenuto Cellini’nin eserleri
solda I.Francis için tuzluk 1540, sağda Medusa’nın kafası ile Perseus
Louis Comfort TIFFANY
(1848-1933), yalnızca cam işçiliği alanında değil modern zamanların, hatta
belki de bütün zamanların en büyük yaratıcılarından olduğu için değil, bizleri
şimdiye dek en az anlaşılmış zanaat olan cam yapımının gizli ve gizemli
dünyasına götürdüğü için de önemli bir sanatçıdır. İnce kalitede cam ürünler
yapmak yaratıcı beceri, bilim ve tesadüflerin olağanüstü bir karışımıdır.
İnsanoğlu 5,000 yıldan beri cam yapmasına karşın, ancak son zamanlarda yaptığı
şeyin kimyasını çözebilmiştir. Bu sürecin bazı bölümlerinde kestiremezliğin
payı hala büyüktür.
Tiffany’nin yaşamı ve sonrası sanata modaya dair tuhaf bir
öykü oluşturur. Bir şekilde yetmiş yıl önce Tiffany’nin yaptıklarını toplanmış
olsaydı bugün toplam değeri milyarlarla ölçülürdü. Bugün bu ürünlere muazzam
miktarda paralar ödenmesinin nedeni, Tiffany’nin oluşumuna katkı verdiği art nouveau’nun
bir nesil boyunca kuytularda kalmış olması ve ürünlerinin çok büyük bir
kısmının, genellikle de kasten imha edilmesidir. İçinde sanatının en güzel
örneklerini barındırdığı Tiffany’e ait iki ev de yok olmuştur. Modern tarz
ürünlerin hiçbirinin yaşamı bu kadar kısa sürmemiş, Tiffany’nin ürünleri bu
alanda çalışan bütün tasarımcılarınkinden daha fazla zarar görmüştür.
Elbette, kırılgan ve hassas bir iş olan cam yapımı, zaman
ve şanstan, tüm diğer nesnelerden daha fazla etkilenir. Bir tek zor zamanlarda
eritilen altın ve gümüş bunun dışında kalır. Bu nedenle Floransalı Benvenuto
Cellini’nin ürünlerinden de günümüze kalan birkaç eserden biri Fransa Kralı I.Francis
için tasarladığı altın bir tuzluktur. Tiffany’nin cam işlerinin yalnızca
%10’unun günümüze kaldığı tahmin edilmektedir. Eşsiz parçaların çoğu sonsuza
kadar kaybolmuştur.
Camın zaman
içerisindeki gelişimi
Camın bulunuşuyla ilgili olarak anlatılan hikayede, soda yüklü bir ticaret gemisi mürettebatı, geceyi geçirmek için demirledikleri sahilde, ateş için ocak oluşturacak taş ararlar. Sahilde kumdan başka bir şey bulamayınca gemideki soda külçelerini ocak taşı olarak kullanırlar. Ateş, soda külçelerini ve kumu ısıttığında cam dediğimiz, akışkan bir sıvı ortaya çıkar. Mürettebat ertesi gün yaktıkları ateşin külleri arasında parlak saydam cam parçaları bulurlar. Cam keşfedilmiştir.
Gerçekte cam doğada hazır olarak bulunmaktadır. Obsidiyen adı verilen siyah renkli
malzeme gerçekte doğal camdır. Bu malzeme camın özelliklerini taşıdığı için
çeşitli dönemlerde değişik yöntemlerle biçimlendirilerek kesici bir araç olarak
kullanılmıştır. İlk cam örnekleri balta, bıçak ya da mızrak ucu olarak
görülebilir. İlk camcılık örnekleri MÖ 3000’lerde kumun bol bulunduğu Mezopotamya'da ortaya
çıkmıştır. Cam üretimi MÖ 1500 yılında Mısırlılar ve Fenikeliler tarafından
gerçekleştirilmiştir. İlk cam üretim
tarifi MÖ 650 yıllarına aittir ve Asur kütüphanelerinde bulunmuştur.
Başlangıçta cam üretimi yavaş ve pahalıydı çok az
kişinin sahip olabildiği lüks objelerdi.
MÖ 250 yılında Suriyeli ve Mısırlı zanaatkarlar tarafından bulunan, üfleyerek
cam üretme tekniği devrimsel bir etki yarattı.
Aynı dönemlerde camı kalıplara dökmek fikri de
gelişmiştir. Üfleme yöntemi ile camın pek çok biçimlere sokulabilmesi
sağlandığından geniş bir kullanıcı kesimine ulaşılmış ve cam sanatı MÖ 1
yüzyıldan itibaren hızlı bir ilerleme göstermiştir. O devirlerde Roma'da pencerelerde
cam kullanılmaya başlanmıştır. Roma imparatorluğunun yayılması ile cam üretimi Balkanlar’a,
Almanya'ya, İspanya'ya hatta İngiltere'ye ulaşmıştır.
Üfleme çubuğu, cam üretimini ucuzlattı, üretim süresini
kısalttı ve cam herkezin sahip olabileceği bir meta haline geldi. Camdan önce takı
boncukları gibi küçük objeler, sonra vazolar, değerli sıvıları, kokuları ve
ilaçları saklamak için kaplar
üretilmiştir.
Helenistik dönemden Antik
Yunan cam anfora
Cam sanatı, Roma İmparatorluğu döneminde Batı Avrupa ve
Akdeniz’de ticareti en fazla yapılan ürünlerden birisi oldu. Romalılar,
İskenderiye’de MS 100 yılında bugün kullandığımız camı keşfettiklerinde, camı mimarı amaçla da kullanmaya başladılar. Avrupa’da
cam endüstrisi Haçlı seferleri döneminin (1096-1270) sonunda Venedik’te
kuruldu. 1291 yılında Angelo Barovier geliştirdiği cihaz ile Venedik Murano
adasında ‘cristallo’ adı verilen renksiz camı yarattı. Venedikte cam üretimi
başladığında cam ocaklarının yangına neden olabilme riskine karşılık, cam
üreticileri 1291 yılında Murano adasına yerleştirildiler. Kısa zamanda Murano
camları çok popüler olunca cam ustalarının adayı terketmeleri yasaklandı ve cam
üretim sırlarını açıklayanlar ölümle cezalandırıldı. Cam sanatının gelişmesinde
en önemli merkez Venedik Murano olmuştur. Venedik usulü cam üretimi 15. ve 16.
yüzyıllarda tüm Avrupa'ya özellikle de Almanya'ya yayılmıştır. Bohemya camı ya da
kristali 13. yüzyıldan beri üretiliyordu. Kuzey Bohemya’nın Lusatian dağlarında
en eski cam ocakları 1250 yılına tarihleniyor. En iyi ürünlerini 1685-1750
tarihleri arasında Barok sitilde verdiler.
Almanya ve kuzey Avrupa ülkelerinde 1400’lerin sonunda, İngiltere’de 1500’lerde cam üretimi önemli hale geldi. İngiliz cam üreticisi George Ravenscroft’un1674 yılında kurşun oksit ekleyerek kurşunlu(lead) kristal camı üretmesi çok önemli bir gelişmeydi. Flint Camı, kristal ya da kurşunlu kristal olarak da bilinir, parlak, saydam ve ışığı kırma gücü yüksek, ağır ve dayanıklı cam türüdür. Büyük çapta cam şişe üretimi için teknoloji ise endüstri devriminin geç dönemlerinde gelişti. Michael Owens`in 1903 yılında icat ettiği otomatik şişe üfleme makinası saate 2,500 şişe üretebiliyordu.
Crystal Palace Londra
Camın yapı elemanı olarak bina çatılarında ya da ön
cephelerinde kullanımının önemli örneklerinden birisi Londra’da 1851 yılında
fuar alanı olarak inşa edilen Crystal Palace’dır. 1950`lerin sonlarında Sir Alastair Pilkington düz cam üretimi için bugün camların %90’ının
üretildiği float(düz) cam üretim tekniğini geliştirdi. Cam endüstrisinin bu
günkü anlamda gelişmesinde 19. ve 20. yüzyıllardaki bilimsel ve teknik
gelişmelerin büyük rolü olmuştur.
Cam üretim süreci
Cam, kum ile silikon dioksit ya da silis(en çok deniz
kumunda bulunur) ile yapılır. İşlenebilmesi için de bazı katkı maddeleri eklenir.
En yaygın karışımı %75 silis, %15 soda ve %10 kireçten oluşur. Tam bir tanıma
sokulamadığı için bilim adamları camı bir madde olarak tanımayı reddediyor. Camı,
maddenin sıvı halden katı hale kristal oluşturmadan geçişi olarak açıklarlar. Camın,
birçok malzemeden üretilebildiğini, birçok maddeden rengini alabildiğini ve
dünyanın pek çok yerinde yaygın bir şekilde sayısız şekillerde işlenebildiğini
görürüz. Bu nedenle dahi bir cam yapımcısının kendi cam ürününü yaratması
mümkündür. Zaten ‘favril’ buluşuyla ortaya çıkan Louis Tiffany’nin yaptığı da
bu olmuştur.
