Hakkımda

Wednesday, August 14, 2024

CHE’NİN İNTİKAMINI ALAN FOTOĞRAF SANATÇISI MONİCA ERTL

 'Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin. CHE’

1 Nisan 1971 sabah 09:40 Hamburg. Gök mavisi gözleriyle güzel ve zarif bir kadın, Bolivya'ya seyahat etmek için vize isteyen Avustralyalı olarak Bolivya konsolosluğuna girer. Sekreter tarafından Konsolos ofisine alınır. Beklerken ofisi süsleyen tablolara kayıtsızca bakar. Sekreterin odadan ayrılmasından birkaç dakika sonra, Bolivya halkının "Toto" olarak bildiği koyu renk, şık bir takım elbise giyen Roberto Quintanilla Pereira, görüşme odasının kapısından içeri girer. 

Fotoğraf sanatçısı devrimci Monica Ertl

Quintanilla günler öncesinden röportaj talep eden kadının güzelliğinden etkilenerek onu selamlar. Bir an için yüz yüze gelirler. İntikam duygusu ile dolu Monica donmuş bir surat ifadesi ile karşısındaki hedefe bakar. Konsolos, ona doğru adımlarını atarken, Monica gözlerinin içine nefretle bakar ve konuşmaksızın çantasındaki 38'lik Colt Cobra tabancasını çekip göğsünden üç kurşun ile vurur. Quintanilla büyük bir şaşkınlıkla yere düşerken, Monica "Sana Bolivya devriminin selamını getirdim! Sana Che'nin selamını getirdim!" diye bağırır. Hızla kaçarken salona silahını ve “Ya zafer ya ölüm – ELN” yazılı bir bildiri bırakır. 

CIA Ajanı Roberto Quintanilla

1928’de doğan "Toto" lakaplı Roberta Quintanilla eğitimini Panama'da ABD okulunda yaptı. CIA ajanı olarak döndüğü Bolivya’da istihbarat servisinde çalışmaya başladı. Devlet Başkanı René Barrientos döneminde İçişleri Bakanlığı’nda istihbarat başkanı oldu. 


Roberto Quintanilla

Quintanilla, 1967'de Che Guevara'nın infaz edildiği operasyonu yönetti. Che’nin ölümünden ve parmak izi almak için ellerinin kesilmesi emrini vermekten sorumluydu. Operasyondaki başarısı nedeniyle albaylığa terfi ettirildi. 1969'da bu sefer Che’den sonraki ELN lideri Guido "Inti" Peredo Leigue'in öldürüldüğü operasyonu da yönetti. Hem Che’nin hem de Inti’nin öldürülmesindeki rolü nedeniyle tüm devrimci örgütlerin hedefindeki kişi idi. Inti’nin öldürülmesinden sonra Albay Roberto Quintanilla Pereira can güvenliği endişesiyle Bolivya Hükümeti'nden Almanya'nın Hamburg kentine konsolos olarak atanmasını talep etti. Bu talebi karşılık bulan Pereira hemen yeni görevine atandı.

Monica’nın babası Hans Ertl (Almanya, 1908 – Bolivia, 2000)
Alman kameraman, film yapımcısı/yönetmen ve çiftçidir. 1936 Berlin Olimpiyatları’na katılan Alman sporcularının ve Nazi liderlerinin propaganda filmlerinin kamera yönetmenliğini yaparak meşhur oldu. O artık Nazilerin önde gelen ve vazgeçilmez kameramanı idi. Hitler’in özel fotoğrafçısı olarak ünlendi. Her ne kadar verdiği demeçlerde Nazi olmadığını dile getirse de Nazi hayranlığı yaşamı boyunca belirgindi.


Yönetmen Hans Ertl

Hans, Nazi partisi üyesi değildi ama savaştan nefret etmesine rağmen Aryan zarafeti ve eski kahramanlıklarının sembolü olarak Alman ordusu için Hugo Boss tarafından tasarlanan ceketini gururla taşırdı. İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinde Nazi liderleri ve Nazi yanlıları, ABD desteği ve Almanya’nın onayı ile çeşitli ülkelere sığınarak Avrupa adaletinden kaçtılar. Hans ise alt görevlerde çalışmayı kabul ederek ailesiyle birlikte bir süre daha Almanya’da kaldı. 

