Hakkımda

Monday, May 12, 2014

Futbolun Aritmetiği ve Dünya Kupaları - 1


“Top döndükçe dünya da döner, tüm dünya dönen topun etrafında dört döner.”                       Eduardo Galeano


Demokrasi ve futbol günümüzde toplum içerisinde en çok konuşulan konulardan belki de ikisi. Futbolun kuralları 1863 yılında, modern demokrasinin kuralları 1788 yılında ABD anayasa’sının kabulu ile belirlenmiş. Üzerlerinden 150-200 yılı aşan bir süre geçmiş olmasına rağmen hala ikiside evrimini tamamlayamamışlar. Belki de insanın doğası gereği evrilmeye hep devam edecekler. Siyasette konu açılınca daha demokrasimiz genç diyoruz, peki ya futbolumuz, o erginliğine ulaştı mı? Futbol bir sistem ve dizilişler bütünü. Bu yazıda dünya kupaları tarihi boyunca Futbol sistematiğinin nasıl evrildiğini inceleyeceğiz.


Futbolda sistem, teknik adamın futbola bakış açısını, mentalitesini ve felsefesini uygulamaya yarayan, kullanabileceği tüm taktik araçları, oyun anlayışı ve felsefesi doğrultusunda, en etkin bir şekilde kullanımına olanak veren ve çeşitli taktik varyasyonlardan oluşan bir değerler bütünüdür. Sistem sonuca giden ana yoldur, diziliş ise bu yolun üzerinde takımı amaca ulaştırmaya yarayan taşıttır.

Her sistem arkasında bir strateji gerektirir. Bu strateji de kulübün kültürüne, hedeflerine, taraftarların beklentilerine göre belirlenir. Futbol kulübünün vizyonu, uygulanacak strateji ve sistemi oluşturur. Örneğin Galatasaray’ın vizyonu 1905 de kuruluşunda ‘Türk olmayan takımları yenmek‘ olarak belirlenmiştir. Misyonu yurtdışında başarıdır.

Futbol dizilişi, belirlenmiş bir oyun düzeni ve uygulanacak strateji içinde, oyuncuların sahaya yerleşmesidir. Diziliş, takımın hedefe ulaşmada uygulayacağı taktik varyasyonların, hangi oyuncular tarafından, hangi mevkide ve ne şekilde uygulanacağının belirlenmesi ve oyun disiplinin maç boyunca sürdürülebilmesi için önemlidir. Diziliş, oyun stratejisinin başarıya ulaştırılmasında bir araçtır. Amaç ise oyun stratejisinin taktiksel uygulamalarla sahaya yansıtarak maçın kazanılmasıdır.

  • 1863 yılında İngiltere’de Rugby ile Futbolun yollarının ayrılması  ve Futbol Federasyonu’nun kurulmasıyla, futbolun ilk kuralları yerleşmeye başladı. 
  • 1863’de topun ilerisinde olan tüm oyuncular ofsayt olarak değerlendiriliyordu. 1866 yılında bu kural “kale ve top arasında 3 rakip oyuncu varsa oyuncular ofsayt sayılmaz” olarak değiştirildi. 1925 de bu sayı ikiye indirildi.
  • 1863’de Kale yüksekliği 5 metreden 1.80 metreye indirildi, şimdi 2.44 metre.
  • 1869 yılında kale atışı kuralı kondu.
  • 1870’de oyuncu sayısı 11 ile sınırlandı. 
  • 1871’de topu elle tutma hakkı sadece kalecilere verildi. 
  • 1872’de korner kuralı kabul edildi. 
  • 1875’de kalelerin devreler itibariyle değiştirilmesi kuralı konuldu. 
  • 1883’te taç atışları el ile atılmaya başlandı. 
  • 1891’de penaltı vuruşu getirildi.
  • 1992’de kaleciye geriye pas yasaklandı.

Kalecinin sabit olmadığı ilk dönem fultbolunda 9 kişi ile hücum iki kişiyle savunma yapılıyordu Sabit kaleci yoktu ceza sahasında herkez topu elle tutabiliyordu. 1870 yılında oyuncu sayısı 11  ile sınırlandı. Oyun sahası boyutları değiştirildi,  topu elle oynama yasaklandı, takımlarda sabit bir kaleci uygulaması getirildi.


2-8 dizilişinin ardından İngiltere’de takımlar 1-2-7 oynamaya başladılar. Bu oyun düzeni İngiltere’de 1870’lerin en popüler düzeniydi. Takımlar bir merkez savunma, iki halfbek ve yedi forvet ile oynuyordu. 1872 yılında İngilizler İskoçlar ile milli takım düzeyinde karşılaştığında İngilizler 1-2-7, İskoçlar  (Queen’s Park Rangers milli takım olarak çıkmıştı) 2-2-6 düzeninde oynuyordu.