Yeni cam türleri oluşturmanın temelde sıcak ve soğuk olmak
üzere iki çalışma yöntemi vardır. Sıcak işlemler, daha çok demirciliği andırır;
cama ya da demire henüz sıvı ve akışkanken şekil verilir. Soğuk çalışma
mücehver yapımında kullanılan yöntemdir ve daha çok heykeltraşlık ve oymacılık
karışımı bir tekniğe yakındır.
Cam için gerekli maddeleri eritmek ve kararlı bir hale
getirip cama dönüştürmek için ısı gerekir.
Isı ne kadar yüksekse madde o kadar sıvılaşır. Cam işleme yöntemleri
sayısızdır.
- Balon oluşturmak için kullanılan şişirme yönteminde el ve beden hareketlerinde sürekli döngü olmak zorundadır. Eskilerin cam üfleme sanatının özünü oluşturan da budur.
- Sıcak cam damlaları üzerine motif basmak, şekil, tarih, isim koymak için statik basınçlama veya iki metal yüzey arasına koyup sıkıştırma tekniği kullanılır.
- Karmaşık nesnelerin üretimi için cam kalıpları geliştirilmiştir.
- Çelik teknolojisinde olduğu gibi düz cam da, arasından sürekli erimiş cam geçirilen silindirler yardımıyla üretilir.
- Bir de dakikada 3,000 kez dönerek merkezkaç kuvvetinin kullanıldığı döndürme yönetimi vardır. Bu yöntemde sıvı cam merkezkaç kuvvetiyle kalıba doğru itilir. Sanatçılar tarafından tasarlanan parçaları üretmek için harika bir yöntemdir.
- Döküm işleminde ise temel olarak özgün kalıp kuma dökülüp çıkartılır, böylece kumda kalıbın boşluğu kalır; kepçe yardımıyla sıcak cam, fırından doğrudan bu boşluğun içine dökülür. Cam heykel üretmek için bu çok iyi bir yöntemdir. Döküm sırasında sıvı cam kütlesi ne kadar akışkan tutulabilirse, o kadar temiz bir görünümü olur. Bu nedenle temiz bir cam elde etmek(özellikle optik cam) için gereken en önemli özellik camın akışkanlığıdır ve bunun içinde sürekli karıştırılması gerekir. Cam ne kadar temiz ise o kadar güçlü olur. Eğer sürekli karıştırılmazsa, striyasyon(çizgi çizgi görünüm) oluşur; bu da camı çirkinleştirdiği gibi dayanıksız da kılar.
- Katı camların yeniden ısıtıldığı bir ikincil yöntemde, çok iyi bir el becerisiyle cam çubuk ve tüpler çeşitli şekillere sokularak lamba üretimi gerçekleşir.
Camın dekoratif
amaçlı kullanımına ilişkin önemli bir teknik: Vitray
Tarihte vitray uygulamalarının başlangıcı geriye antik çağlara kadar gider. Mısırlılar ve Romalılar küçük renkli camlı objeler üretiyorlardı. Vitray, dördüncü yüzyılda Hiristiyanlar görkemli kiliseler yapmaya başladıklarında, bir sanata dönüştü. Bilinen en eski çoklu renkli ve parçalı cam kullanılan pencere İngiltere’de Jarrow’da 686 yılında inşa edilen St. Paul Manastırı’dır. Louis Tiffany, Paris’e yaptığı bir gezide Chartres Katedralini ziyaret etti. Katedralin muhteşem, renkli camlarının etkisinde kaldı. Dönüşünde hayatın her alanını kapsayacak şekilde, renkli camlar üzerine denemeler yaptı. Louis Tiffany aynı zamanda parça camların kenarlarını bakır folyo ile kaplayarak lehimlemiş, o güne kadar kurşun oluklar içine yerleştirilen camın dünyasına yeni bir soluk katmıştır.
Fransa Kralı VIII.Louis’ın eşi Kastilyalı Blanche’in yardımlarıyla yaptırılmış Paris yakınlarındaki Chartres Katedrali. Kuzey duvarda, etrafı Hiristiyan Babaları ve Peygamberlerce çevrilmiş Bakire Meryem’i Cennetin Kraliçesi olarak gösteren vitray tasviri.
13. ve 14. yüzyılda Gotik dönemde vitraylar anıtsal
Katedral tasarımlarının esas unsurları oldular ve yaygınlaştılar. 1400’lerin ortalarında Büyük Rönesans
sanatıyla birlikte resimdeki yeni realizm akımı geleneksel vitrayların
gerilemesine neden oldu. Gotik tarzın kalın çizgileri ve kuvvetli figürleri
yavaş yavaş kaybolurken, vitray mimari yapı elemanı olmaktan çıktı. Sanatçılar
cam üzerinde resimler yapmaya
başladılar.
16. yüzyıla kadar vitray, Katolik yapı sanatı ile
özdeşleşmişti. 1600’lerde İngiltere Kralı VIII.Henry, Papalık yönetiminden
ayrılınca İngiltere kiliselerindeki birçok değerli vitray kırıldı ve
parçalandı. Dini nedenlerin dışında Barok dönemde iç dekorasyonda duvar
resimleri ve detaylı iç dekorasyon öne çıkınca daha temiz cam üretimine
gereksinim olmuş, bu yönelim de vitray kullanımını geriletmişti. Geç 17. yüzyıl sanatçıları yeniden Gotik
mimariye dönünce vitraylar yeniden kullanılır oldu. Bu kez pencereler Gotik
tarzdaydı ama pencere sanatı eski ve yeninin karşımıydı. 19. yüzyılda cam sanatçıları La Farge ve Tiffany
opalescent vitray camı ürettiler. Gökkuşağı görünümündeki bu cama ‘Opalescent’
(ışıkları renk renk yansıtan) adı verildi.
Tiffany’nin değişik dekoratif
cam işleme tekniklerini uyguladığı bir örnek
Tiffany’nin geliştirdiği vitray tekniğinde tasarlanan
desen bir karton üzerine çizilir. Renk kodları yazılarak her parça
numaralandırılır. Karton üzerindeki desen bir eskiz kağıdına aktarılır.
Kartondaki her parça için karton parçaların büyüklüğünde istenilen renkte cam
parçaları kesilir ve kenarları temizlenir. Cam parçalarının kenarları ince
bakır folyolara sarılarak eskiz kağıdı üzerinde birleştirilir. Bakır folya
çubuklar lehimlenerek vitray sabitlenir.
Charles Lewis
Tiffany – Tiffany&Co. kuruluyor
Louis Tiffany’nin babası, 1812 doğumlu Charles Lewis
Tiffany, 1837 yılında New York’ta bir kırtasiye ve aksesuar dükkanı açmıştı. İş
konusunda olağanüstü bir zekaya sahipti. Mallarını kusursuz bir zevkle seçerdi.
Gelişmekte olan ABD serveti ile Avrupa el sanatları ve eski çağların güzel
sanatları arasında bağlantı kurarak işini büyütüp, geliştirmek gibi bir iş
stratejisi vardı. Basit ev yapımı ürünlerinin ardından İngiltere ve Almanya’dan
ithal ürünlere; İsviçre saatleri, Fransız mücevherleri, züccaciyelik porselenler
ve bronz İtalyan heykellerinin satışına geçmesi onun girişimciliğinin eseriydi.
Lüks malların ithalinden elde ettiği karı daha sonra kendi atölyelerinin yatırımında, Amerikalı ustaların eğitimi ve istihdamı için kullanmıştır. 1848’de kendi mücevherlerini yapmaya başlamış ve 1860’lara gelindiğinde, Amerika’da alanının en büyük işletmesini, Paris’te de çok işlek bir şubesine sahip olmuştu. 1851’de gümüş işçiliği işine girmiş ve çok geçmeden piyasayı egemenliği altına almıştır. 1860’ların başındaki İç Savaş sırasında, Kuzey Birlik ordularına destek olmak için kılıç, kep nişanları, düğmeler ve rütbe işaretleri üretti. Buradan elde ettiği muazzam karı, barış olur olmaz kurduğu lüks mallar işinde kullandı. Amerika’nın zengin tabakasının büyük kısmı artık onun müşterisiydi.
