Misyoner okulları ile ülkemizde
başlayan yabancı dille eğitim, 1950’lerin ortasında Maarif kolejleri ile beş
şehrimize yayılmış. 1970’lerin ortasında ise adları Anadolu Liselerine
çevrilerek yaygınlaşmışlardır. Bu okullarda yabancı dilin yayında fen dersleri
ve matematik dersleri de yabancı dille verilmeye çalışılmıştır. Daha da ileri
gidilerek birçok üniversitelerimizin öğrenim dili ingilizce olmuştur. Bu konuda
belki de çoğunluktan farklı düşünen iki bilim adamımızın görüşlerini yansıtmaya
çalışacağız. Birisi dünyada Teorik Kimya’da devrimsel değişikliklere imza
atmış. kimya biliminin matematiksel altyapısını yeniden oluştururarak iki kez
Nobele aday olmuş Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu. Diğeri ise Türkiye’de Bilgisayar
eğitimini başlatan, bugün kullandığımız Türkçe bilişim terimlerini yaratan,
Bilgisayar Derneği’ni kuran Prof.Dr. Aydın Köksal. Her ikiside eğitimlerini yurt
dışında tamamlamışlar. Birden fazla yabancı dil biliyorlar. Ortak noktaları ise
ülkemizde yabancı dil ile eğitime karşı oluşları. Tezleri yabancı dili,
okullarımızda ders saatlerini artırarak daha iyi öğretelim, ama diğer
derslerimiz Türkçe okutulsun.
BY BY TÜRKÇE
Oktay Sinanoğlu, 1934 yılında babası Nüzhet Haşim
Sinanoğlu’nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya Bari'de doğdu. Sanatçı
Esin Avşar’ın kardeşidir.
1939 yılında II.Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından ailesiyle birlikte Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, adı sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti.
1939 yılında II.Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından ailesiyle birlikte Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, adı sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti.
17 yaşındaydım. Sömestre’nin ortasına doğru 36 saatlik
bir yolculukla gelmiştim Kaliforniya Üniversite’sine. Türkiye’de okulda
ingilizce öğrenmiştim ama fen derslerini Türkçe okumuştuk. Üniversite’ye
gittiğim ilk gün ilk derstte cebir imtihanı varmış. Girdik sınava, 99 yada 100 almışım. Herkez şaşırdı sen yeni
geldin nasıl oldu bu böyle diye. Sonra dersler başladı baktım fizik, kimya,
matematik bana çok kolay geliyor. Bunların
sınavlarına girsem dedim. Yıl sonu sınavlarını verdiler. Hepsinden 100 alınca
ortalık karıştı. Birkaç sınav daha yaptılar ve beni 3. sınıfa aldılar. Dört
yıllık bölümü iki senede bitirdim. Hemen MIT den master bursu geldi. Normal
süresi iki senedir, başladık 7 ayda
master bitti.
Artık Doktora yapacağım, fizik ve kimya dallarında en
çok Nobel kazanan hangi üniversite var diye araştırdım. Baktım Berkeley.
Onlarda burs verince, teorik kimyada bir
konu seçip doktora’ya başladım. Bir iki ay sonra Hoca beni kampüste gördü ve
serzenişte bulundu. Sağda solda gezdiğini duyuyorum ne oldu çalışmalar diye
sordu. Bende bitirdim dedim. İnanmadı. Çalışmalarımı kendisine götürüp verdim.
Birkaç hafta sonra yeniden hocama uğradığımda bana sen doktor oldun dedi. 4-6
yıl süren doktora derecesini iki ayda almıştım. 24 yaşındayım, yaptığım işler
Amerika’nın her yerinde duyulmuş, sürekli davetler alıyorum. Artık hocayım kendime
üniversite seçmem gerekli, Yale ve Harvard 1600’lerde kurulmuş ABD nin en eski
iki üniversitesi, binaları bizim eski
binalara benziyor diye Yale’i tercih ettim..
Bir gün zeka testi yaptılar. Testte iki bölüm vardı. Sözel ve yetenek. Yetenek yani matematikle ilgili olan bölümden Einstein düzeyinde, çok yüksek bir not almışım.
26 yaşında Yale Üniversitesi’nde full prof oldum. 100
senelik bilim tarihinde en genç profesör olmuşuz. Time, Newsweek, günlerce
yazdılar. Herkez davet ediyor oradan oraya koşuyorum fakat araştırmaya zaman
yok. Baktım olmuyor, 1976 yılında kendimi inzivaya çektim. 1980 yılına kadar
dört sene işin matematiğini geliştirdim. Kimya ilminde sistem azdır, teori
azdır. Formüller vardır, ezberlenir. Ben yeni bir anahtar bulmaya çalışıyordum.
Bütün formülleri ondan türetebilecek basit bir formül. Doğadaki kimya ile
ilgili herşeyi açıklayabilen bir formül, sonunda onu buldum ve yayınladım. 1987 yılında bu çalışmamda dolayı Nobel’e aday
oldum ama seçilmek sadece bilimsel çalışmayla olmuyor, Nobel yarı politik bir
ödül. Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk
profesörlerinden biri oldum. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl
durduğuna ilişkin modellerim oldu.