Hans 3 Mart 1950 tarihinde, ailesi ile birlikte Nazi rejimi taraftarlarının Güney Amerika’ya kaçışını kolaylaştıran “farelerin yolu” olarak bilinen yoldan Bolivya’ya göçtü. Burada Santa Cruz şehir merkezine 100 kilometre uzaklıkta bulunan Chiquitania’ya yerleşti. Üç bin hektarlık bir alanda inşa ettiği “La Dolorida” adlı çiftliği onun son günlerine kadar evi olur. Sürgüne çıktığında büyük kızı Monica 15 yaşında bir genç kızdı. Ve onun hikâyesi de burada başlar…

Monica’nın İlk Yılları
Monica, 17 Ağustos 1937’de Münih’te doğar. Çocukluğunu Almanya’da Nazizm’in kargaşa ortamında geçirir. Babasıyla Bolivya’ya göç ettiği zaman ondan sinema sanatını öğrenir. 1958 yılının ocak ayında annesini kaybedince belgesel çeken babasının kamera asistanı olur. Monica uzak bir ülkede yaşıyor olsa da özünde bir Alman’dı ve 1968 kuşağının karakteristiği ‘otoriteye ve aileye isyan’ ruhunu taşıyordu. O dönemde çok sayıda genç ailelerinin Nazi geçmişine ortak olmamak için evlerini terk ediyordu. Monica ise babasına karşı ilk isyanını hızla verdiği evlenme kararı ile gösterir. 1958 yılında zengin bir aileden olan maden mühendisi Hans Harjes ile evlenir. Hans’ın “Karım olmak ister misin” sorusuna “Ben senin sevgilin olmayı tercih ederim” cevabını verir. Bu da Monica’nın evlilik kurumuna bakış açısının ipuçlarını göstermektedir. Monica’nın evlilikten beklentisi, eş olma tercihinden de anlaşılacağı gibi, eşitlikçi, toplumsal rollerin dışında bir evliliktir. Ancak Hans için böyle bir durum söz konusu değildir. Hans Harjes’in sahibi olduğu maden işletmesindeki işçiler üzerindeki baskıcı yönetimi, madencilerin zorlu yaşam koşullarını görmezlikten gelmesi, çiftin aralarındaki uçurumun derinleşmesine neden olur. Monica yoksul halk ile dayanışma için kurduğu vakıfta çalışmaya başlar. Zamanla bu evliliğin aradığı değişime yanıt olmadığını görür ve yedi yılın sonunda evliliğini bitirir.

Monica’nın Politikleşmesi
Monica her ne kadar ekonomik bakımdan varsıl bir çevreye sahip olsa da hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu düşünür. Bir dönem yardım dernekleri, vakıflar kurmak ve bağış toplamakla uğraşır. Vakfın finansmanı, Bolivya ve Almanya’dan toplanan paralar ile sağlanır. Ancak bu faaliyetler Monica’yı tatmin etmez. Üstüne babasının ve çevresinin Hitler hayranlığı da eklenince hayat Monica için tahammül edilemez bir durum alır. Radikal bir kopuş gerçekleştirmesinde ve gideceği yolu saptamasında, 1968 hareketi, silahlı mücadelenin etkinliği, bir Alman olarak Nazi izlerinin ağırlığını taşıma ve kadın olmak belirgin nedenlerdir.

Sürekli olarak eşit olmayan iki dünya arasında; ya yoksul, yarı aç-yarı tok, köle olarak ölenlerin yanında olacak ya da ticaret ve finans manipülasyonlarıyla zenginleşen para babalarının tarafını tutacaktır. Monica tercihini ezilenlerden yana yapar. Bağış kampanyaları yaparken çıktığı seyahatlerde tanıştığı insanlar, Monica’nın ideolojik olarak sola yakınlaşmasına vesile olur. Nihayet tüm eşitsizliklere karşı daha güçlü savaşabilmek için Guevarist milislerinin oluşturduğu Bolivya Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) saflarına katılır.