Tiffany’nin ürettiği William Cullen Bryant altın, gümüş
karışımı vazosu 14 kg ağırlığında ve 86x36x29 cm boyutlarındaydı. Antik Yunan
formundaki vazo şair ve gazete editörü William Cullen Bryant’un (1794–1878)
sekseninci yaşgününde Kasım 1874’de
arkadaşları tarafından ısmarlandı. Üretici Tiffany&Company, tasarımcısı James
Horton Whitehouse idi. Vazo 1876 yılında hazırlandı ve ertesi yıl Bryant tarafından
New York Metropolitan Müzesine bağışlandı. Müzenin gümüş koleksiyonun ilk parçası
oldu.
Tiffany sanatçısı Paulding Farnham tarafından tasarlanıp
mücevher, altın ve gümüş işçiliğinin bir ürünü olan ve Edward Dean Adams adına sergilenen
altın vazo, bundan daha da büyük bir servet ediyordu. İnciler, kristal taşlar,
ametist, turmalin ve spesartit ile bezenmişti. 10.9 kg ağırlıkta 49.4 x 33 x
23.5 cm. boyutlarındaydı. Amerikan Cotton Oil şirketini finansal çöküşten
kurtarıp, 1891 yılında yönetim kurulu başkanlığından emekli olan Edward Dean
Adams’a bir teşekkür olarak sunulmuştu. 1900 yılında Paris Fuarı’nda
sergilendikten sonra Edward Dean Adams tarafından 1904’de Metropolitan Müzesine
bağışlandı.
1871’de Tiffany’nin tasarımcısı Edward Chandler, Audubon
takımını yarattı. Bu Amerika Kuşları isimli kitaplardan alınan kuş motiflerinin
kullanıldığı bir gümüş sofra takımıydı. Yaklaşık 143 yıl sonra Tiffany’ler
bunları hala üretip satmaktadır. Zengin Amerikalıları muazzam boyutlardaki
gümüşlerini sergilemeye teşvik eden Tiffany, 1,000 ayarlık saf gümüşten 925
ayar gümüş üreten ilk Amerikalı gümüşçü olarak Nevada’daki gümüş patlamasından en çok yararlanan kişi olmuştur. (Mark Twain
bunu çok çarpıcı bir biçimde hikayeleştirmiştir)
Fransa İmparatoru III.Napolyon ve İmparatoriçesi Eugenie
Tiffany, Nevada, California, New Mexico ve Arizona’dan
gümüş, altın, değerli ve yarı değerli taşları çok büyük miktarlarda temin
ederek, en saygın Avrupa sergilerinde kendisine birincilik ödülleri getiren tümüyle
Amerikan olan sanat ürünleri yaptı. Ayrıca, Avrupa’daki siyasi
istikrarsızlıktan da faydalanarak iktidardan düşen kraliyet ailelerinden ve
aristokratik ailelerden mücevherler satın aldı. Böylece 1848’de ona bağlı
simsarlar Paris, Viyana, Berlin ve İtalya’dan mücevher koleksiyonlarını ucuza
satın alıp, Paris’te III.Napolyon’un yeni sarayına, özellikle İmparatoriçe
Eugenie’ye müthiş karlarla sattılar. Daha sonra 1870’te III.Napolyon’da
iktidardan düşüp kaçınca, bu ganimetlerin çoğunu düşük fiyattan yeniden satın
aldılar. Tiffany’nin özgün ürünlerini Avrupa soyluları da satın alıyordu. 1900
yılında gelindiğinde, yani ölümünden iki yıl önce, Tiffany İngiltere Kraliçesi
Victoria dahil 23 kraliyet ailesine ve Amerika’nın yaldızlı çağındaki 100
milyoner Amerikalıya mücevher ve gümüş satmaktaydı.
128 kırat sarı elmas 1878
yılında bulundu ve o zamandan beri Tiffany mükiyetinde.
Tiffany&Company bir Amerikan lüks mücevher şirket
olarak Charles Lewis Tiffany ve John B. Young tarafından New York şehrinde
1837’de kuruldu. 1853 de Charles Tiffany şirkette kontrolü ele alınca
mücevhercilik üzerine yoğunlaştı. 1902’de, Charles Lewis Tiffany’nin ölümünden
sonra oğlu Louis Comfort Tiffany şirketin baş tasarımcısı ve yönetim kurulu
başkanı oldu. Kasım 1978’de Tiffany&Co. Avon Products şirketine satıldı.
Ağustos 1984’de bu kez Avon şirketi, Tiffany&Co’yu bir yatırım grubuna
sattı. 1987 de hisselerinin geri kalan bölümü de kamuya açıldı.
Louis Comfort
Tiffany’nin iş hayatındaki ilk yılları
Louis Comfort (18.2.1848-17.1.1933), Tiffany and Company
şirketinin kurucusu Charles Lewis Tiffany ile Harriet Olivia Avery Young’un
oğluydu. Önce Pennsylvania ve New
Jersey’de Askeri Akademi’lerde eğitim gördü. İlgisi sanat üzerineydi o nedenle
sonradan New York ve Paris’te sanat ve tasarımcılık dersleri aldı. Louis
Comfort Tiffany, işadamı olmaktan ziyade ressamdı. Önce George Innes’in
atölyesinde, sonra Paris’te oryantalist peyzaj ressamı Leon Bailly’den resim
dersleri aldı. Genç Tiffany, William Morris’in eserlerinden, atölyesinden ve el
sanatları akımının erken aşamalarında sanatçı ve elişi ustalarının birlikte
çalışma tarzlarından da çok etkilenmişti. William Morris, tekstil tasarımcısı, vitray
sanatçısı, iç dekoratör, şair, yazar ve sıkı bir sosyal aktivist idi.
Louis 1875’den sonra cam üretimi ile ilgilenmeye başladı.
1878 yılına kadar Brooklyn’deki birçok camev için çalıştı. 1879’da birkaç
arkadaşı ile birlikte Louis Comfort Tiffany and Associated American Artists
şirketini kurdu. Tiffany bütün hayatı boyunca ressam ve önemli bir yaratıcı
oldu. Ama doğası gereği aynı zamanda örgütleyici, lider ve işadamı, cömertçe
para harcayan ve elbette koleksiyon yapan ama aynı zamanda parayı çok dikkatli
kullanan biriydi. Faturalarını mutlaka posta iadesi eşliğinde gönderiridi ki bu
o zamanlarda çok ender görülen bir alışkanlıktı. Her zaman uygun bir iş
yaratır, halkın nabzını tutar, bunlarla da kalmaz, insanların zevkini
geliştirirdi. Ressamların şirketlerle işbirliğine girmesi fikrini Morris’ten
almıştı. İlk olarak 1877-1878 yıllarında John La Farge ve Augustus
Saint-Gaudens ile birlikte Amerikan Ressamlar Derneği’ni kurarak Amerikan
resminin kalitesini arttırmayı ve etkin bir şekilde pazarlanmalarını
amaçlamıştı. Daha sonra 1879’da, yine Morris’in izinden giderek, Louis
C.Tiffany iç mimarlık firmasını kurdu.
New York Irvington’daki evlerinde
Louis’in kızkardeşi Annie Olivia Huson nehrine bakarken
Louis Tiffany yağlıboya
Louis Tiffany yağlıboya
İç Mimarinin
Yükselişi ve Tiffany
1800’lerin başlarına kadar iç dekorasyon tamamıyle ev
sahibinin zevki ve görüşü ile sınırlıydı. Bu konuda profesyonel destek alma
anlayışı, iç mimarinin bir meslek olarak ortaya çıkışı Amerika’da 1850’lerde oluştu.
İç mimari şirketleri zenginlerin evlerini ve işyerlerinin iç dekorasyonlarını
yapmaya başladılar.
1876 yılında Londra’da İngiliz armatör Frederick Richards
Leyland evinin yemek odasında bir değişiklik yapma isteğiyle bu odanın dekorasyonunu
Anglo Japon tarzında deneyimli İngiliz mimar Thomas Jeckyll’e verdi. ‘Peacock Room’ olarak tarihe kazınan bu odanın
dekorasyonunun bitimine yakın Jeckyll rahatsızlanınca dekorasyonu James McNeill
Whistler üstlendi ve tamamladı. Sanat koleksiyocusu Charles Lang Freer, 1904
yılında odanın tüm eşyalarını Leyland’ın varislerinden satın aldı ve
Detroit’deki kendi evine yerleştirdi. Freer’in ölümünden sonra ise oda 1923’de
Washington DC’de Freer Sanat Galerisinde sergilenmeye başlandı. Tavuzkuşu Odası
projesi bilinen önemli ilk iç dekorasyon çalışmasıydı. Sanat için yaşam mesajlı ünlü Amerika turnesini gerçekleştiren Oscar
Wilde’ın sayesinde iç mimari iyice popüler oldu. ‘Life
imitates art far more than art imitates Life’ Oscar Wilde.