Bu dönemde oyuncular paslaşmadan, çalım ile dripling yaparak gol atmayı hedefliyorlardı. Yani topu kapan kaleye gidiyordu. O dönem hedef savunma yapmak değil gol atmaktı. Bundan dolayı ileride daha fazla oyuncu görev yapıyordu. Top ileriye uzun top atışıyla iletiliyor forvetler dripling ile gol arıyordu.

Zaman içerisinde oyunlar geliştikçe, aynen basketbol da olduğu gibi, savunma önem kazanacak ve hatta hücumun önüne geçecekti.. Aslında futbol ile basketbolun gelişimine bakarsak benzer yanlar görürüz. Her iki sporda da zaman içerisinde hücum yerine savunmanın, teknik ve yetenek yerine fiziksel gücün daha fazla önem kazandığını görüyoruz. Taktikte yenilikler bulmakta zorlanan koçlar zamanla sporcuları fiziksel olarak geliştirme yoluna gittiler. Oyunlar güç savaşına dönüştü.


Oyun düzenindeki ilk değişiklik İskoç’lardan geldi. 1872 yılında İngiltere Federasyon kupasında Queens Park takımı (1867 da kurulmuş şimdi amatör olarak mücadele eden ilk İskoç Takımı) İngiliz Wanderers (1859) ile eşleşti. İskoç’lar, fizik güç açısından İngiliz’lere göre dezavantajlı olduklarını gördüler. Sorunu çözmek için adaleleri yerine beyinlerine güvenmeleri gereğini anladılar ve pas önem kazandı.  Bu döneme kadar oyunlarda pasa önem verilmiyordu. İngiltere ile 1872 yılında yaptıkları maça 2-2-6 (stoper-orta saha-hücum) düzeni ile çıktılar.   Ardından İngiliz’lerde paslı futbol oynamaya başladılar.


Futbol taktiklerinden bir sonraki değişim yaklaşık elli yıldan fazla sürecek olan piramit taktiğiydi. Taktik diziliş tahta üzerinde üçgene benzediği için bu ad verilmişti. İskoçların 2-2-6 düzeni futbolu kaos dan kurtarmıştı ama gene de hücum alanı fazla kalabalık ve her oyuncu için yeterli boş alan yoktu.

1878 yılında Galler kupa finalinde Druids-Wrexham maçını Wrexham 1-0 kazanarak kupayı kazandı. Wrexham hücumdan bir kişiyi orta sahanın göbeğine çekerek 2-3-5 düzenini oluşturdu. Böylece merkez orta saha oyuncusu savunma ile hücumu birleştiren takımın en önemli oyuncusu haline geldi. Merkez orta sahanın oluşturulmasıyla orta sahadaki diğer iki oyuncu kanatlara doğru biraz da açıldı ve rakibin kanat hücumcularını karşılamaya başladı. Savunmadaki iki kişi de rakip sağiç, soliç ile santrafora fokuslandı.  

İngiltere’de 1880 den sonra İskoç oyuncuların, İngiliz takımlarında oynamaya başlamasıyla uzun top ve dripling yerine pas oyunu yaygınlaştı. Pas oyunu geliştikçe hücumcularının da rolleri değişti. Dış kanat hücumcuları merkezdeki hücum oyuncularına kanat ortalarıyla pozisyon hazırlayan oyunculara dönüştü. Sağiç ve soliç oyuncular daha yaratıcı olmaya, dripling yeteneklerini artırmaya başladılar. Araya top atarak santraforu beslemeye başladılar. Piramit oyun düzeni bireysel oyun yerine takım oyununa dayalı ilk formasyon kabul edilir.
1889 yılında Preston North End takımı 2-3-5 düzeniyle İngiltere lig ve FA Cup şampiyonu olarak ingiliz  futbol tarihinin  ilk dublesini yaptı. Tüm sezonu mağlup olmadan kapaması takıma Yenilmezler ünvanı kazandırdı ve çok geçmeden İngiltere’deki diğer takımlarda bu oyun düzenini kabul ettiler.