1993'te Yale Üniversitesi'nden ayrılayarak ülkeme
dönmeye karar verdim. Türkçe eğitim yapan bir üniversite düşünüyordum, bu
nedenle ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi ve Bilkent’i istemedim, Yıldız Teknik
Üniversite’sinde karar kıldım. Sekiz
saatlik çalışmayla büyük başarılara ulaşılamıyor. Gece saat 22 de
üniversitedeki odamda çalışıken üniversitede ben ve bekçilerden başka kimse
olmuyordu. 2002 yılında yaş haddinden emekli oldum.
Misyoner Okulları
1914 yılında Osmanlı topraklarında 426 Amerikan
okullu, 17 misyoner merkezi ve 9 adet Amerikan hastanesi vardı. Öncelikle Ermeni
nüfusun yoğun olduğu bölgelerde açılan okullar, hastahaneler ve misyoner
merkezlerindeki amaç Ermenileri protestan yapmaktı. I.Dünya savaşı sırasında,
Ermeni başkaldırıları nedeniyle bu okulların çoğu geçici olarak kapatıldılar.
Türkiye ile Amerika’nın ilk diplomatik ilişkisi,
Büyükelçi Joseph C. Grew’in 12 Ekim 1927 de Ankara’da güven mektubunu Atatürk’e
sunmasıyla başlamıştır. Büyükelçi Grew gelir gelmez Amerikan okullarının
yeniden açılması için çalışmaya başladı. 1927 yılında Adana, Merzifon, İzmir,
Tarsus ve Bursa ve üç adet de İstanbul’da eğitim veren Amerikan okulu vardı. Bu okullar, 19. yüzyıl içinde, esas itibarı
ile misyoner kuruluşları tarafından ve Hıristiyanlığı yayma amacı ile
açılmışlardı. Osmanlı Devleti’ne başkaldıran Ermenilerin, genellikle Amerikan
okullarından yetiştikleri ve hatta Ermeni terör örgütlerinin de bu Amerikan
okullarını karargâh olarak kullandıkları, bilinen gerçeklerdendir.
Merzifon’daki Amerikan Koleji’ 1892–1893 Merzifon ayaklanmalarında Hınçak
Komitesi’nin karargâhıydı. Lozan görüşmelerinde bundan dolayı Türk tarafı
yabancı okulların kapatılması için çok ısrarcı olmuş ama başarılı olamamıştı.
Şimdi yeniden açılması istenen okullar Sivas
Amerikan Kız Lisesi, Sivas Amerikan Erkek Koleji, Maraş Amerikan Kız Lisesi,
Gaziantep Amerikan Kız Lisesi, Gaziantep Amerikan Erkek Koleji, Talaş Amerikan
Kız Lisesi, Talaş Amerikan Erkek Lisesi, Kayseri Ana Okulu idi. Türkiye
Cumhuriyeti 3 Mart 1924 tarihinde, Hanedanı ilga edip eğitim sitemini
laikleştirip çocukların eğitimini İslâm’ın etkisinden kurtarıp, akılcı ve
çağdaş eğitime yönelirken, bundan 14 ay sonra
Amerikan misyonerleri, Hıristiyan dinini yayma amacını taşıyan okulların
yeniden açılmasını istemekteydiler.
Tam bu dönemde Bursa’da bir olay patlak verdi. 1928
Ocak ayında Bursa Amerikan Kız Lisesi’nde üç Türk öğrenci, Amerikalı
öğretmenleri Miss Edith Sanderson’ın etkisiyle Hıristiyan olmuşlardı. Bu
öğrenciler, bu olayı, yataklarının altına sakladıkları anı defterlerine de
ayrıntılı bir şekilde yazmışlar. Bu defterin bir şekilde çalınıp Milli Eğitim
Bakanlığına bildirilmesiyle olay açığa çıkmış ve okul kapatılmıştı. Halk
galeyana gelmiş, konu mahkemelik olmuş. Öğretmenler yargılanmış. ABD ile
Türkiye arasında soğukluk oluşmuştur. Sonunda yalnızca Ahlâk Dersi, Türkiye Coğrafyası, Türkçe ve
Türk Ticaret Hukuku Türkçe okutulaması koşuluyla Talas Erkek Koleji’nin
açılmasına izin verilmiştir. Diğer tüm yabancı dille eğitim yapan okulların her
türlü büyümesini gelişmesini sınırlayan bir kanun çıkarıldı. Okulun damı bile
aktarılacak olsa, Bakanlar kurulundan izin alınacaktı.
Yabancı Dilde eğitim yapan okullar açılıyor
1955-1956 öğrenim yılında Eskişehir, Bornova, Kadıköy, Konya, Samsun ve Diyarbakır da beş adet Maarif Koleji açıldı. 1957 yılında ABD ile yapılan ikili kültür anlaşması gereği yabancı uzman ve barış
Teknik Anadolu liseleri olduğu gibi,
şimdi Anadolu İmam Hatip Liseleri de var. Nasıl başladığını zamanın Milli
Eğitim Bakanı, Sinanoğlu’na şöyle anlatmış: Avusturya’da
yaşayan müslüman Türkler, okulda öğrencilerine din dersi verilmesini talep
edince, Avusturya, Almanca olmak koşuluyla izin verir. Çünkü Avusturya
anayasasında eğitim ana dilde olmak zorunda. Bunun üzerine Türk Milli Eğitim
Bakanlığı olarak din öğretmeni yetiştirmek amacıyla Zonguldak’ta Almanca
Anadolu İmam Hatip Lisesi açtık. Bunu diğer diller ve okullar takip etti ve
sayı arttı.