1882’de Beyaz Saray’a
yerleştirilen Tiffany cam vitray paneller
1881’de Tiffany, bugün hala mevcut olan Hartford’taki Mark Twain evinin iç dekorasyonunu yaptı.
Yeni şirketinin en önemli işi 1882 yılında Amerikan Başkanı Chester Alan Arthur
için Beyaz Saray’da yaptığı dekorasyondu. Arthur, 26 vagon dolusu eski ıvır
zıvır dediği eşyalardan kurtulmak için Tiffany’nin ekibini getirtmişti. 10 sene
sonnra 1902 yılında Başkan Roosevelt renovasyonunda Tiffany’nin vitray cam
paneller kaldırıldı, diğer eşyaları da değiştirildi. Tiffany’nin firmasının bir
diğer önemli tasarımı da New York City’deki Yedinci Alay Teçhizat Deposu’ndaki
Kıdemliler Odası’idi.
Verrocchio tarafından yapılan
iki heykel, solda Venedik Donanma Amirali Bartolomeo Colleoni’nin atlı heykeli
1488 Venedik, sağda David heykeli 1473 Floransa
Tiffany’nin öncelikle bir ressam ve yaratıcı mı yoksa
yaratıcılığı kolaylaştıran, yani, vizyonu ve örgütleme yeteneğiyle başkalarının
yaratmasını ve üretmesini kolaylaştıran bir kişi mi olduğu, bu kavramların
nasıl tanımlandığına bağlıdır. Kesinlikle o her ikisiydi ama hangisine öncelik
veriyordu? İnsan aynı soruyu Floransa’daki en büyük atölyeye sahip olup, vakti
geldiğinde büyük birer usta olan Leonardo da Vince gibi isimleri yetiştiren ve
son derece iyi bir ressam ve heykeltıraş olan Verochio için de sorabilir. Pugin, William Morris ve Tiffany gibi
isimler hem tasarımcı hem de açık piyasada rekabet eden, büyük projeleri
alabilmek için çok sayıda usta istihdam eden iş sahipleri olarak İtalyan
Rönesansı’ndaki atölyelerin modern eşdeğerlerini işletiyordu. Fakat Tiffany’nin
dünya çapında iş yapan ve Amerika’nın tarım ekonomisi olmaktan çıkıp dünyanın
büyük sanayi ülkesi olmaya başladığı yıllarda ortaya çıkan babadan kalma Tiffany&Company
adlı çok karlı ve büyük bir işletmesi daha vardı.
Tiffany cam
üretiminde büyük oynamaya karar veriyor
Tiffany 1886 ve 1889’da, hala Beyaz Saray’ın dekorasyonunu
yaptığı sırada resim ortaklığından vazgeçip, Tiffany Glass Company of Brookly
ve Tiffany Glass Company of New York adlı kendi işyerlerini açtı. Babası ölüp
işleri devir alınca 1902’de bu firmaları özgün Tiffany&Company’ye katarak
işletmeye devam etti.
Tiffany 1892’de sanat amaçlı muazzam miktarda cam üretmek
için Long Island, Corona’da Tiffany Glass and Decorating Company’i kurmuştu.
Bilinçli ya da bilinçsiz de olsa hedefi, William Morris’in biçim ve yöntemleri
ile özellikle Belçika ve Fransa’daki yeni tarzdaki el sanatları akımını
birleştirmekti. Bu aynı zamanda Tiffany’nin kendi sanatsal ideolojisini de
temsil ediyordu; yani, sanat biçimlerinin tümü doğrudan doğruya doğadan evrilmeliydi.
Sözgelimi ağaçlar, çiçekler, taşlar, kuşlar, hayvanlar ve günbatımı ve ay ışığı
gibi olgular. Bu tarz aslında İngiliz kökenliydi ama 1895’te girişimci Samuel
Bing tarafından Paris’te açılan mağazadan sonra, l’art nouveau’nun adı
konmuştu. Zaten o sıralarda bile bu tarz on beş yıldır var olan bir tarzdı ve
Tiffany de bu zamanın tam ortasındaydı. Fakat yaratıcılığı kolaylaştırıcı biri
olarak Tiffany’nin bambaşka bir marka olduğunu şu ifadelerle anımsatan da Bing
olmuştu:’Tiffany bir endüstrinin farklı
dalları arasında kusursuz bir köprü kurmanın tek yolu olduğunu anlamıştı: büyük
bir fabrika ve gereken her tekniği temsil eden bir ordu dolusu el sanatları
ustasını bir çatı altında toplayacak kocaman bir merkez atölye kurmak... bu
ustaların her biri, kendilerini de ortak fikir akımlarının altında birleşmiş
bir grup sanatçının kılavuzluğunda, özenle tasarlanmış konseptlere şekil
vermeye çalışan kişilerdi.’
Madonna ve çocuk İsa
- Louis Comfort Tiffany 1890
Böylece Tiffany sanayi çağında Rönesans atölyelerini
güncelliyordu ama bu kez bu atölyeler bronz, mermer veya resme değil, cam
üzerine odaklanıyordu. Ne var ki cam yapımına ilk aşkı olan peysaj
ressamlığından sonra geçmişti. Manzaralara daha önce kimsenin veremediği bir
ışıkla can katmayı isterdi. İngiliz ressam Joseph Mallord William Turner göz
kamaştırıcı renklerle bezeli manzara resimleriyle tanınır. Çoğunlukla kır ve
deniz manzaraları yapan Turner başlangıçta doğayı olduğu gibi tuvale
geçiriyordu. Olgunluk yıllarında nesnelerin doğal görünümleriyle daha az
ilgilenmeye başladı. Tablolarında canlı renkler ve bir ışık havuzunda
titreşiyormuş duygusu veren görünümler yer almaya başladı. Daha sonra bu akım
yaygınlaşıp olgunlaşacak ve Empresyonizm (izlenimcilik) adını alacaktı. Tiffany
Paris’teyken, Turner’ın son dönem çalışmalarını izlemiş ve ışık oyunlarının
nesnelerin doğal görünümlerinin önüne geçmesi fikrini beğenmişti. O da sürekli
cam üstüne ya da cam çalışarak bunu başarmaya çalıştı.
İlkbahar - John La Fage 1902 Philadelphia
Sanat Müzesi
Tiffany, William Morris tarafından üretilen renkli
camlardan (vitray) çok etkilenmişti. Gerçekten de bu vitraylar, muazzam talebe
rağmen Amerika’da üretilen tüm ürünler karşısında sınırsız bir üstünlüğe
sahipti. 1870’lerde Birleşik Devletler’de yaklaşık 4,000 kilise yapılmış, hepsine
de vitray koymak gerekmişti. Tiffany ilk olarak kendisiyle aynı fikirlere sahip
olan John La Farge ile çalışmıştı. Ama sonra yavaş yavaş birbirlerinin rakibi, en
sonunda da düşmanı oldular.
Papa Chrysanthemum - 1894
Paris, Musée d'Orsay
tasarım: Henri de Toulouse Lautrec, üretim: Louis Tiffany
Hibiscus (amber
çiçeği) ve papağanlar - Favril cam vitray
- Louis Comfort Tiffany - 1910
Tiffany’nin renkli pencere camına yaklaşımı iki ana fikre
dayanıyordu. Birincisi, boyalı ya da renkli camı sevmiyor, motif ve resimlerin
camın dökümü esnasında verilen kendi yapısına girmiş renklerle bezenmesi
gerektiğine inanıyordu. Cam yapımının kimyasına girdiğinde istenen her renkte cam
üretebileceğini gördü ve kendi cam paletini üreterek, tam da istediği gibi Ortaçağ’ın
en iyi camlarını aratmayacak renk saflığına ve yoğunluğuna sahip camlar yapmaya
başladı. İkincil olarak, vitrayların yalnızca kiliselerde değil, evlerde de
kullanılabilmesi gerektiğine inanıyordu. Baştan beri cam üretiminde yeni
endüstriyel yöntemler uygulayıp, çizimlerini ve renk seçmini tekrarlamak için
kurşun oluk kullanarak çok sayıda kilise için, üzerinde boyalı hiçbir detay
olmayan camlar yapıyordu.
Tiffany din temalı pencere camları üretmeye devam etti.
Far Rockaway’deki ilk Presbiteryan Kilisesi’nde Russel Sage Anısına Pencere
için yaptığı Bataklıktaki Ağaç (1905) şaheserlerinden biri oldu.
1905 yılında Tiffany Stüdyo’ların yaptığı 58 cam panelden oluşan en büyük eserlerden birisi Baltimore’da Brown Memorial Presbyterian Kilisesi’ndedir
Bir diğeri de Minnesota, Duluth’daki Pilgrim
Congregational (Hacı Cemaati) Kilisesindeki manzara pencereleriydi (1924).