İskoç’ların geliştirdiği pas oyunu hala, iki hareketsiz oyuncu arasında, al ver şeklindeydi. Oyun içerisinde hareketli üçgenler oluşturarak, üç oyuncu arasında paslaşma,  ilk kez Sunderland tarafından uygulandı.  1920 Dünya kupasına damgasını vuran Uruguay takımı, paslaşmaya orta sahanın sağında ve solundaki oyuncuları da katarak, oyunu zenginleştirdi. Piramit oyun düzeni 1925 yılında ofsayt kuralı değiştirilinceye kadar İngiliz futbolunu domine eden düzen olarak kaldı. Avusturya ve Uruguay 1950’li yıllarda bile hala bu düzende oynuyordu.


20. yüzyılın başlarının en akıllı futbol taktiklerinden birisi ofsayta düşürme  taktiğidir. O zamanki kurallara göre gol olabilmesi için hücum oyuncusu ile kale çizgisi arasında üç oyuncu olması gerekiyordu (bugünkü kurallara göre iki oyuncu). Piramit sisteminde geride kaleci ve iki savunmacı olduğundan  ofsayt tuzağını işletmek çok kolay oluyordu. Bu tuzağı ilk uygulayan Notts County olmuştu.  Ofsayt tuzağının piri ise Newcastle takımı idi. Futbol oyununun kilitlendiğini gören, Futbol Birliği 1925 yılında bugün uyguladığımız ofsayt kuralına geçiş yaptı.  Savunmaların ofsayt kuralını işletmesi zorlaşmıştı.




Yeni ofsayt kural değişikliğiyle goller patladı. Gol kralları, İngiltere’de 1926-1927 ve 1927-1928 sezonlarında 59-60 gol attılar. Futbol Birliği’nin yeni kuralı kilitlenen oyun açmıştı fakat Koç’ların da buna bir karşılık vermesi gerekiyordu.  Cevap Arsenal Koçu Herbert Chapman ile oyuncu antrenör Charlie Buchan dan geldi. İkili 1925 de Arsenal’e gelince yeni ofsayt kuralının yarattığı avantajı yok etmek için orta sahanın merkezinde oynayan oyuncuyu savunmanın merkezine çektiler, böylece savunma üçlenmiş oldu. Orta sahanın merkezinde oluşan boşluğu da hücumdan bir iç oyuncusunu çekerek doldurdular. Böylece WM sistemi ortaya çıktı.


1930 Dünya kupası Uruguay’da yapıldı. Finalde Uruguay Arjantin’i 4-2 yenerek şampiyon oldu. Şampiyonalarda üçüncülük dördüncülük maçları 1934 şampiyonasıyla birlikte yapıldığından yarı finalde elenen Yugoslavya ve ABD takımları birlikte üçüncü kabul edildi. Tüm maçlar Uruguay başkenti Montevideo, maçların çoğu turnuva için inşa edilen Estadio Centenario stadında oynandı. Bu turnuva, şampiyona öncesi grup elemeleri yapılmayan tek turnuvadır. Arzu eden ülkeler turnuvaya katıldılar. Avrupa’dan uzaklık nedeniyle sadece Fransa, Romanya ve Belçika vardı. Uruguay takımından Osé Nasazzi en iyi oyuncu seçildi.

1930 larda WM sistemi oturmuştu. Merkez stoper rakip satraforu karşılıyor, sağ ve sol bekler rakip sağ ve sol açıkları savunuyordu. Rakibin sağ ve sol içleri ise orta saha oyuncularıyla baskı altına alınıyordu.  Bu sistemin W’si hücumu sembolize ediyordu. M’si ise savunmayı. WM, şuursuz biçimde hücum etmeye dayalı eski sistemin panzehiriydi. Bu sistemde, hücum ve savunmaya W ve M harflerinin uç noktalarının sayısı kadar oyuncu ayrılıyordu Yani beş oyuncu hücuma, beş oyuncu da savunmaya. (3-2-2-3.) Bu öylesine katı bir sistemdi ki ne savunma oynayan oyuncular santra çizgisini geçiyordu, ne de hücum oynayan futbolcular geriye dönüyordu.



Kıta Avrupa’sında ofsayt kuralındaki değişikliğin anlaşılması epey zaman aldı. İngiliz kulüpleri Chapman’ın düzenini izlerken Avrupa geleneksel piramit oyun düzeninde ısrar etti.