Diğer
Devletler neler yaptılar
1917 yılına kadar bütün dünya Türkleri, İslam’ın
kabulüyle gelen Arap harflerini kullanıyordu. 1917'den sonra Ruslar önce bazı
Türki devletleri Latin alfabesine geçirdiler. Atatürk Türkiye’yi Latin
alfabesine geçirince bu kez Ruslar Özbekistan ve Kazakistan diye ikiye
böldükleri Türkistan Sovyet Cumhuriyetlerine değişik kril alfabeleri verdiler.
Böylece Türki devletler ile aramızdaki dil birliğini bozdular. Son senelerde
bazı Türki devletler yeniden latin alfabesine geçtiler.
Ruslar, 1953 yılında Kazakistan'da Rusça eğitim
yaptılar. Buradan mezun olanlara iş imkanları yarattılar. Dolayısıyla diğer
okullara ilgi azaldı. Ana okullarına kadar indiler. Çocuklar artık anne ve babalarıyla
Kazakça konuşamıyor. Şimdi Kazak nüfusun %40’ı Kazakça bilmiyor.
Romalılar Keltlere yapmışlar, İngilizler
İrlanda’lılara, Hintlilere yapmışlar. Cezayir’de Fransızlar aynısını yaptı, gazeteler
artık Fransızca çıkıyor. Afrika’da bir nehrin bir tarafı Gambiya, diğer tarafı
Senegal. Bir taraf İngiliz bir taraf Fransız sömürgesi. Bunlar eskiden aynı
dili konuşan bir kabileymiş şimdi birbirleriyle konuşamıyorlar. 1952 den beri Türkiye’de de uygulanıyor.
İngiltere’nin batısındaki Erin adasına sığınan
Keltler, İrlandalı olmuşlardı. 500 yılı civarında Batı Roma bittikten sonra Erin
Keltleri 1000 yıl sürecek büyük bir medeniyet kurdular. 15.yüzyıldan itibaren
İngilizler defalarca buraya saldırdılar. Sonunda burayı kendi eyaletleri
yaptılar. İlk işleri şair sınıfını toplayıp yok etmek olmuştur. Bundan sonra
bütün coğrafi isimleri Gealik dilinden İngilizce’ye çevirdiler. 1890 yılına
gelindiğinde İrlandalıları bir türlü kendi kimliklerinden kültürlerinden
vazgeçirememişlerdi. Bunun üzerine İngilizler Romalılar gibi düşündüler.
İlkokuldan üniversiteye kadar tüm okullarda eğitim dilini Gaelik dilinden
ingilizceye çevirdiler. İrlanda halkının %90’dan fazlası Gaelik
dilini konuşurken bu oran bir nesil sonra %30’a düştü. Bunlarda eğitim görmemiş dağdaki
çobanlar, kentteki hamallardı. Fakat İrlanda halkı uyandı ve bağımsız savaşıyla
bu esarete son verdiler. 1921 yılında bağımsız cumhuriyet
ilanından sonra ilk yaptıkları kendi dilleri Gaelik ile eğitimi zorunlu hale getirmek oldu.
İngilizce
nasıl oluştu
İngilizce 400 yıllık mazisi olan beş dilin
karışmasından oluşmuş bir dil. İngilizce’nin %60’ı Latince. Roma imparatorluğu
bilinçli bir şekilde bugünkü Fransa, İspanya, Romanya'da yaşayan halkların
dillerini Latinleştirdi. İngiltere’yi Hadrian duvarına kadar işgal edebildiği
için İngilizce kısmen Latinleşti. Geri kalanın çoğu 1066 Norman istilasıyla
Fransızlaştı. Uzmanlara göre gerçek İngilizce sözcük sayısı sadece %15.
ABD’deki
eğitim
ABD’deki ilk ve orta eğitim dünyanın en
kötülerinden. Halkın %90’ı devlet okullarına gidiyor. %10 özel okullara. Elitin gittiği okullar çok
iyi, ciddi bir eğitim yapılıyor. Devlet okuları ise felaket. ABD gazeteleri
Devlet liselerini btirenlerin %60’ının doğru dürüst okuma yazma bilmediğini
yazıyor. Ayrım üiversite de devam ediyor. Büyük çoğunluk Devlet
üniversitelerine gidiyor. Azınlık özel üniversitelere. Sınıf ayrımı ve
kastlaşma üniversiteler de de sürer. Üniversiteler içerisinde bazı özel
kulüpler seçilmiş öğrencilerin özel muamele görmesine neden olur. Böylece elitin de eliti bir zümre ortaya
çıkıyor. İşte Amerika devletini ve büyük şirketlerini yönetenler bunlar. Gerisi
tamamen cahil bırakılır. Gazete, TV yayınları da böyledir. TV’lerin %99’unda
cinayet, uyuşturucu, dalavera ve ahlaksızlıktan başka şey göremezsiniz. İnsanların
dünyadan haberleri olmaz. Fakat baştaki 2 milyon insan müthiş yetiştirilir.
Amerika’yı da Amerika yapan budur işte. Gerisi kullanılır. Toplam 4,600 üniversite ve yüksek okuldan sadece 20 tanesi seçkin
üniversitedir.