Monica’nın ELN’ye Katılması
Monica, Nazi geçmişi olan babasından uzaklaşması ve evlilik sonrası içine düştüğü duygu karmaşasını Che’nin ideallerine bağlanarak aşar. Che’nin devrim çağrısı Monica’nın hayatında da karşılık bulur. 1965 yılında evliliğini sonlandırarak 1969 yılında ELN’ye katılır. Monica, kız kardeşi Beatrice göre “Che’ye bir Tanrı gibi tapardı”. Bolivya tepelerindeki bir mülteci kampında “devrimci Imilla” olmak için objektife ve sanata olan tutkusundan vazgeçer. O ana kadar hissettiği fakat bir türlü kontrol altına alamadığı duygusuna ve hayallerine yön verir. Monica babasına çiftliğini gerilla eğitimleri için kullanmak istediğini söyler. Ancak babası sert bir şekilde bu teklifi reddeder. Bu Monica ve babasının son görüşmeleri olur. Sonrasında yer altı faaliyetlerine girer ve ailesine sadece senede bir kez şifreli mektup gönderir.

Monica’nın ELN’ye katıldığı, kız kardeşinin arabasının bir banka soygununda deşifre olmasıyla ortaya çıkar. Monica Küba’daki gerilla kampında silahlı eğitimin yanı sıra kentlerdeki gerilla organizasyonları, lojistik ve gerilla eylemlerinin planlanması gibi konularda eğitim alır. Örgüt içerisindeki adı “Imilla”, yerel dillerde ‘genç kadın’ ya da ‘kadın arkadaş’ anlamına gelir. Bu isim hâkim sınıflar tarafından yerli kadınları aşağılama için kullanılır. Monica’nın bu ismi seçmesinin iki yönü vardır. Birincisi hâkim sınıflara meydan okuma, ikincisi ise yerli halkı sahiplenmedir.

Alman bir kadının Bolivya’da silahlı örgüte katılması ve kendine yerli dilinde bir isim bulması, bir devrimcinin en belirgin özelliği olan ezilenler ile kurduğu empatinin dinamik örnekleridir. Monica hâkim olan ulustan olmasına rağmen kolay olanı değil, ezilen ulusun yanında onunla savaşmayı tercih etmiştir. Bolivya’da yerli halktan kadınları daha çok ezmek ve itibarını zedelemek için taktıkları lakabı kendine isim olarak alması Monica’nın cüretinin bir kanıtıdır. Kampta kaldığı dört yıl boyunca ve sonrasında babasını bir daha hiç görmez.

ELN, Che’nin ve Che’den sonraki lider İnti Peredo'nun öldürülmesinden sorumlu tutulan Roberto Quintanilla Pereira’nın infazı için Monica’ya yüksek riskli önemli bir görev önerir. Che Guevara’nın ve İnti’nin intikamı alınacaktır. Bu Monica içinde bir anlamda da kendi ölüm fermanını imzalamasıdır.

Suikast Sonrası
Monica, suikast sonrasında ilk olarak Haziran 1971’de La Paz’da görüldü. 21 Ağustos 1971’de Alman kökenli General Hugo Banzer darbe yaptı. ELN’nin 60 militanı, Monica ile birlikte, La Paz sokaklarında savaşa girdi. Bu savaş, ELN bakımından hem siyasi hem de askeri bakımdan kazanılabilecek bir savaş değildi. İnsanlar kaçırılıp öldürülüyor, özel evlerde işkence yapılıyor, akla gelmedik baskı ile her yer kuşatılıyordu. Radyo ve gazeteler askerler tarafından işgal ediliyor, halkın davasına yardım eden din insanları dahi işkencelerden geçiriliyordu. ELN bu savaşta çok büyük kayıplar verdi. Geriye artık sadece 14 kişi kalan gerilla birliği ile ELN Bolivya’da savaşmayı durdurdu. Binleri bulan sürgün ve tutuklamaların ardından yeni toplama kampları açılıyordu. CIA, Bolivya’da istihbarat servislerinin yeniden yapılanması için çalışmalara başladı. Nazi suçlusu, Monica’nın “Klaus Amcası” Barbie, bu süreçte yeniden göreve döndü. Hemen ardından Barbie özel bir baskın timi oluşturdu. Bu tim daha sonraları “Ölüm Mangaları” adını alacaktı. ELN’nin üst düzey yönetim kadroları yurt dışına kaçma planları yapıyordu. Monica buna karşı çıktı. Ülkede faaliyet yürütmeye devam edilmesi gerektiğini savundu.