Kiliser için manzaralı cam işi yapmak, önceleri eleştirmenler tarafından
kutsala saygısızlık olarak nitelendirilmiş olsa da, bugün sıradışı ve
harikulade bir sanat biçimi olarak kabul edilip Metropolitan Müzesi’ndeki büyük
Tiffany sergisinde gururla sergilenmektedir.
Tiffany’nin din dışı pencereleri doğal olarak daha cesurdu. Elbette bunları ilk yapan Tiffant değildi. İskoçya’da Charles Rennie Mackintosh, Belçika’da Victor Horta , Barcelona’da Antonio Gaudi ve Paris’te Hector Guimard’da bu pencerelerden yapıyordu. Fakat yalnızca Tiffany, doğadan kendisi kopyalayıp cesur manzara desenleri üretiyordu. Tiffany daha 1883 yılında, ABD Başkanı Chester Arthur’un Beyaz Saray’ı için yemek salonunu ana koridor ekseninden ayıran muazzam bir vitray perde yapmıştı.
1890 yılında, renkli pencere camındaki en büyük eseri sayılan dört simgesel manzaralı. Muazzam boyutlardaki Dört Mevsim’ini Paris ve Londra’da sergilemişti. Hareli ve yanardöner camlarla birlikte saydam renkli cam kullanarak elde ettiği etkiler büyüleyici görünüme sahipti, fakat bir iki tanesi hariç bu eserler tahrip olmuştur.
Desen çalışırken çiçekleri ve başta tavus kuşu olmak üzere
kuşları tercih ederdi. Bugün Long Island’daki bir villada bulunan Tiffany’nin
tavus kuşu paravanı Pompei tarzında inşa edilen bir New York evi için
yapılmıştı(1912).
Tiffany Lamba
üretmeye başlıyor
Tiffany pencere çalışmalarının bir yan ürünü olarak lamba
üretmeye başladı. Bu doğadan aldığı desenlerde görmek istediği yoğun ışık için
attığı bir diğer hamleydi. Bu da el ele giden bir başka sanat ve endüstri
örneği olmuştu. John D. Rockefeller, Standart Oil’i yaratıp muazzam ölçülerde
ekonomik başarı kazanırken, gaz yağının fiyatını %90 aşağı çekmişti. Bu ev
hanımları için büyük bir nimetti; hem sobayla ısınma hem de lamba ışığı
ucuzlatmış, lamba imalatında büyük bir artış başlatmıştı. Bunu takiben, o
yüzyılın sonuna doğru evlere elektriğin girmesiyle, gaz yağı ve gazla
aydınlanmanın yerini kokusuz ve çok daha tehlikesiz bir ışık kaynağı almıştı.
Tiffany’nin seri üretilen ürünlerden farklı olarak lüks lamba üretimi girişimi
ise evlerin aydınlanma biçiminde olağandışı bir teknolojik değişimi vurgulamış
oluyordu. Başlangıçta pencerelerinden kalan artık cam parçalarını kullanmak için
lamba üretmişti. Sonraları aklına bu
fikir gelince, ürettiği lambalar imalatının kilit parçalarından biri haline
geldi. Halk bu fikri, 1,000 farklı cam parçası içeren karmaşık lambaların
tanesine 500 dolar ödeyecek kadar sevmişti. Tiffany ayrıca cam lambaların ve
vazoların, iyi tasarlanır ve sıradışı bir işçilikle yapılırsa, evleri güzelleştirebileceğini
anlamıştı.
Tiffany’nin Solda Zinnia
modeli sağda Wisteria modeli lambaları
Tüm lambalarında ilhamı doğadan almıştı. Bir Tiffany
markası olan Wisteria lambası duvarda kırık kenarlı gölgeler oluşturan bir
üründü. Muhteşem Zinnia zeki bir metal işçiliğinin sonucu olan ustaca bir
parçaydı.
Dragonfly (Yusufçuk) ürününde tabanı nilüfer şeklinde
yapmıştı. Göl nilüferi en muhteşem lambasıydı, metal bir tabandan yükselen
hareli camlardan oniki farklı ışık geliyordu. Bu lamba ile baharda bir meyva
bahçesi gibi aydınlatan Elma çiçeği ve bu harikuleda ağacın kirli beyaz
gölgelerini tıpatıp yayan Manolya en beğenilenler arasında birbirleriyle
yarışıyordu.
Sonradan ürettiği tüm lambalar elektrikle çalışmak üzere
tasarlanmıştı. Tiffany bu yeni güç kaynağının fevkalade ışık etkileri
yaratacağını anlamıştı. Tiffany, Edison’la güç birliğine girmişti. Chicagolu
dansçı Loie Fuller‘in muhteşem bir gösteri yaptığı Paris’teki Folies Bergeres,
Tiffany’i büyülemişti. Fuller, sopalara bağlı uzun tüllerle, dönüşlerini
ışıklandırmak için, elektrik ve cam ustalarından oluşan bir ekiple çalışan ilk
kişiydi.
Avrupa’da ne kadar ressam ve heykeltıraş varsa bu ışıklı
etkiyi görmeye gelmişti. Bu ressamlardan biri de Toulouse Lautrec’ti. Bir Tououse Lautrec hayranı olan Tiffany onu
ve Degas ile Whistler gibi diğer ressamları, Samuel Bing’in Paris’teki
mağazasının vitrin ve perdelerini tasarlamak için kullandı. Fakat kural olarak
Tiffany, bizzat kendi denetimi altında hazırlanan tasarımları veya kendi
tasarımlarını tercih ediyordu. Şöyle yazmıştı: ‘Tanrı bize yetenek verdiyse bu başkalarının yeteneklerini kopyalamak için
değil, kendi akıl ve hayal gücümüzü kullanmak için verdi.’ Sanatçının ekip
halinde çalışırken bile bireyselliğini koruması gerçek güzelliğe giden yoldu.
Yeni bir cam Favrile
üretiliyor
Tiffany cam teknolojisini gayet iyi biliyor ve
çalışmalarında sürekli yenilikler yapıyorsa da hiçbir camı kendisi üflemedi,
hatta döküm bile yapmadı. 1892’de İngiltere, Stourbridge‘den Beyaz Saray Cam
İşçiliği’nin başında olan Arthur J.Nash’ı getirdi. Tiffany Fırınları adı
altında yeni bir şubede Tiffany’nin keşfettiği bir kimyasalı, çok katmanlı yeni
bir cam türünü üretmesini istiyordu. Bu, sedefli bir yüzeyde yanardöner,
dokunulduğunda son derece lüks bir his veren bir cam türüydü. Bunu sıcak cama
verilen gizli bir oksit bileşimiyle üretmişti; 1894’te patentini aldığı projesine
‘Favrile’ adını verdi (Favrile elle yapılmış anlamına gelen eski bir İngilizce
terimi).
1880’li yılların başında Realizme bir tepki olarak sanatçılar,
sanat için sanat şiarını edindiler. Romantik duyarlılığı en uçlara taşıyıp,
abartarak, çürüme noktasına vardırdılar. Bu döneme bundan dolayı Decadence
denildi. Yeni bir cam türü olan favril her türlü nesneyle kullanılabilme
özelliğiyle, Batı Avrupa ve Amerika’daki Decadence hareketinin 19.yüzyıl
sonundaki simgesi oldu. Decadence yanlılarının sanatsal yaklaşımları daha sonra
Sembolizm'de daha sistemli ve oturmuş bir kimlikle yeniden ele alınacaktır.
Yine de favril aslında Tiffany’nin 1890’larda yarattığı muhteşem vazolara daha çok yakışıyordu. Bunlar arasında en çok dikkat çekenler Favrile’nin, büyü yapılmışcasına belli belirsiz bir titreşim yarattığı Tavus Kuşu Tüyü ile; antik çağlar ve art nouveau fikirlerini birleştiren Çifte Sukabağı yer alır.
Tiffany dokununca kadife hissi veren altın renkli muhteşem
camlar gibi yeni tekniklerden faydalanıp bu temaya dayanan çeşitli vazolar
tasarladı. Ender renkler ve dokular, cam daha sıcakken elde edilmeliydi, bu da
fevkalade ustalık gerektiren bir işti. Masalarda kullanılan kağıt ağırlığı ve
vazolar için daha da büyük bir özen gerekiyordu. Tiffany, yaprakların camın iç
ve dış tabakası arasında sıkışıp kaldığı izlenimini veren bu ürünlerde, eskiden
kullanılan teknikleri geliştirip güncelleştirmişti.
