Sanatçılık ve Yaratıcılık elele
Hollywood sanatçısı Lamarr, mobil
iletişimin geliştirilmesinde önemli rol oynamıştı. Lamarr bu işi, Hitler ve
Mussolini için silah sistemleri geliştiren ilk kocasının iş toplantılarına
katılması sayesinde başarmış. ABD'ye kaçtıktan sonra, Alman denizaltılarına
atılan torpillerin radyo frekanslarının kırılmasını önleyen bir sistem
geliştirmiş, patentini de almıştı. Bu icat, bugün uydu haberleşmesinin temelini
oluşturuyor.
Altı koca değiştiren, Ecstasy adlı ilk
filminde çıplak yüzdüğü için Amerika ve Avrupa çapında sansasyon yaratan, filmi
ABD’de yasaklanan, II.Dünya Savaşı sırasında Amerikalı askerlerin poster kızı
olan Lamarr, torpillerin uzaktan kumandası için farklı frekanslardan işleyen bir
iletişim sistemi geliştirmiş olsun! Ve bu sistem günümüzde cep telefonlarının
dinlenmesini engellesin, uydu teknolojisinin, uzaktan kumanda mekanizmasının
temelini oluştursun. İnanılır gibi değil.
Asıl adı, Hedy Lamarr değil, Eva
Marie Kiesler. Zengin, seküler yahudi, bir bankacı ailenin kızı olarak
Viyana'da dünyaya geliyor. Sanat eğitimi alıyor. Henüz 17 yaşındayken Almanya’da
çevirdiği Ecstasy filmde çıplak yüzme
sahnesiyle hemen dikkat çekiyor. İlk evliliğini Avusturya'nın önde gelen silah
imalatçılarından Fritz Mandl ile yapıyor ve böylece diktatörler çevresine
giriyor. Çünkü kıskanç eşi Mandl karısını hiç yanından ayırmıyor, iş
toplantılarına bile götürüyor. ‘Ecstasy and Me’ başlığını taşıyan
otobiyografisinde Lamarr, ‘Hitler elimi
öperdi, Mussolini iskemlemi tutardı’ diye yazıyor.
Eşiyle birlikte teknik toplantılara
da katılıyor, hayli mühimmat bilgisi ediniyor. Hatta bu toplantılardan birinde
torpillerin radyo sinyalleriyle yönlendirilmesi aklına geliyor, ancak radyo
frekansının kolaylıkla tespit edilebileceği gerekçesiyle bu fikri suya düşüyor. Sonra da kocasına karşı ilgisini
yitiriyor, Nazilere yapılan silah satışlarından da rahatsız oluyor. Bunun
üzerine 1937'de, Mandl'ın seyahatte olduğu bir gün Eva Marie, hizmetçisinin
kahvesine uyku ilacı karıştırıp, hizmetkarlardan birinin üniformasını giyiyor
ve trene atladığı gibi Londra'nın yolunu tutuyor.
Heyd Lamarr Hollywood’da
Orada MGM film yapımcısı Louis B.
Mayer’i ziyaret ediyor ve iş istiyor. Mayer
pek istekli davranmıyor ve ben zaten yarın New York’a dönüyorum zamanımız da
yok diyor. Görüşme ofisinden çıkan Eva Marie hemen aynı gemiden kendisine de
ABD bileti alıyor. İkili bir iki gün sonra gemide karşılaşıyorlar ve sonunda Eva
Marie MGM ile haftada 500 dolarlık anlaşmayı imzalıyor. Eva Marie Amerika’ya
gidince önce Alman isminden kurtulup Hedy Lamarr adını alıyor. Hollywood’de
hemen bir filmde başrol rolü veriyorlar. Oyunu için metinleri istediğinde gerek
yok siz sadece oturup gülümseyeceksiniz diğer oyuncular gerekenleri yapacaklar yanıtını alıyor.
O dönem güzel bir kadın ve etrafında oyunculardan oluşan film formatı öyle. Film
çok başarı kazanıyor. Ardı ardına büyük prodüksüyonlar gerçekleştiriliyor. Hollywood'da
Spencer Tracy ve Clark Gable gibi aktörlerle başrol paylaşıyor. Bu arada çok
talihsiz bir karar alarak, ünlü Casablanca filmi için yapılan teklifi geri
çeviriyor. Eleştirmenlere bakılırsa iyi de oluyor. Çünkü Hedy Lamarr o aşırı
güzelliğine karşın son derece yeteneksiz bulunuyor.
Lamarr’ın özel hayatı çok başarısız.