Monica iki yıl Fransa'da kaldıktan sonra 1973 yılında Bolivya'da görüldü. Eski bir Nazi savaş suçlusu olan ve Lyon Kasabı olarak bilinen ve hatta babasının arkadaşı olan, Monica'nın 'amca' diyerek büyüdüğü, 2. Dünya Savaşı sonrası Bolivya'ya iltica ettikten sonra 'soğuk savaş' döneminde ABD'nin Latin Amerika'daki sol-devrimci hareketi engellemek adına görevlendirdiği ve Bolivya Hükümeti adına çalışan ajanlardan biri olan Klaus Barbie tarafından tuzağa düşürülerek 12 Mayıs 1973 günü daha 35 yaşındayken öldürüldü ve bedeni Bolivya'da hiç kimsenin bilmediği bir yere gömüldü.

Monica’nın ölümünden sonra, babası Hans Erlt Bolivya’da belgesel filmler çekerek yaşamaya devam etti. İspanya ve Bolivya’da bulunan bazı kurumların yardımıyla bir müzeye dönüştürülen kendi çiftliğinde 2000 yılında 92 yaşında öldü.
 
Lyon Kasabı Klaus Barbie
Monica, ırkçı ve çok kapalı bir çevrede büyümüştü. Bu çevrede onun severek “Klaus Amca (El tío Klaus)” demeye alışık olduğu başka bir uğursuz karakter sivrilir. Nikolaus "Klaus" Barbie (25 Ekim 1913 - 25 Eylül 1991), İkinci Dünya Savaşı sırasında Vichy Fransa'sında çalışan bir Alman SS ve SD subayı idi. Lyon'daki Gestapo'nun başı olarak başta Yahudiler ve Fransız Direnişi üyeleri olmak üzere mahkumlara kişisel olarak işkence yaptığı için "Lyon Kasabı" olarak tanındı. Tarihçiler, Barbie'nin 14.000'e kadar kişinin ölümünden doğrudan sorumlu olduğunu kabul ediyor. Savaştan sonra, Amerika Birleşik Devletleri istihbarat servisleri onu anti-komünist çabaları için görevlendirdi ve Bolivya'ya kaçmasına yardım etti. Burada diktatörlük rejimine muhalefetin işkence yoluyla nasıl bastırılacağı konusunda tavsiyelerde bulundu. 
 

Nikolaus "Klaus" Barbie

1972'de Bolivya'da olduğu ortaya çıktı. Bolivya'dayken Batı Alman İstihbarat Servisi onu işe aldı. Barbie'nin 1980'de Luis García Meza tarafından düzenlenen Bolivya darbesinde rol oynadığından şüpheleniliyor. Diktatörlüğün yıkılmasının ardından Barbie, La Paz'daki hükümetin korumasını ve desteğini kaybetti. 1983 yılında tutuklanarak Fransa'ya iade edildi ve burada insanlığa karşı suçlardan hüküm giyerek ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Daha önce 1947 ve 1954'te iki kez gıyaben ölüm cezasına çarptırılmış olmasına rağmen, Fransa'da idam cezası 1981'de kaldırıldığı için Barbie, 1991'de Lyon'da 77 yaşındayken hapishanede kanserden öldü.

CHE’nin Anıt Mezarı
Che Guevara 9 Ekim 1967'de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera'da Bolivya Ordusu tarafından ayaklarından yaralı olarak yakalandıktan sonra infaz edildi. Elleri bileklerinden kesildi ve naaşı bilinmeyen bir yere gömüldü. 
 

Che Guevara'nın Küba, Santa Clara'daki anıtmezarı

Araştırmacılar yıllarca Che’nin cesedini aradı. Guevara'nın elleri olmayan cesedinden kalanlar 1997 yılında Vallegrande yakınlarındaki bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarıldı. DNA testiyle kimliği tespit edildi ve Küba'ya geri getirildi. 17 Ekim 1997'de Bolivya'daki gerilla harekatı sırasında ölen yoldaşlarından altısıyla birlikte, 39 yıl önce Küba Devrimi'nin başarısını belirleyen savaşı kazandığı Santa Clara'da özel olarak hazırlanmış anıtmezara askeri törenle gömüldü.