Avusturya’lı Hugo Meisl ile Jimmy Hogan, Avusturya ve Macaristan’da çalışmış,  II.Dünya savaşı öncesinin önemli futbol akıllarındandı. Meisl 2-3-5 formasyonundan merkez forveti biraz daha orta sahaya doğru çekti. İskoçya’yı Viyana’da 5-0 yenince oyun düzeni büyük sükse yaptı. Yerden kısa pasa dayalı, hareketli oyun düzeni,  Danubian fırıldağı ismini aldı ve komşu ülkeler tarafından da hemen kabul gördü. Avusturya, Çekoslovakya, Macaristan bu düzenle 1934 Dünya kupasında çeyrek final oynadılar. Böylece bu oyun düzeni de kendi adını tescillemiş oldu. Bu oyun düzeni doruğa 1934 Dünya kupasında Avusturya dünya üçüncüsü olduğunda ulaştı. Oynanan futbola adını veren Danubian adı, bahsedilen ülkelerden geçen, bizim Tuna diye bildiğimiz, Danubian ırmağından gelir.



Il Metodo İtalyanca metod demek. Il Metodu dizilişi, 1930 İtalya milli takım direktörü Vittorio Pozzo’nun forvetten iki kişiyi biraz geriye çekerek oluşturduğu, Danubian Okulu düzeninin bir varyasyonuydu.  Pozzo gençliğinde
Manchester’da bulunmuş ve ülke futbolundan etkilenmişti. Ada’da 3-2-2-3 oynanırken Avrupa’da sistem genellikle 2-3-5 e dayalıydı. Pozzo orta saha daki oyuncularının savunma gücünü artırmak için hücumdaki sağ ve sol içleri biraz daha orta sahaya çekti.

Yeni düzen 2-3-2-3 olmuştu. WM yerini WW e bırakmıştı. Böylece kuvvetli bir takım savunması oluşturarak 1934 ve 1938 Dünya kupalarını İtalya’ya kazandırdı. Piramit düzeninde olduğu gibi bu düzende de santrahaf (merkez orta saha) sağiç ve soliçlerle birlikte takımı savunmadan hücuma geçiren kişiydi. Hücum uzun atılan toplarla ve kontra atakla yapılıyordu.


İtalya’da organize edilen turnuva’da 2-3-2-3 oynayan İtalya finalde Çekoslovak’yayı 2-1 yenerek şampiyon oldu. İlk kez düzenlenen üçüncülük dördüncülük maçında Avusturya’yı 3-2 yenen Almanya üçüncü oldu. İtalya takımından Giuseppe Meazza en iyi oyuncu seçildi.





İsviçre’li sporcular diğer Avrupa’lı oyuncular kadar yetenekli, İngiliz’ler kadar da güçlü değildiler. Rakip ülkelerin uyguladığı WM ve Danubian okulu düzenleriyle başa çıkabilmeleri için bir taktik geliştirmeliydiler. 
Yeni bir fikirle İsviçre deki Servette takımına oyuncu-menejer olarak gelen Karl Rappan aslında Avusturya’lıydı. Servette takımında, Fransızca’da kilit anlamına gelen, Verrou diye, geleneksel piramid ve WM sistemlerine dayalı yeni bir sistem geliştirdi. (İngiltere’de yeni sisteme sürgü denildi). Bu düzende savunma oyuncuları birbirlerinin arkasında oynuyor dolayısıyla biri rakiple uğraşırken diğeri oyuncu serbest kalıyordu. Bu libero yada verrou düzeninin futbolla tanıştığı ilk evreydi. Zaman içerisinde daha da gelişecekti. Bu sistem ile İsviçre 1938 Dünya kupasından İngiltere ve Almanya’yı eledi. Bu oyunun zorluğu savunma ile forvetin arasının açılmasıydı. Sağ ve sol orta  sahalar saha kenara gelmiş ortada büyük bir boşluk oluşmuştu..




İtalya, ikinci dünya kupasına 1938’de Fransa’da  sahip oldu. İtalyan’lar finalde Macar’ları 4-2 yendiler. Üçüncülük dördüncülük maçı Brezilya ile  İsveç arasında oynandı ve 4-2 yenen Brezilya üçüncü oldu. Brezilya’lı Leônidas en iyi oyuncu seçildi.

Bu turnuvada İtalya’nın 1934 zaferinden koç  Vittorio Pozzo ile birlikte üç oyuncu kalmıştı. Bunlar İki orta saha oyuncusu Giuseppe Meazza ve Giovanni Ferrari, ile golcü Silvio Piola idi. Savaş başlamak üzereydi. Almanya’nın Avusturya’yı işgali nedeniyle Avusturya turnuvaya katılmadı. Avusturya oyuncularının bazıları Alman milli takımına alınmıştı. Bu nedenle 16 takım yerine turnuva 15 takım ile başladı. O yıllarda faşizm ile yönetilen İtalya ve Almanya’ya turnuva sırasında seyirciler tarafından antifaşist gösteriler yapıldı.




1942 ve 1948 yılı turnuvaları  II.Dünya savaşı nedeniyle yapılamadı.