Aslında Amerika’lılarda İngiliz’lerden gelen bir
kast sistemi var. Örneğin babası marangoz olan çocuğun kendiside marangoz
olur. Başka şeye aklı ermez hatta
istemez de.
Amerika'lıların bize öğrettiği iki şey var. Birisi
silah diğeri film. Mozambik’linin aklı fikri Fransızca öğrenip Fransa’ya
gitmektir. Bizimkilerinde aklı fikri ingilizce öğrenip Amerika’ya gitmek.
Bazı milletler, Ermeniler,
Yahudiler, Yunanlılar hiçbir zaman dillerini, dinlerini katiyyen unutmazlar.
Amerika’daki Türk derneklerin bültenlerin bir tarihten sonra Türk Dişişleri
Bakanlığının talimatıyle İngilizce olarak yayınlanmaya başlanmış. Amerikan’ın orta ve güney bölgesine
İncil kuşağı denir. Burada yaşayanlar çok muhafazakar ve koyu Hiristiyan. Adam
dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyor.
Hazırlık sınıfı uygulaması sadece
Türkiye’de var. Zaten kısıtlı olan eğitim olanaklarımızın önemli bir kısmı boşa
gitmektedir. Yabancı dil ders saatlerini artırılarak hazırlık sınıfı
uygulamasından kurtulmalıyız. Çok sayıda üniversitemizde hazırlık sınıfı var.
Bu sınıflar kalkmalı. Yabancı diller, yaz aylarında ve dönem içinde öğretilmeli.
Ders müfredatına da teknik çeviri dersleri konulmalıdır.
ODTÜ’nün adı, Arap-İsrail savaşını
anımsatıyor. Neden adı Atatürk Teknik Evrenkenti yada Ulugbey Teknik Evrenkenti
olmaz.
Matematiğe özel bir yatkınlığı var
bizim milletin. Bu yakınlık ırkdan değil, konuştuğumuz dildendir. Türkçe
matematiğe en çok benzeyen dildir. En
elverişsiz dillerden biriside İngilizce dir. Neredeyse kuralı kaidesi yok. Aynı
kelime bambaşka anlamlara gelir. Amerika'da eskiden okullarda Latice ve Yunanca
öğretilirdi. Bilim adamları da buluşlarına Latince'den yeni sözcükler
türetirdi. Latince eğitiminin sonra ermesinin ardından sıkıntı çekmeye
başladılar. Kurtuluşu kısaltmada buldular. Artık her yeni şey bir kısaltma ile
tanımlıyorlar. Çünkü dilleri kelime türetmeye uygun değil.
Türkçe fonetik bir dil. Çok uygun bir alfabesi ve
yazım düzeni var. Yanlız sonradan kaldırılan şapkaların yeniden geriye gelmesi
gerek. Böyle bir alfabe varken ı yerine y yada ç yerine ch kullanmanın anlamı
yok.
Benim yaptığım kuramlardan bir
tanesi, elektronların(ben onlara eksicik derim) birbirinden aradaki itmelerle
kaçışması olayı, molekül yapısına bunlat tesir ediyor. Kuramın adı Electron
Correlation. Sokaktaki hatta tahsilli
Amerika’lı dahi anlamaz. Correlation 10 değişik manaya gelen bir kelime. Ben
Türkçe de Eksiciklerin Kaçınımı dedim bu olaya. Bugün yansız insanlar bir araya
gelip dünyanın ortak dilini seçseler Türkçe gibi bir dili seçerler. Unutmayalım
ki Dünyanın ortak dili olma iddiasıyla ortaya çıkan Esperanto’da Türkçe gibi
yazıldığı gibi okunuyor.
Havai’ye bakın. Kendi yağlarıyla
kavrulup gidiyorlardı. Amerika oraya önce ingilizce öğretme kılıfıyla
misyonerler gönderdi. Ondan sonra tıbbi yardım, derken tüccarlarını gönderdi. Arkadan
tüccarların menfaatlerini korumak için asker gönderdi. İngilizce eğitimdi, ticaretti,
yabancı yatırımdı derken adadaki herşey Amerika’nın oldu. Orada eski kralların
aileleri bugün hamamlık yapıyor. Bunları alkole, uyuşturucuya alıştırıp iyice
sefil bir hale getirdiler. Nüfusları iyice azaldı.
YABANCI DİLLE EĞİTİMDEN CAYMALIYIZ
Prof. Dr. Aydın KÖKSAL
Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarına
katıldım(1967). 1967-1980 yılları arasında Bilgi İşlem Merkezini kurdum. 1973
yılında Bilişim Enstitüsünün kurulmasını sağlayarak Türkiye’de ilk Bilgisayar
Mühendisliği dalında doktora programını başlattım. 1977 yılında ilk Bilgisayar
Mühendisliği Bölümünü kurdum ve 1985 yılına kadar başkanlığını yaptım. ÖSYM
Bilgi işlem merkezini kurdum. Türkiye Bilişim Derneğini kurdum ve değişim
dönemlerde başkanlığını yaptım. Türkçeye bilgisayar, yazılım, donanım, bilişim,
iletişim gibi 2,500 üzerinde terim kazandırdım. 1985 yılından sonra kurduğum
Bilişim şirketiyle ulusal yazılım sektörümüzün gelişmesine katkıda bulunuyorum.