Altı kez hepside zengin erkeklerle evleniyor, iki de çocuğu oluyor. Eşleriyle
mutlu olamadığı gibi çocuklarıyla da sağlıklı bir ilişki kuramıyor. Gençliğinin
gitmesiyle birlikte gözden düşüyor, 40'lı yaşlarında parası tükeniyor. 1966'da
10 bin dolara bir rol kapıyor. Yaşlanan bir divayı canlandırması isteniyor.
Derken Florida'da bir dükkandan bir çift terlik çalarken yakalanıyor. Açılan
dava düşüyor ama, bu arada film teklifi de uçup gidiyor.
Oynadığı son büyük film 1949 yılında
gişe rekorları kıran Samson ve Dalilah oluyor. Victor Mature'ün Samson rolünü
oynadığı film ticari açıdan başarılı olsa da bir oyunculuk harikası olmadığı
kesin. Yönetmen Cecil B. DeMille, film vizyona girmeden önce Groucho Marx'ı
projeksiyon odasına çağırıp fikrini sorduğunda, ‘Bence bu film iş yapmaz’ diyor. DeMille ‘Neden?’ diye sorunca da şu yanıtı veriyor: ‘Çünkü roller ters olmuş. Victor Mature'ün memeleri, Hedy
Lamarr'ınkilerden daha büyük.’
Yıldızla piyanist Hitler'e karşı
II.Dünya savaşı sırasında özellikle Atlantik Okyanusu üzerinde karşılıklı olarak sivil gemilere denizaltılardan torpil ile ciddi saldırılar oluyordu. Askeri teknoloji alanında çalışan mühendisler 1930'ların ortalarından beri torpillerin güdüm sistemiyle ilgili sorunu çözmeye çalışıyordu
II.Dünya savaşı sırasında özellikle Atlantik Okyanusu üzerinde karşılıklı olarak sivil gemilere denizaltılardan torpil ile ciddi saldırılar oluyordu. Askeri teknoloji alanında çalışan mühendisler 1930'ların ortalarından beri torpillerin güdüm sistemiyle ilgili sorunu çözmeye çalışıyordu
O günlerde torpillerin hedefe isabet oranı çok
düşüktü. Bir kez fırlatıldıktan sonra rotalarını korumak kolay olmuyordu.
Hedefe tam isabet için çok fazla sayıda torpil atılması gerekiyordu bu da zaman
ve maliyet kaybıydı. Torpilin radyo sinyalleriyle yönlendirilmesi mümkündü,
ancak bu sefer de tek frekans üzerinden giden sinyalin karşı taraf tarafından yakalanması
çok kolaydı.
1940 yılında Amerikalı senkronize
piyano bestecisi George Antheil ile tanışması, uzaktan kumandalı torpil
sisteminin geliştirilmesine büyük katkıda bulundu. Yahudi geçmişiyle Hedy
Lamarr, Hitler'e karşı verilen savaşa katkıda bulunmak için yanıp tutuşuyordu.
Müttefik denizaltılarının Hitler'in denizaltıları karşısında avantajlı konuma
gelmesini istiyordu. Lamarr ve besteci George Antheil kafa kafaya vererek güdüm
sistemi sorununu çözdü. Birlikte piyano çalarken Lamarr, çok sayıda frekans
üzerinden işleyen bir güdüm sistemi fikrini ortaya attı. Daha önce Ballet
Mecanique filmine, 16 piyano için farklı notalarla senkronize müzik yazan
Antheil, bu deneyimden yola çıkarak, piyano üzerindeki tuşlara bağlı 88
frekanslık bir sistem geliştirdi. Sinyal tek bir frekans yerine, birinden
diğerine atlayarak gidiyordu. Böylece sadece alıcı ile vericinin bildiği
programın üzerindeki frekanslar arasında giden sinyalin kırılması mümkün
olmuyordu.
İkili, icatlarına 11 Ağustos 1942'de
2.292.387 sayılı patenti aldı. Lamarr bizzat gidip en üst askeri yetkililere buluşunu
açıkladı ve uygulanmasını istedi, ama ona verilen yanıt çok dramatikti ‘Lütfen siz film çevirmeye devam edin, bu
işleri de bize bırakın’ . Bu buluş II.Dünya Savaşı sırasında hiç
kullanılmadı ve Lamarr ile Antheil patent hakkını 1957'de kaybettiler. ABD
Deniz kuvvetleri 1962’de Küba'yı Sovyet gemilerine karşı kuşatması sırasında
patenti kullanmak için gerekli hazırlığı yapmıştı fakat savaş çıkmayınca gene
kullanılmamış oldu. Sonrasında patent tozlu raflarda unutulup gitti.
Mobil iletişimin temelini iki sanatçı atıyor
No comments:
Post a Comment