Tiffany, antik
camlar, mozaik desenler, fayanslar üretmeye başlıyor
Bahçe ve çeşme - cam
mozaik tablosu – Louis Tiffany 1905
Asla tatmin olmamasıyla gerçek bir yaratıcı olan Tiffany,
hep yeni şeyler deniyor, kendisi ve yardımcıları için imkansız görevler
buluyordu. 20. yüzyıla girilerken dünyanın en iyi 100 cam ustasını
çalıştırıyor, onlara en yüksek ücretleri ödüyordu. Onları fikir üretmeye teşvik
ediyor, bu fikirlerle ilgili kimya bölümünde araştırma yapıyor, Nash’ın
deneyiminden faydalanıp piyasaya sürüyordu. Pazarlama konusunda kendine özgü
inanılmaz bir yeteneğe sahipti. Kendi Tiffany mücevher mağazalarının
kaynaklarını kullanarak, dökümlerinde özel metal etkileri üretmeye çalıştı ve
bunları ender renklere sahip camlarla birleştirince, yalnızca doğaya dayanarak
yapılan vazolar haline gelecek olan taşlı vazolar üretti.
Yolculuklarından topladığı ya da müzelerde incelediği eski
cam parçalar üzerinde sürekli çalışır, başlangıçta tesadüfen yakalanmış
özellikleri bulmaya çalışır, sonra da bu özellikleri kimyasal incelemeden
geçirip yapay olarak üretirdi. O ve
Nash’ın Kıbrıslı dedikleri, opak ve zarif çukurları olan muhteşem yeni bir cam
kategorisini bulmaları da bu şekilde, Magosa kazılarında özgün formunda
buldukları bir cam sayesinde olmuştu. Ayrıca Lava diye adlandırdığı pürüzlü
yüzeyli, son derece zengin cam çeşidini de Vezüv yakınlarında bulduğu
kalıntılardan esinlenerek yapmıştı.
Antik çağlar üzerine yaptığı incelemelerin onu götürdüğü
yerlerden biri de modern banyolar için yaptığı zarif fayanslar oldu. Bu
fayansları kendi tasarladığı yeni şömine tipinde de kullandı (kitap ve
bibloların konabileceği raflarla bütünleşen şömine tipi). Tiffany, Pompei’de
olduğu gibi, 2,000 yıldır toprak altında gömülü olan bu fayansların kimyasal
değişikliklere uğrayarak parıldadığını görünce onları kendi fabrikasında da bu
şekilde üretmeye başladı. Artık fayansları vazolarından daha çok satıyordu.
Tiffany çanak çömlekle de uğraşarak sıradışı parçalar
üretti. Bunların en güzelleri, dışarıdan çalışılan sarmaların tepede topladığı
sarı renkteki Fern Frond vazosu ve
lahana, mısır koçanı, püsküllü söğüt ağacı, enginar ve diğer yaygın bitki ve
sebzelerin model alındığı kavanozlardır. Çömlek çamuru şekillendirme çarkına atılır, topaklara şekil verilir,
kopyalarının çıkması için alçıda kalıbı çıkartılır, elle tamamlanıp kömürlü
fırında ısıtılırdı. Fildişi, bej, toprak kırmızısı ve ender kahverengiler ve
yeşiller gibi görkemli renkler kullanılırdı ve her nesne yalnızca on kez
üretilirdi. Özellikle 1898’den sonra, özel metal fırınlar kullanıp bir emaye
bölümü kurduğunda, başta vazolar olmak üzere metal ürünlerde daha gözüpek
tasarımlar yapmaya başladı. 1902’de turuncu dallar ve yeşil yapraklarla süslü
sıradışı bir emaye bakır vazo yaptı. Sonuçta ışık geçirmeyen bir etki
yaratılmıştı: ışık ışınları vazo üzerindeki yarı geçirgen emaye tabakalar
arasından geçiyor, ayna varakı üzerinden geri yansıyor, son derece parlak ve
hareli bir ışık etkisi veriyordu; bu etkiyi saydam emaye içine gömülmüş minik
ve ince altın ve gümüş parçalar ve pullarla yakalamıştı. Herhalde şunlardan
hangisinin daha muhteşem olduğunu söylemek güçtür: Tiffany’nin bütünüyle özgün
konseptleri mi yoksa onları meydana getiren emayecinin ustalıkları mı?
1911’de Meksika şehrinde Palacio de Bellas Artes salonu için
tasarlamış muazzam cam perde.
Tiffany evleri
1880’e kadar Louis Tiffany 26.
caddedeki bir apartmanda, babası Charles’da 38. cadde yakınlarında Madison
Avenue’de oturdu. Aile, 1882 yılında
McKim, Mead & White mimarlık firmasına 72. caddedeki bina işini
verdiler. Arazi 867
Madison Caddesi’nde şimdi Ralph Lauren’in ana mağazasının bulunduğu Waldo
Mansion’ın tam karşısındaydı. 1885’de, Louis Tiffany's ilk eşi Mary Woodbridge
Goddard’ın ölümünün ertesi yıl tamamlanan bina 57 odalıydı. Rönesans
İtalyan Sarayları gibi U şeklinde tasarlanan bina, Romanesk ve İngiliz
mimarisinden de izler taşıyordu. Arkasında geniş bir bahçe vardı. Bina büyük ve
dik bir çatıyla örtülmüştü. Aslında yapı üç apartmandan oluşuyordu. Birinci
binanın bir ve ikinci katları baba Charles için hazırlanmıştı, ama o hiç burada
oturmadı. İkinci apartmanın üçüncü katında Louis’nin bekar kızkardeşi
oturuyordu. Üçüncü binanın dört ve beşinci katları ise Louis’in evi ve
stüdyosuydu.
1886 yılında
tamamlanan Louis Comfort
Tiffany evi solda ön cephesi, sağda bahçeye bakan cephesi. Madison Avenue 72. cadde
9 Kasım 1886, Louis Comfort Tiffany, Louise Wakeman Knox
ile evlendi. Birlikteliklerinden bir oğlu ve üç kızı oldu. Çift 1905 yılında
Oyster Bay’de alışılmamış derecede lüks Laurelton Hall yazlık evini yaptırdılar.
Kışları 72. cadde de yazları Laurelton Hall’de geçirdiler. Louis Tiffany, 1933
de 72. caddedeki evinde öldü. Bina 1936 yılında yıkıldı ve yerine yüksek
apartmanlar yapıldı.
Oyster Bay’de Cold Spring Limanı’na bakan uzun kıyıya
sahip 580 hektarlık bir mülkü devralan Louis Tiffany arsadaki eski oteli
yıktırarak Laurelton Hall’u yaptırdı. Koskocaman ve çelikten örülü bu malikane
Amerika’nın belki de şimdiye kadar gördüğü en süslü evdi. Merkezindeki avludan
geçen dere, bronzdan yapılma Japon ejderi şeklindeki büyük bir şadırvanı
besliyordu. Kocaman bir Yunan anforasından fokur fokur sular geçiyor, anfora
elektrikle renk değiştirdikçe göle düşen güneş ışıkları etkisi yaratıyordu.
Malikanenin bir çan kulesi ve iki yanında en güzel yanardöner mavi fayansların
kullanıldığı seramik mozaikli granit sütunların arasından geçilen bir girişi
vardı. Ev yat limanına bakan bir tepede yer alıyordu ve yaldızlı çağın tüm
diğer milyonerleri gibi Tiffany’de New York’daki bürosuna 84 odalı, 20 banyolu
yatıyla gidiyordu. Evin çatısı bakırla kaplıydı ve binanın tümü, art nouveau
ilkelerine uygun olarak sihirli mantar görünümündeydi. Evin baş tasarımcısı
Tiffany’nin kendisi olsa da, çağın olağanüstü mimarlarından biri olan Gaudi’de
katkıda bulunmuştu. Oturma odasında renkli camlardan yaptığı beş şaheseri yer
alıyordu: ayrı panolara bölünmüş Dört
Mevsim; 1894 Chicago Dünya Fuarı’nda ödül kazanan Flamingoların
Yemeği; Çiçekler, Balıklar ve
Meyveler(1885); Patlıcanlar (1880)
ve bu ev için özel olarak yapılmış olan Yıkananlar.
Amerikan yerlileri tarafından yapılan eserlerden oluşan koleksiyonunun
bulunduğu bir oda, Çin Odası, birkaç tane çay odası, müzik odası ve palmiye
ağaçlarıyla süslü bir de limonluğu vardı.
Louis Tiffany'nin yemek odasının
güney tarafındaki penceresi. Vitraylardaki desenler ile camın ötesindeki gerçek
salkımlar içiçe geçmiş vaziyette. (Morse Müzesi fotoğraf koleksiyonundan)
Charles Lewis Tiffany çocuklarıyla
birlikte (1888)
Laurelton Hall Amerika’nın adından en çok söz etttiren
eviydi ama mutlu bir ev değildi. Tiffany, Roosevelt’in yanısıra, diğer
komşularıyla da sürekli kavga ediyordu. Çok sevdiği ikinci karısı 1908’de öldü.