50 yaş yorgunluğunu haftasonları resim yaparak atmıştım, 70 yaşımdan sonra Ludwig
Van Beethoven’in Ayışığı sonatı çalacak kadar piyano çalmayı öğrenip ‘Yaşamın gizini’ yazmaya çalışıyorum.
Yabancı Dili İyi Öğretebilmek, Orta ve
Yükseköğretimi Nitelikli Kılmak İçin
Yabancı dille eğitimden caymak zorundayız
Çocuklarımıza ve gençlerimize
okullarımızda iyi düzeyde en az bir yabancı dil öğretmek zorundayız.
Yabancı dille eğitimin öğrenciler bakımından
yarattığı sorunlar şunlardır:
Yabancı dille eğitim yöntemiyle,
gençlerimiz ne fizik, kimya, matematik, biyoloji gibi temel bilimleri, ne de
yabancı dili öğrenebilmektedirler. Matematik dersinde öğretebildiğimiz yabancı
dil birikimi (örneğin sözcük sayısı), doğrudan yabancı dil dersinde öğretmemiz
gerekenin 1/30’unu geçmemektedir. Çünkü yabancı dille eğitim, bir yabancı dil
öğretme yöntemi değildir.
Yabancı dille eğitimde, öğrencinin
öğrenme isteğini, bilime ilgisini ve kendine güvenini yitirmesine; toplumsal
düzeyde ise ulusuna, devletine, ana diline, kültürüne olan güvenini ve
bağlılığını yitirmesine yol açmaktayız.
Piaget’e göre, çocuğun bilişsel
gelişmesi (çevresini, doğayı tanıması) ile dilsel gelişmesi, dil yetisini
kullanarak kavramlarla sözcükler ve dil arasındaki bağlantıyı kurarak konuşmayı
öğrenmesi, koşut olarak gelişen süreçlerdir. Ana dilinin ayrıcalığı kavramı
bunun doğal bir sonucudur. Çocuğun bilişsel gelişmesini gerçekleştirdiği dile
ana dili denmesinin nedeni, çocuğun bu süreci genellikle “anasının kucağında”
onunla birlikte yaşamasındandır. Çocuk bunu babasının ya da bir dadının, bir
yabancının “kucağında” yaşarsa, onun ana dili kuşkusuz babanın ya da bu
yabancının dili olur. Bu, genetik değil, kültürel bir olgudur.
Ana dilinin sesbirimleri, sözcükleri
ve sözdizimiyle, nesneleri, kavramları, ilişkileri ve temel değer yargılarını
bir kez dile getirerek oluşturan, böylece kimliğini ve ana dili bilincini
edinen çocuk, bundan sonra, bütün kavrayış ve düşünce yeteneğini,
yaratıcılığını yaşamı boyunca bu temeller üzerinde, ana dilinin seslerine,
sözcüklerine ve kavramlar dizgesine göre tanıyarak, bunlara yaslanarak
geliştirir.
İsviçreli Albert Schweitzer, Türk
felsefeci Prof. Dr. Nermi Uygur gibi birçok bilimci ve sanatçının, “hiç
kimsenin birden çok ana dilinin olamayacağı” doğrultusundaki tanıklıklarını
biliyoruz. Kanada, İsviçre, Belçika, Hindistan, ABD gibi çokdilli uluslarda
bile, her bireyin yalnızca bir ana dili olduğunu, hem bu tanıklıklardan, hem de
davranışbilimcilerin, insanbilimcilerin çalışmalarından öğreniyoruz.
Uluslaşma süreci içinde, kimi
toplumların ana dilleri, kurdukları devletlerin anayasalarında “ulusal dil”
olarak tanımlanmıştır. Ana dili gibi ulusal dilin de tecimsel (ticari), siyasal,
yazınsal, kültürel bir önemi ve ayrıcalığı vardır. Bu önem ve ayrıcalık, ana
dili gibi ulusal dilin de yabancı dilden ayırt edilmesini gerektirir.
Ana dili adını verdiğimiz ilk dilin
çok iyi öğrenilmesi, ileride bu kişinin istediği yabancı dili de çok iyi
öğrenebilmesi için bilişsel temeli, kültürel altyapıyı sağlar; ana dilini iyice
öğrenememiş bir kişi, başka hiçbir dili iyice öğrenemez. Almanya’da Eğitim
Bakanlığı’nın “Çocuklarınızın ana dilleri Türkçeyi iyice öğrenmelerine önem
veriniz.” diye elkitapçıkları hazırlatması; iki dilli Kanada’da ilkokulda
çocukları olan anne ve babalara bu doğrultuda broşürler yayımlamaları
bundandır.
Yabancı dilde okuma ve anlama hızı,
ana dile göre çok daha yavaştır. Yabancı dille eğitim görmekte olan öğrencilerde
bu hız, ana diline göre 3-5, giderek 6-8 kat daha yavaş olabilmektedir. Bir
öğrenci için bu yavaşlık, onun bütün öğrenme isteğini ortadan kaldıran bir
işkenceye dönüşebilmektedir.
Türk öğretmenin Türk öğrencilere,
İngilizce konuşarak fizik öğretmeye çalışması, sınıfı, gerçeküstü saçma bir
kara güldürünün oynandığı bir tiyatroya dönüştürmektedir. Bu durumda,
öğretmenin dersi anlatmadaki performansı da, öğrencinin anlamadaki performansı
da her birinin yeteneklerinin ancak bir bölümüyle gerçekleşebilir. Bu performansların
%70’şer olması durumunda öğretimde toplam başarım yarıya, %50’şer olduğundaysa
dörtte bire düşmektedir (0,5 x 0,5 = 0,25). Bu yüzden birçok okulda, İngilizce
başlayan ders, yasak savar gibi bir süre yabancı dilde anlatıldıktan sonra, bir
soru yüzünden ya da başka bir nedenle iletişim Türkçeye kayar kaymaz, bütün
öğrencilerin “uyandıkları” gözlenmekte; ders, ancak o zaman başlamış
olmaktadır.
Türkçeyle eğitim gören Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğrencileri ile İngilizce eğitim
gören benzer bölümlerde okuyan ODTÜ öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada,
ana dilinde anlama ve anlatım yetenekleri üniversiteye girişte SBF
öğrencilerinden daha yüksek ODTÜ öğrencilerinin, son sınıfta, anlama, anlatma
yeteneklerinin (demek ki yaratıcılıklarının), SBF öğrencilerinin gerisine
düştüğü; giderek lise bitirme aşamasındaki yeteneklerinin gerilediği saptanmış;
bu araştırmanın ilk verileri 2003’te iki ayrı bilimsel toplantıda
açıklanmıştır.
Sonuç olarak, yabancı dille
eğitimin, en değerli gençlerimizi ezberciliğe yönelten, dolayısıyla onları
bilimden soğutan, anlayış, anlatım ve yaratıcılıklarının gelişmesini
baltalayan, sağlam meslek bilgileri edinmelerini engelleyen, yabancı dili de
üstünkörü bir düzeyde öğrenmelerine ancak yeten çok yanlış bir yöntem olduğu
açık seçik ortadadır. Bu öğrencilerimizden birçoğu da yabancı dille eğitim
düzeninde gördükleri baskı, kurslarla, özel öğretmenlerle günde 2-3 vardiya
çalışma zorunluğu nedeniyle oyun, spor, dinlenme, arkadaşlık ve toplumsal ilişkiye
zaman bırakmayan bir yaşamın çıkmazında, ruhsal dengelerini yitirmekte,
bunalımlar geçirmekte, yaşam boyu başarısızlıklara sürüklenmektedirler.
UNESCO’ya göre insan haklarının en başta gelenlerinden biri ana dilinde eğitim
hakkıdır.
Yabancı dille eğitimin yol açacağı toplumsal
sakıncalar şunlardır:
- Yabancı dille eğitim uzun dönemde Türk ulusunun gelişmesinde ve bağımsız varlığını sürdürme istencinde (iradesinde), ulus olma bilincinde onarılmaz yaralar açacaktır. Bugün bir bilim ve eğitim-öğretim dili olan Türkçe de önemini yitirecek, giderek sönecektir.
- Atatürk, 3 Mart 1924’te, Cumhuriyet’in ilk aylarında, Öğretimin Birleştirilmesi Yasası’nı (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) çıkarmış, birkaç okul dışında, yabancı dille eğitimi yasaklamıştır. Bütün bireylerimizce paylaşılan yurttaşlık bilinci, halkçı aydınlanma, uluslaşma, bugün de yürürlükte olan bu yasayla sağlanmıştır.
Anayasamıza göre de resmi dilimiz Türkçedir.
- Bilişim ve bilgisayar mühendisliği gibi yüksek teknikbilimin (teknolojinin) en hızlı gelişen yeni bir bilim ve uygulama alanında bile, bilgi işlem, yazılım, bilişim, bilgisayar, iletişim, işletim dizgesi (sistemi), veri tabanı, çevrimiçi/çevrimdışı, uç, imleç gibi üç binin üzerinde bilim sözünü Türkçe kök ve eklerden türetmeyi ve 30 yıllık bir dönemde ilkin doktoralı öğretim üyelerimizi, onların eliyle de bilgisayar mühendisliği, bilişim, yazılım alanlarında en ileri düzeydeki mühendislerimizi, Türkçeyle yetiştirmeyi başarmış olmamıza karşın, Türkçenin bilim dili olarak yetersizliğinden söz etmek, ancak Türkiye’nin bağımsızlığına, Türkçenin varlığına son vermek isteyebilecek yabancı bir gücün Türkiye’yi zorla ele geçirdiğinde uygulayabileceği bir siyasal davranış örneğidir ya da buna eşdeğer bir şaşkınlık ve uyurgezerliktir. Atatürk’ün belleklerimizden silinmeyen deyişiyle “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet”tir.
- Ana dilinin yetersiz olduğunu düşünen bir kişinin, yabancı bir kültürün özelliklerinin ve değer yargılarının kendi ulusununkilerden üstün olduğu düşüncesine kapılması olasılığı, kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımızdadır.
- Amerikalı olarak doğmadığına üzülen, abecemizdeki ç, ğ, ı, ş, ö, ü gibi Türkçe imcelerden (harflerden) iğrendiğini söyleyebilen, yabancılarla kişiliksiz çizgide işbirliğine ya da beyin göçüne yatkın yurttaşlar yetiştirmek, ulusal dille eğitim yapılan bağımsız bir ülkede pek öyle sıkça karşılaşılabilecek durumlar değildir.