Üç kızı Julia, Comfort ve Dorothy büyüyünce evi terk ettiler. 1914’te yalnız
kalan Tiffany, evde kalan kadınlardan oluşan bir sevgili zinciri kurarak,
çılgınca eğlenmeye başladı. 1911’de, kendi deyişiyle aydın beyefendilerden
oluşan 150 bir grubu Laurelton Hall’a davet ederek, eski Yunan kızları gibi
giyinen ve omuzlarında gerçek tavus kuşları taşıyan fahişelerin servis yaptığı
bir tavus kuşu şöleni düzenledi. Orkestra Bach ve Beethoven çalıyordu.
Louis Tiffany
için düşüş başlıyor
Tiffany’nin en iyi zamanları 1880’ler ve 1890’lar,
1900’lerin ilk yılları ve art nouveau döneminin doruklarında olduğu yıllardı.
Sonra ard arda darbeler gelmeye başladı. 1902’de babası ölünce devasa mücevher
işlerinin tüm sorumluluğu ona kaldı. Tiffany & Co.’nun hem baş tasarım
direktörü hem de sahibi oldu.
25. ABD Başkanı William McKinley’in suikaste kurban
gitmesi üzerine 1901’de Theodore Roosevelt
başkan oldu ve Beyaz Saray’a taşındı. Tiffany gibi Roosevelt’inde Long
Island’daki Oyster Bay’de bir evi vardı ve Tiffany’nin hem amansız bir düşmanı
hem de kıskanç bir komşuydu. Roosevelt, Tiffany’yi Paris’in Latin Mahallesi’nin
gayrimeşru alışkanlıklarını New York’a getiren ahlaksız bir bohem olarak
görürdü. Eski bir kovboy olan Roosevelt’e göre avladığı hayvanların resimleri
Beyaz Sarayın dekorasyonu için yeterliydi. Art nouveau denilen şeyler saçma
sapandı ve derhal atılmalıydı. Eski Başkan Chester Arthur ise Beyaz Saray’ı
‘kullanılmış ıvır zıvır dükkanı‘ gibi gördüğünü söyleyerek, Tiffany’ye ciddi
paralar ödeyip dekore ettirmişti. Ama Roosevelt yapılan değişiklikler yüzünden
Beyaz Saray’ın ‘geneleve döndüğünü’ söyleyerek adamlarına vitray perde dahil
Tiffany objeleriyle ilgili şu emri verdi ‘Herşeyi tuzla buz edin’.
Roosevelt, Tiffany’nin büyük perde dahil bütün ürünlerini
geri satın alma teklifini de reddetmişti. Tiffany’nin Beyaz Saray’a koyduğu
herşey imha edildi. Bugün bu ürünler kalsaydı değerlerinin 500 milyon dolar
olacağı tahmin edilmektedir.
Tiffany’i rahatsız eden başka gelişmeler de vardı. Pablo
Picasso’nun öncelik ettiği Cubist’lerden nefret ederdi. 1913 yılında Armory
Show, Paris’ten gelen içinde Futurism, Cubism ve Fauvism (Henri Matisse
tarafından geliştirilen, parlak ve canlı renklerin kullanıldığı akım) içeren
modern sanatı sergilerle Amerika’ya tanıtınca, özellikle yarım milyon kişi de
bunu görmeye gidince, derinden sarsılmıştı.
O dönemde dek gerçekçi sanata alışmış Amerikan halkı için sergiler
devrimsel nitelikteydi.
Tiffany buna tepki olarak kendisini tatlı hayata bıraktı.
Parasını, evlerini süslemek ve bol bol eğlenmek için harcamaya başladı. 72.
caddedeki evinde hakim olan tema eski Mısır’dı. Dekorasyonu ise Joseph Lindon
Smith yapmıştı. Tiffany’nin akşam
partilerinde yemekleri New York’un en meşhur restaurantı Delmonico
hazırlardı. Bu partilerde Oryantalizm aşığı Tiffany Türk kıyafetleri giyer,
başına da sarık takardı. Armory Show’un tanıtttığı sanat yüzünden duyduğu acıyı
hafifletmek için Madison Avenue sergi salonunda bir maskeli balo düzenledi.
Sahnede en muhteşem favrile vazolarından bazıları harikulade spot ışıklarının
altında sergileniyordu. New York Flarmoni Orkestrası tutulmuştu; kız
arkadaşlarından dansçı Ruth St. Denis mini bir etekle, özel olarak Thomas
Steinway tarafından yazılan müzik eşliğinde yerlilerin balta dansını yaptı. New
York Times bunu ‘New York’un şimdiye dek
gördüğü en savurgan kostüm şenliği’ diye duyurmuştu.
O sıralarda Tiffany, halkın zevkinin kendisinkinden çok
uzaklaştığını hissediyordu; artık caz çağı ve F.Scott Fitzzgerald’ın Muhteşem
Gatsby’de anlattığı sosyete ön plandaydı. 1916’da parşömen kağıdına basılı,
Louis C.Tiffany’nin Eserleri adlı görkemli bir kitap çıkarttı. 502 kopya
basılmış, 300 tanesi arkadaşlarına dağıtılmıştır. Metinler Charles de Kay’in
Tiffany’yle yaptığı bir dizi söyleşiden oluşuyordu Aynı yıl Laurelton’da Güzellik Arayışı adını verdiği bir
maskeli balo düzenledi. Baloda kullanılan kubbeli aydınlatma sistemi devrim
yaratacak bir sistemdi. Güzellik rolündeki kız dahil 45 kişilik gösteri ekibi
yeni teknolojinin küçük bir mucizesi olan yanardöner şişirme bir cam kürenin
içinden çıkıyordu.
Manzara - Louis Comfort
Tiffany - 1905
Tiffany hala ülke dışından işler alabiliyordu. 1925’te
kendisine ait 23 adet halı ve 15 lambasıyla Havana’daki Başkanlık konutunu
dekore etti. Yine 1925’te, Metropolitan Müzesi’nin vizyonu geniş yöneticisi
Robert de Forest, Tiffany’nin o muhteşem manzaralı vitrinini satın aldı; bu parça
bugün de müzedeki serginin baş öğelerinden biridir. Artık Tiffany’nin sanatı
kesin bir şekilde demode kalmıştı ve art nouveau’nun son kalıntılarını da silen
art deco ile her yıl daha da gözden düşüyordu.
1920’lerin başında favrile üretim merkezini kapattı ve
kalan ürünlerini de elden çıkardı. Kendisine bakması için tuttuğu kızıl saçlı
İrlandalı kız Sarah Hamley hem hemşiresi hem de sevgilisiydi ve 17 Ocak 1933’te
84 yaşında öldü. Louis, iki kez evlenmiş ve sekiz çocuğu olmuştu.
Tiffany penceresi - Troy
Gallery New York
Tiffany 1905 yılında kendisine ait Long Island’daki 84
odalı Laurelton Hall’ün iç dekarasyonu için tüm yeteneklerini kullanmıştı. Hayatının
son dönemlerinde mülk geniş arazisiyle birlikte Tiffany’nin kendi kurduğu sanat öğrencileri vakfına devredildi. Ama bu
da fazla yürümedi, 1949 yılında malikane ve içindeki harikulade parçalar yok
pahasına müzayedelerde satıldı: bir adet büyük imzalı favrile ve çevresi
yalnızca 20 dolara gitmişti. Bir zamanlar 20 milyon dolar eden malikane ve çevresi
10,000 dolara satılmıştı. Ev ise yıktırıldı.
Ölümünün ardından tarihte görülmüş en korkunç sanat
kıyımlarından biri yaşandı. 1930’larda, Büyük Bunalım sırasında, Amerikalıların
en son istediği şey, harikulade çiçeklerle bezeli de olsa Tiffany’nin ürünleriydi.
1938’de 72. caddedeki evi boşaltılıp yerle bir edildi. Evin içindeki eşyalar
beş para etmiyordu. Aynı yıl Tiffany ‘nin deposundaki 20 adet büyük renkli cam
vitrin de dahil, 1,000 değerli parça düşük fiyatlarla elden çıkarıldı.
Satılmayan eşyalar çöpe atıldı.