- Biz bu yanlışı geçmişimizde de yaşadık ve yok olmanın eşiğinden döndük. Atatürk’ün Türkçeyi eğitim-öğretim dili olarak benimseyen ulusalcı, halkçı, aydınlanma devrimi kurtuluşumuzun da, uluslaşmamızın da temel direği olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöktüğü
20. yüzyılın başlarında Asya Türkiyesinde 69 Fransız, 140 Amerikan okulu
bulunmaktaydı. Dağılım şöyleydi:
Şehir
|
Fransız
Okulları
|
Amerikan
Okulları
|
Adana
|
1
|
1
|
Adapazarı
|
3
|
|
Amasya
|
4
|
10
|
Amman
|
20
|
|
Ankara
|
4
|
|
Antep
|
1
|
|
Biga
|
1
|
|
Bitlis
|
2
|
|
Boğazlıyan
|
1
|
|
Bursa
|
3
|
|
Dersim
|
2
|
|
Diyarbakır
|
2
|
3
|
Ergani
|
2
|
|
Ertuğrul
|
2
|
|
Erzurum
|
1
|
|
Filistin
|
7
|
|
Geyve
|
1
|
|
Harput
|
5
|
9
|
Havran
|
4
|
|
İzmir
|
2
|
|
İzmit
|
2
|
|
Kadıköy
|
1
|
|
Kayseri
|
1
|
|
Lübnan
|
28
|
|
Malatya
|
3
|
1
|
Manisa
|
1
|
|
Mardin
|
1
|
3
|
Maraş
|
2
|
|
Mersin
|
1
|
1
|
Muş
|
2
|
|
Samsun
|
1
|
|
Sivas
|
1
|
20
|
Siirt
|
3
|
|
Sungurlu
|
1
|
|
Suriye
|
3
|
27
|
Şebinkarahisar
|
2
|
1
|
Talas
|
1
|
|
Tarsus
|
2
|
|
Tokat
|
1
|
1
|
Trabzon
|
1
|
|
Urfa
|
1
|
1
|
Van
|
2
|
|
Yozgat
|
2
|
Yabancı dille eğitim sorununun bugün
tartışılmakta olması bile, en az 200 yıldır yaşadığımız, Atatürk’le kesin bir
biçimde sonuçlandırdığımızı düşündüğümüz uluslaşma sürecimizi bugün henüz
bitirmediğimizi göstermektedir.
Yeryüzünde, eski ve yeni sömürgeler
dışında, yabancı dille eğitimi amaçlayarak bunu uygulamayı sürdüren, bugün
gerçekten bağımsız hiçbir ülke yoktur. Üniversitelerinde İngilizce eğitim yapan
ülkelerdeki durum aşağıda özetlenmiştir.
Üniversitelerinden
en az birinde yalnız İngilizce eğitim yapılan ülkeler
|
İngilizceyle
eğitim yapan Üniversite sayısı / Toplam Üniversite sayısı
|
Üniversitelerde
İngilizceyle eğitim gören öğrenci sayısı
|
Üniversitelerde
İngilizceyle eğitim gören öğrenci yüzdesi
|
Nijerya
|
24 / 24
|
40.000
|
%100
|
Kenya
|
5 / 5
|
40.000
|
%100
|
Etiyopya
|
2 / 2
|
21.000
|
%100
|
Gana
|
3 / 4
|
19.000
|
% 99
|
Uganda
|
2 / 3
|
6.900
|
% 97
|
Tanzanya
|
2 / 3
|
4.300
|
% 53
|
Filipinler
|
23 / 55
|
230.000
|
% 36
|
Hindistan
|
33 / 140
|
1.200.000
|
% 19
|
Arnavutluk
|
1 / 4
|
1.700
|
% 12
|
Pakistan
|
11 / 21
|
30.000
|
% 11
|
Mısır
|
2 / 13
|
40.000
|
% 5
|
Sudan
|
2 / 8
|
2.200
|
% 4
|
Bangladeş
|
1 / 9
|
1.300
|
% 2
|
Bulgaristan
|
2 / 17
|
2.900
|
% 2
|
Macaristan
|
1 / 20
|
450
|
% 0,4
|
Kaynak: The Word of Learning 1998,
48th Ed., Europa Publications, London’dan aktaran: Ümit Şenesen, “Başka
Ülkelerde İngiliz Dilinde Öğretim”. Bütün Dünya 2000, sayı: 2001/04, Nisan
2001, Başkent Üniversitesi, Ankara, s. 30-33.
Bir ülkede gelecekte hangi dilin
yaşayacağı, o ülkede siyasal bakımdan hangi ulusun egemen olduğuna göre değil,
okullarda hangi dille eğitim yapıldığına göre belirir. Bunun güzel bir örneği
geçmişte Galya/Fransa’da yaşanmıştır. Kelt kökenli Galyalıların dili Galce
bugün ölü bir dildir. Çünkü İ.Ö 50’de Romalıların Galya’ya girmelerinden sonra,
yenilen halkın seçkinleri çocuklarını Romalıların okullarına, Latinceyle eğitim
görmeye yollamışlardır. Sonra 486-534’te Galya’yı ele geçiren Franklar da,
Latince eğitim yapılan bu Roma okullarına dokunmamışlar; bu kez yenenlerin dili
Frankça da, 600 yıl önceki Galce gibi ölmüştür.
Demek ki yabancı dille eğitim
karşısında, uzun dönemde ne yenilen, ne de yenen halkın dili yok olmaktan
kurtulamamıştır. Bu aşamada, halkın, çocuklarının, Roma okullarında yabancı
dille eğitim yöntemiyle öğrenebildiği çok bozuk Latincenin 842-1000 yıllarından
başlayarak oluşturduğu “bayağı halk dilinin” 1789 Devrimi’nde okullarda eğitim
dili olarak kullanılmaya başlamasıyla da bugünkü uygarlık dili Fransızca ortaya
çıkmıştır. Galce ve Frankçadan günümüze yalnızca birkaç yüz sözcük kalmıştır.
Gelecekte yaşayan dil, gerçekten, hep eğitimin yapıldığı dil olmuştur.
Okullarda eğitim dili olarak kullanılmayan dillerin hepsi ölmüş, gündelik
yaşamda bir süre konuşulsa da, değişik çağlarda Galce, Frankça, Latince sonuç
olarak yeryüzünden silinmiştir.
İrlanda, Galler ve İskoçya’da
Galcenin (Irish, Welsh, Gaelic) yok oluşu ise, bu kez başka bir yabancı dille
(İngilizceyle) eğitim yönteminin uygulanmasıyla gerçekleşmiştir.
Türklerin bir kolu olan Bulgarların
ana dillerini unutarak Slavlaşması da, Tatarların önemli bir bölümünün
Ruslaşması da büyük ölçüde yabancı dille eğitim uygulamasıyla gerçekleşmiştir.
Eğitim dili olarak kullanılmayan
Türkçenin de çağdaş tekniğin ve bilimin gerektirdiği yeni kavramlara Türkçe
karşılıklar türetemeyeceğinden, zamanla, tıpkı Osmanlıca döneminde olduğu gibi,
bugünkü yetkin durumundan geriye sürüklenmesi, terimlerden yoksun kalacak
dilimizin git gide ulusal dil olarak yönetimde de, gündelik yaşamda da
kullanımdan düşmesi, kaçınılmaz bir sonuçtur. Bugün anadilleri Türkçeyi
küçümseyerek yalnızca İngilizce yayın yapan bilimcilerimizin, tıpkı Arapça
yazan İbni Sina’nın ve Harezmli’nin Arap; Farça yazan Mevlana’nın İranlı
sayılmaları gibi, gelecekte Amerikalı sayılacakları besbellidir.
Yüksek Öğretim Kurulu’nun akademik
yükselmeler için öngördüğü puanlama yöntemi yabancı dille makaleye en yüksek
puanı verirken, Türkçe özgün kitaba en düşük düzeyde bir puan vermektedir.
Böylece, “Türkçe kaynak olmadığı için yabancı dille eğitim” gibi sözde bir
gerekçe de, uzun dönemde Türkçeyi yok edecek bu kısır döngüyle -kandırmaca
yöntemiyle- yaratılmış olmaktadır.
Sonuç
Yabancı dille eğitim, bugünden, hem
öğrencilerimizin, hem öğretmenlerimizin başarılarını engelleyen, hem de uzun
dönemde Türkçenin bilim dili olarak gerilemesine, ulusal dil niteliğini yavaş
yavaş yitirmesine neden olacak çok sakıncalı bir yoldur. Bu gidişle,
Türkiye’nin ana dili ve yurttaşlık bilincinden yoksun, kendi bireysel özüne,
ulusuna, ekinine güven duymayan, ezik, yabancılara özenen gelecek kuşakları,
küreselleşme ortamında yabancı devletlerin ve çokuluslu şirketlerin
işbirlikçiliğine kolayca sürüklenecekler; siyasal ve ekonomik bağımsızlığın
güvencesi olamayacaklardır.
Çünkü uluslaşma da, aydınlanma da,
yeniden doğuş da bütün uluslar için, çağlar boyunca hep anadille eğitim
aracılığıyla gerçekleşmiş, bunun tersi, hiçbir zaman hiçbir ülkede
görülmemiştir.
Seçkinci yönetici sınıfları yadsıyan
Türk halkçı aydınlanmasının ve Türk ulusal devriminin önderi Atatürk’ün
yolundan daha uzun süre sapmaya, onun kurduğu Cumhuriyeti emanet ettiği biz her
yaştan Türk gençleri izin vermeyeceğiz.
Kaynaklar :
Yabancı Dille Öğretim: Türkiye’nin
Büyük Yanılgısı, Aydın Köksal, Öğretmen Dünyası, 2002
“Türkiye’nin Önündeki En Büyük
Engel: Yabancı Dille Öğretim”, Dil, Kültür ve Çağdaşlaşma, Ed. Bahattin Yediyıldız,
Dil, Kültür ve Çağdaşlaşma Sempozyumu, 7-8 Kasım 2002
Dil ile Ekin, Günlenmiş İkinci Yayım
2003, Aydın Köksal, Toroslu Kitaplığı, Kasım 2003
Talk to Your Child in Your First
Language for Success in School, First Words, Premiers Mots, Ottowa - Carleton District School Board, Funded by
the Government of Ontario, Canada.
Yabancı Dil Öğretmenin Yolu, Aydın
Köksal, Dil Derneği, 2004, Ankara.
A Mathematical Modeling on Turkish, Ahmet Okar
No comments:
Post a Comment