Sonbahar manzarası
–Louis Comfort Tiffany - 1923
Moda, hem cilveli bir sevgili hem de acımasız bir
efendidir. II.Dünya Savaşı ve sonrasında art nouveau’nun önce aşağılanıp sonra
nefret edilme noktasına varışını ifade edebilmek şu anda mümkün değildir. Savaş
yıllarında eserlerinin çoğu kasten imha edilmiştir. Ama bir tek önemli
koleksiyon zarar görmeden kurtuldu. 1880’lerde İngiltere Lancashire,
Accrington’dan Joseph Briggs, para kazanmak için Amerika’ya gelmişti. Briggs,
Long Island’daki işlerde Tiffany’nin yanında çalışmıştı. Kariyer basamaklarını
bir bir tırmanıp Tiffany&Company’nin genel müdürlüğüne kadar yükseldi. Yeni
bir ürün yapımına geçildiğinde bir kopyasını da kendisine saklıyordu.
Tiffany’nin ölümünden sonra emekliye ayrılan Briggs, Accrington’a dönerken
koleksiyonunu da yanına almış, ölünce de hepsini oturduğu yöredeki müzeye
bağışlamıştı. Altmışyedisi vazo, kırkbeşi fayanstan oluşan koleksiyonda 120
parça yer alır ve bu parçaların çoğu emsalsizdir. Savaştan sonra müzeye bu döküntülerden
kurtulması için baskı yapılmış ama müze bunu reddetmişti. 1950’lere
gelindiğinde bile koleksiyonun tamamına yalnızca 1200 dolar değer biçildi. Ama
o sıralarda koleksiyoncular gözlerini yeniden art nouveau’ya çevirince müzayede
fiyatları da artmaya başladı. Müzeye yeniden bu parçaları satıp daha doğru
dürüst bir şeyler satın alması önerilse de müze yine reddetti. Şu anda bu
koleksiyon, Metropolitan Müzesi’ndeki ve Florida’daki Winter Park Galeri’ndekilerden
sonra dünyanın en büyük üçüncü koleksiyonudur. Winter Park Galerisi’nde de
Tiffany’nin başlangıçta New York’ta bir Piskopos katedrali için yaptığı Bizans
seramik şapeli ile birlikte 4,000’den fazla parçası yer alır.
Tiffany’nin yeniden dirilişi Robert Koch’un Louis
C.Tiffany:Rebel in Glass (1964) adlı kitabıyla başlayıp Mario Amaya’nın Tiffany
Glass (1967) adlı kitabıyla devam etti. Aynı anda Tiffany vazolarının ve
özellikle lambalarının müzayede fiyatları da fırladı ve bu yükseliş hala devam
etmektedir. 1935’ten 1955’e dek süren muazzam kıyım yüzünden bunlar çok yüksek
fiyat biçilen ender parçalardı. 21.yüzyılın başlarında iyi parçaların tanesi 1
milyon doları geçiyordu. Bunlardan da önemlisi, muhteşem bir tasarım,
yaratıcılık ve son derece büyük bir ustalıkla yapılan, bakınca asalet hissi uyandıran,
dokununca heyecanlandıran, ışık verildiğinde elektriğin ilk çağına verilen
eşsiz armağanı örnekleyen parçalara karşı yeniden duyulan saygıydı. Tiffany
Amerikan el sanatlarının ilk kez ortaya çıkıp Avrupa ve Asya’daki yaratıcı
medeniyetlerin yanında yer aldığı bir dönemde yaşamıştı. Gençliğinde harika ama
aşırı gösterişli biri olarak nam salıp, yaşlılık döneminde kimsenin ilgi
göstermeyip aşağıladığı ve neredeyse unuttuğu ama bugün Benvenuto Cellini,
Grinling Gibbons, Thomas Chippendale ve Pauld de Lamerie gibi yaratıcı
sanatçılarla birlikte anılan Tiffany, okyanusun öte tarafındaki el sanatı
ustaları arasında en üst sıraya oturur.
Art Nouveau Nedir?
Art Nouveau stili 1890’larda
Avrupalı ve Amerikalı bazı sanatçıların ağır ve gösterişli tarzı bırakıp, daha
estetik eserlere yönelme eğilimi ile eşyalarda, resimde, mimaride ve giyimde,
hatta duvar kağıtlarında karşımıza çıktı. 1910 yılına kadar etkili oldu.
Yıldızı kısa sürede parladı, kısa sürede de söndü. Art Nouveau zarif dekoratif süslemelerin ön plana
çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat
akımıdır. Sanat ticareti
yapan Hamburg’lu, Art Nouveau’nın isim babası Bing, yenilikçi ve avangart
sanatçıların ürettiklerini sergilemek için 1895 yılında Paris’te L’Art Nouveau
adında bir salon açtı. Satışlar Bing’i yüreklendirdi. 1896 Şubat ayında yeni
bir sergi daha açtı. Bu sergi de müthiş ilgi gördü.
Bunun üzerine Bing bir atölye
kurdu. Mobilya, halı, kumaş seramik mücevher tasarımları yaptırarak bunları
hayata geçirdi. Ürettiklerini 1900 yılında Uluslararası Paris Sergisi’nde
tanıttı. Birçok sanatçının eserlerini de bünyesine aldı ve burada tanıttı. Art Nouveau
akımı tekstil, madeni eşyalar, mobilya ve mücevher, bina tasarımına da yansıdı.
Art Nouveau eserler kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Ama dört yıl sonra ilgi
balon gibi söndü. Bing’in işleri bozuldu ve 1905 yılında da öldü. Art Nouveau
stili de kısa zamanda unutuldu.
Casa Batllo, Antoni
Gaudi
R.Laligue ve M.Ring mücevherde,
Faberge gümüş işlerinde, Baccaret, Tiffany, E. Galle, H. Guimart, Charpentier,
L. Majrelle mobilyada, Antoni Gaudí mimaride, Christofle ve Galliamadini eşyalarda ön plana
çıktı. Art Nouveau eserler genellikle dekoratif objeler, kullanım eşyaları ve
mobilyalar olmak üzere üç bölümde ele alınıyor. Dekoratif olanlar ayna ve resim
çerçeveleri, sofra ve çay takımları, aynalar, heykeller. Bu stilde ritmik
olarak S şeklinde kıvrımlar var, çizgiler yumuşak. Natürel floral ve feminen
hatlardan oluşuyor. Objelerde asimetriye sık rastlanıyor. Drapeli kadın
figürleri bu stilin en belirgin özelliklerinden biri. Dalgalı formlarında
kuğular, tavus kuşları, fantastik figürler, bitki figürleri özgün özellikleri.
Art Nouveau’ı İstanbul’a 19.yüzyılda Mimar D’Aranco tanıttı.
Tiffany’de
Kahvaltı
Başrollerini Audrey Hepburn ile George Peppard’ın
oynadıkları 1961 yapımı Amerikan romantik komedi filmidir. Film Blake Edwards tarafından
yönetilmiş ve yapımcılığını ise Paramount Pictures üstlenmiştir.
Piyasada tanınmaya çalışan yazar Paul Varjak (George
Peppard), New York'ta eski bir apartman dairesine taşınır. Güzel ama tuhaf
davranışları olan komşusu Holly Golightly (Audrey Hepburn) ilgisini çekmeye
başlar. Holly taşradan gelmiştir, mutsuz bir çocukluğun ardından 14 yaşında
evlendirilmiş, aktris olmak için Hollywood'a kaçmış, sonra da New York'a
gelmiştir. Holly'nin çelişkili yaşam tarzı, sadece tek bir roman yazmış ve
kendine güven sorunları olan Paul Varjak'ı hem şaşırtır hem de onda hayranlık
uyandırır. Toplum içindeyken seksi, boşvermiş tavırlarıyla dışadönük bir
kişilik yapısı sergileyen Holy, Varjak'la yalnız kaldığında savunmasız,
yumuşak, tatlı, çocuksu ve vesveseli bir insan haline gelmektedir.
Hayatta tutunamamış iki kaybeden insanın dokunaklı aşk
hikâyesinin anlatıldığı "Tiffany'de Kahvaltı", aslında yüzeydeki neşe
ve havailiğin altında yatan derin bir mutsuzluğu örttüğü, karamsar bir öyküdür.
Film adını New York'ta bulunan ünlü ve tarihi bir mücevher dükkanı olan
Tiffany's den alır. Filmin kahramanı Holly ne zaman karamsarlığa kapılsa, günün
hangi saatinde olursa olsun, soluğu bu mücevhercinin vitrininin önünde alır,
ayaküstü kahvesini içip sandviçini yerken pırlantaları seyreder, hayallere
dalar. Böylelikle depresyonundan kurtulmaya çalışır. Bu mağaza, temsil ettiği
zenginlik ve dinginlikle Holly’e, daha önce uyuşturucuda bile bulamadığı, sükûneti veren tek şey olmuştur.
Kaynakça
Johnson,
Paul – Creators
Metropolitan
Museum, New York City
The
Charles Hosmer Morse Museum of American Art – Winter Park Florida
No comments:
Post a Comment